Herkesin bir ‘adamım’ dediği yazarı vardır. İşte benim için o kişi Paul Auster… Fransızlar onu Amerikalılardan çok önce çok satanlar listesinin başına yerleştirmişti. Okuyucunun ayağının altından halıyı çeker gibi yazıyordu. ‘New York Üçlemesi’ ona ‘adamım’ deme sebebimdi.

Brooklyn’deki ofisinde, eski Olympia makinesinde yazıyor, küçük purolar ve kırmızı şarap içiyordu. Bazen bir New York Yahudisinin dört olası kaderini yazdı, bazen Amerika Birleşik Devletleri’ni kasıp kavuran silahlı şiddete odaklandı. Son eseri Baumgartner’da ise –ki henüz okumadım- on yıldır ölü olan yetmiş yaşındaki bir felsefe profesörünü konu alıyordu.

77 yaşında kansere yenik düşen Paul Auster, uzun yıllar PEN Yazarlar Derneği için de çalıştı. Her zaman ifade özgürlüğünü savundu, hatta ifade özgürlüğü sıkıntısının Trump’tan ciddi bir kriz olduğunu söyledi.

Ali Tufan Koç’a verdiği söyleşide Trump ve Erdoğan’ın benzer özelliklere sahip liderler olduğunu belirtiyordu. İkisi de çabuk sinirleniyor, farklı görüşlere ani ve sert tepkiler veriyordu. Bu röportajdan beş yıl önce bizzat başına gelmişti, oradan biliyordu.

Hatırlayalım…

Auster, 2012 yılında gazeteci ve yazarların tutuklu bulunmasından dolayı Türkiye’ye gelmeyi reddetmiş, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, Auster için "Cahil adam, gelsen ne olur gelmesen ne olur" demişti

Yazar, yine kendi gibi yazar olan eşi Siri Hustvedt’le birlikte Türkiye’deki siyasi iklimi değerlendirdiği bir yazı kaleme almış, yazı Cumhuriyet’te yayınlanmıştı. Burada, “Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin göstericileri ‘acımasızca’ bastırdığı ve parkın ‘savaş alanı’na çevrildiğini belirtiyor, “Bütün dünyanın tanık olduğu ürkütücü olaylardan sonra bizler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de gücünün kıskacını nasıl daha da sıktığını gitgide daha da umutsuzluğa kapılarak izledik” diyorlardı.

Politik biriydi, kendisinin de ifade ettiği gibi yazarlığı yıllar içinde hep evrildi, değişti, gelişti. Daha uzun cümleler kurmaya başladı örneğin.

Seçkin Selvi’nin çevirisiyle okuduğum Sunset Park’ı dün gece yine elime aldım. Çocukça bir ağız dalaşının kaldırılamayacak kadar ağır bir vicdan yüküne dönüşmesi sonucunda, doğup büyüdüğü yerden, içinde yetiştiği ortamdan, ailesinden ve arkadaşlarından, kendi geçmişinden ve hatta geleceğinden kaçan bir gencin acılı öyküsüne gömüldüm.

Şimdi yeniden, tüm kitaplarını okuyacağım. Ve seni unutmayacağım ‘adamım’…

KISA KISA

* TGS’nin Basın Özgürlüğü Raporu açıklandı. Ülkü Şahin ve İlyas Coşkun’un beraber hazırladığı rapor için gazeteciler bir araya geldi. Raporun detaylarının sunulduğu TGS-MLSA organizasyonunda bir de gazeteciler Barış Avşar, Ali Topuz, Çiğdem Toker ile birlikte ‘hakikat’i konuştuk. Hakikat şöyle efendim: 1 Nisan 2024 itibarıyla 13 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde özgürlüğünden mahrum durumda. Geçen yıl görülen 183 ceza davasında 340 gazeteci yargılandı. 102 davada yargılamaya devam edilirken, 81 davada karar açıklandı. Gazetecilerin ücretleri yoksulluk sınırının altında artık. Raporda can sıkıcı veriler var, göz atmak isteyenler TGS’nin sitesinden okuyabilir.

* PEN Ayın kitabını seçti: 1 Mayıs Emekçi ve İşçi Bayramı; 1 Mayıs Emek ve  Dayanışma Günü, ülkenin kimi yerlerinde kutlanırken, özellikle İstanbul’da  yine polis, cop, şiddet ablukasında yaşandı. Anayasa Mahkemesi’nin “Ortak Hafıza” ve “sembolik değer”  diyerek verdiği hak ihlali kararına karşın bu 1 Mayıs’ta da emekçilere Taksim Meydanı yasaklandı. Anayasayı yok sayanlar, mahkeme kararını da uygulamadı. Bunlar olurken, işçiler iş kazasında ölmeye, çocuk işçi sayısı hızla artmaya devam etti…PEN Yazarlar Derneği, emeğin en yüce değer olduğunu anımsatmak için Mayıs ayı kitabı olarak Gülşen İşeri’nin  “Büyük İnsanlık” adlı kitabını (İnkılap Yayınevi)  seçti. Adını Nazım Hikmet’in ölümsüz şiirinden alan, tanıklıklara dayanan bu araştırma kitabı iş ve işçi güvenliği sağlansın, üç kuruş için hayatlar harcanmasın diye yazıldı. Yol göstermek için, gerçekleri bilmemiz için yazıldı. Zonguldak, Diyarbakır, Ordu, hiçbir yerde hiçbir işçi iş kazasında ölmesin diye yazıldı. "Büyük İnsanlık", zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey olmayanların ibret alınacak hikâyesi…