Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, valilerle yaptığı toplantıda kamuda tasarrufun önemine değindi, valileri “Bu babanızın değil, milletin parasıdır” diye uyardı. Bu sözleri, daha önce Kırklareli ve Bolu valiliklerinde bulunan, 24. Dönem CHP Gaziantep Milletvekilliği yapan, TBMM İçişleri Komisyonunda önemli uyarılarda bulunan Ali Serindağ’a sordum. İlk sözü, “Sayın bakanın valilere yaptığı önerilerin pratikte fazla bir değeri yok. Çünkü tasarruf tedbirlerinin bir devlet politikası olarak başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere tüm devlet kurumları tarafından uygulanmalı. Bunun devlet politikası olarak tüm kurumlar tarafından uygulanmaması halinde istenen sonucu vermesi mümkün değil” dedi. Bakanın, valilerden lüks otomobilleri bırakıp makam aracı olarak TOGG kullanmaları önerisini hatırlattım. Şunları söyledi:

SORUMLUSU İZLENEN POLİTİKADIR

“Makam aracı konusunda büyük bir savurganlık olduğu doğrudur. Ancak bunu yaratan devleti yönetenlerin izlediği politikalar. 237 sayılı Taşıt Kanunu var. Kanunun 4. Maddesi, ‘Emirlerine ve zatlarına binek otomobili verilenler (1) sayılı cetvelde, makam hizmetlerine tahsis edilen taşıtlar (2) sayılı cetvelde gösterilmiş. Şu anda makam aracı kullananların pek çoğu bu yasada yer almıyor. Bugün 125 bin makam aracı var. Tasarruf isteniyorsa Taşıt Kanunu tavizsiz uygulanmalı.” Devlet son yıllarda şirketlerden araç kiralıyor. Böylece Taşıt Kanunu’nun uygulanmasını ve denetimini güçleştiriyor.

Serindağ şöyle devam ediyor:

AKARYAKIT GİDERİ KARŞILANSIN

“Çünkü yasaya göre zata ve emre tahsisli araçlar ile makama tahsisli araçlar dışındaki araçlara ‘Resmi Hizmete Mahsustur’ ibaresinin mutlaka görünür bir yerine yazılması gerekirdi. Plakaları da siyah üzerine beyaz renklidir. Ancak kiralık araçlarda bu gereklilik uygulanmıyor.  O yüzden hangi aracın resmi, hangisinin özel araç olduğu anlaşılmıyor. Resmi araç kullanımında havuz sistemi getirilmeli ve etkili bir biçimde uygulanmalı. Günümüzde kamu görevlisinin pek çoğuna araç tahsis edilmekte ve dileği gibi kullanabilmektedir. Taşıt Kanunu’nda belirtilen araçlar dışındaki kamu görevlilerinin araç giderlerini kendilerinin karşılamaları düşünülebilir. “

Temsil ve görev giderleri disiplin altında olmadığı için kimin nereye, ne amaçla harcama yaptığı da kayıtlarda görülmüyor. Ali Serindağ, bunun disiplin altına alınabilmesi için şu öneride bulunuyor:

“Temsil ve tören giderlerinin mutlaka üst sınırı belirlenmeli. Bu giderin niçin yapıldığı mutlaka sarf evrakında belirtilmedir.  Özellikle kamu kuruluşlarının temsil ve ağırlama konusundaki sarf evrakına o giderin kim için, nasıl yapıldığını belirten sarf evrakı faturaya eklenmeli. Eskiden şöyleydi: Bir kamu görevlisi temsil ve ağırlama giderlerinden yemek veriyorsa, o yemeğin kime ve niçin verildiği, hatta katılanların isimleri de belirtiliyordu.”

 O VALİ ÖRNEK GÖSTERİLİR

Temsil ağırlama giderlerinin seçim döneminde zirve yaptığının bilinen bir durum olmasına rağmen bu konuda hiç önlem alınmadığına dikkat çeken Serindağ, “O zaman denetleyici makamlar bu hususa dikkat etmeli, harcamaları disiplin altına almalı. Bunun yol ve yöntemleri çok” dedi. Valilerin genellikle tasarruf önlemlerine önem verdiğini anlatan Ali Serindağ, “Ama tasarruf önlemleri konusunda isim yapmış, makam aracına binmeyen, Ankara’daki toplantılara bile kendi parasıyla aldığı otobüs biletiyle gelip gittiği bilinen benim de dönem arkadaşım olan Bilecik, Niğde, Erzincan ve  Manisa eski valisi rahmetli Refik Arslan Öztürk gösterilir.”

Valiler tarafsız kalmıyor

Valilerin görev süresi, Cumhurbaşkanının görev süresine bağlandı. Bunun nasıl sorunlara neden olduğunu şöyle açıkladı:

“Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olduğuna göre böyle bir düzenleme valileri tarafsız olma gerekliliğinden uzaklaştırıyor, sanki iktidarın bir parçasıymış durumuna sokuyor. Müsteşarlık sisteminin kaldırılmış olması, devlette önemli bir zafiyet oluşturdu. Devlet kurumlarının yeniden işlevlerini yerine getirebilmeleri için müsteşarlık ve müsteşar yardımcılığı uygulaması yeniden getirilmeli, bakan yardımcılıkları da sonlandırılmalı. Valiler merkeze alındıklarında kadro ve unvanlarını koruyup merkezde görevlendiriliyordu. Bu durum valiler için güvenceydi. Şimdi ise valiler ildeki görevlerinden alındıklarında vali-mülkiye müfettişi olarak görevlendiriliyor. Bu da valilerin güvencesini zayıflatıyor. Bu nedenle valiler de illerde daha fazla kalabilmek için iktidara yakın görünmekte tarafsızlığını yitirmektedir.”

Valinin “Devlet Baba” imajı bozuldu

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra valilerin statüsünde de değişiklikler yapıldığını hatırlatan Ali Serindağ, konuyu şöyle açtı: “Önce İl İdaresi Kanunu’nda valilere ilinde Devleti, hükümeti ve ayrı ayrı her bakanı temsil yetkisi veriyordu. Yapılan değişiklikle valiler sadece Cumhurbaşkanını temsil ediyor. Bazıları ‘Cumhurbaşkanı devleti temsil ettiğine, valiler de Cumhurbaşkanını temsil ettiğine göre dolaylı olarak vali, devleti de temsil etmiş oluyor’ görüşünü öne sürüyor. Oysa Cumhurbaşkanı devlet değil, sadece devleti temsil eder. Devleti temsil etmekle, devleti temsil edeni temsil etmek birbirinden farklıdır.”

Ali Serindağ, “Bazı vali ve kaymakamlar tarafsızlıklarını koruyamamakta, iktidarın bir görevlisiymiş gibi hareket etmektedirler. Bazı valilerin seçim dönemlerinde iktidar partisi ya da ittifak ortağı olan siyasi partilere mensup politikacılarla birlikte siyasi faaliyetlere katıldıkları biliniyor. Bu husus, valilerin geleneksel tavrına hiç de yakışmıyor. Çünkü yurttaşlarımız valileri her zaman politikacılardan ayırmış, onları ‘Devlet Baba’ olarak kabul etmiştir. Bugün bu güven, olumsuz örnekler nedeniyle kaybolmuş durumda” diyor.