Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok şanslı bir siyasetçi.

Öncelikle çok sadık bir seçmen tabanı var.

Bugün “ak” dediğine yarın kolayca “kara” diyebiliyor. Milyonlar da kendisiyle birlikte “kara” demeye başlıyor. Seçmenlerinden bir şeye hem “ak” hem “kara” deyince alkış ve oy alabiliyor.

Mesela, faiz indirimi için “nas” (dini inanç gereği zorunluluk) deyip faizleri yüzde 21,5’ten yüzde 8,5’a düşürürken de alkış ve oy alıyor.

(Seçimler geçtikten sonra) Faizi yüzde 45’e çıkarınca da alkış ve oy alıyor.

Mesela, “NATO’ya Finlandiya ve İsveç’in girmesine ‘hayır’ diyeceğimizi, ilgili arkadaşlarımıza söyledik. Yolumuza bu şekilde devam edeceğiz” dediğinde de alkış ve oy alıyor, hem Finlandiya’nın, hem İsveç’in NATO’ya girişini onaylayınca da alkış ve oy alıyor.

Mesela, ABD’yi bazı günler adeta “düşman” ilan ederek alkış ve oy topluyor. Yine bazı günler ABD’den (20 milyar dolar ödeme yaparak-parasını vererek-) F-16 satın alabilme ihtimali ortaya çıktığı için alkış ve oy alabiliyor. 

Mesela, Kürt siyasi hareketiyle (DEP, HDP, HEDEP, DEM Parti gibi sürekli isim değiştiğinden bir parti ismi kullanmak yerine “Kürt Siyasi Hareketi” demeyi seçtim) görüşerek, hatta adamlarını İmralı’yla yıllarca masaya oturtup çözüm süreci işleterek de alkış ve oy alıyor, kendi partisinin de sıkça görüştüğü DEM Parti’yle görüştü diye CHP’yi hedef aldığında da alkış ve oy alıyor...

★★★

Sadece seçmenlerinden mi?

Öyle bir kutuplaşma ve popülizm siyaseti izliyor ki “siyasi muhalifi” gibi görünen siyasetçiler dahi seçmenleri gibi hemen onun yoluna giriyor.

Mesela, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in tavrına bakın.

İsveç’in NATO üyeliği konusunda Erdoğan’ın dün “ak” dediğine bugün “kara” dediği yüzlerce cümlesi var, O ise Erdoğan’dan çok muhalefet partisi CHP’nin camına taş atıyor:

“Terörle mücadele tezkeresini sakıncalı bulup, ‘hayır’ diyenler de teröre alan açanları, NATO’da müttefikimiz yapmakta en küçük sakınca görmediler.”

“’İktidar ile hizalanmayacağız’ diyenlerin; ‘AK Parti’yle aynı bildiriye imza atmayız’ diyenlerin; iktidarla birlikte, aynı vahim yanlışa, şaşırtıcı bir uyum içerisinde, el kaldırışlarına şahit olduk.”

Sadece Meral Akşener mi?

Memleket Partisi lideri Muharrem İnce’nin hedefinde de Erdoğan’dan çok CHP vardı: “CHP, İsveç’e evet deyince nasıl ittifak kuracağım, her gün DEM’lenirse nasıl kuracağım? Bizim bir duruşumuz olmalı.”

★★★

Oysa iktidarı bırakıp muhalefet partisini taşlayan İYİ Parti ve Memleket Partisi liderlerinin atladığı en önemli durum şudur:

AK Parti iktidarının Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülük Türkiye’nin dış politikasında gerçekleştirdiği eksen değişikliğiydi.

NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip üyesi, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamış, çağdaş ve demokratik duruşu ve yapıcı dış politikasıyla bölgesinde ve dünyada sözü geçen bir ülkeyken, AK Parti’nin yaptığı değişiklikle kendi tabirleriyle “değerli bir yalnızlığa” düşen bir ülke olduk.

Bugün İran-Katar-Suudi Arabistan-Rusya dikdörtgenine hapsedilen Türkiye’nin Atatürk’ün işaret ettiği doğrultuda, bağımsızlığından ödün vermeden yüzünü tekrar batıya dönmesi uzun vadede Türkiye’nin lehine bir durumdur.

Bu açıdan iktidarın birbiriyle 180 derece çelişen tutarsız çıkışları ne kadar yanlışsa, CHP’nin ilkesel tavrı da o kadar doğrudur.

★★★

Erdoğan, aynı durum için gösterdiği 180 derece farklı tavırlarını görmezden gelen, aç gezseler de oylarını esirgemeyen seçmenlerinden çok memnundur. 

Erdoğan, aynı zamanda kendisini unutup, sıkça en güçlü rakibi CHP’yi hedef almaya başlayan “muhalefet liderlerinden” de çok memnundur.