“Eşya”, “şey” sözcüğünün çoğuludur. “Şeyler” demektir. Büyüklerimiz bazı oluşumları “eşyanın zoruyla” diye açıklardı. Ben de bu “eşyanın zoru” açıklamasına pek bir anlam veremezdim. İngilizce öğrenmeye başladıktan sonra karşıma “with the force of things” diye bir deyim çıktı. Tam anlamıyla “eşyanın zoruyla” demekti. Demek ki; böyle bir kavram vardı. Bir oluşumun birden fazla sebebi varsa ve bu sebepler kendini pek de belli etmiyorsa, o zaman o oluşum “şeylerin zoruyla” çıkmıştır deniyor. Bu oluşumlar fiziki veya beşeri ya da bireysel veya toplumsal olabilir. Mutlak olan, hiçbir neticenin sebepsiz olmadığıdır. TÜİK, iktisadi hayatımızla ile ilgili çok ilginç nüfus istatistikleri açıkladı. Bunlardan en önemlisi Türkiye’de doğurganlığın 2001’den bu yana hızla düştüğüdür. Doğurganlık hızı, bir kadının 15-49 yaş arasında doğurduğu çocuk sayısı demektir. Bir çocuk iki faninin marifetiyle dünyaya geldiğine göre, ülke nüfusunun sabit kalması için her kadının iki çocuk doğurması gerekir. Bu süreçte ortaya çıkan bazı kayıplar hesaba katılınca günümüzde ülke nüfusunu sabit tutacak doğurganlık hızı, kadın başına 2.1 canlı doğum çıkıyor. Eskiden bu sayı daha büyükmüş. Eski başbakan ve cumhurbaşkanlarından Turgut Özal “Nüfusumuz 100 milyon olacak, o zaman herkes bizden korkacak” derdi. Başkan Recep T. Erdoğan da iktidara geldiğinden beri kadınlarımız en az 3 hatta mümkünse 5 çocuk yapmalıdır diyordu. Bakın görün ki; onun devri iktidarında “eşyanın zoruyla” Türkiye’de doğurganlık oranı 2001’deki 2.38’den 2023’te 1.51’e geriledi.

BAŞKAN ERDOĞAN: TÜRKİYE İÇİN TEHDİTTİR, FELAKETTİR

Başkan Erdoğan “Açık söylüyorum, bu Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Biz bu tabloyu gördüğümüz için sürekli 3 çocuk tavsiyesinde bulunuyorduk. Maalesef zaman öngörülerimizde bizi haklı çıkardı. En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor. Nüfus, millet olarak en büyük gücümüzdür bunu korumak zorundayız. Önümüzdeki dönem bu konularda daha kararlı olacağız” şeklinde konuştu. Bakalım ne gibi önlemler alınacak? Doğurganlığın düşüşünü teyit eden başka istatistikler de var. Mesela hem evlenme yaşı yükselmiş hem de evlenme oranı 2001’de 1000 kişide 8.35 iken, 2023’te 6.63’e düşmüş. Tek yaşayanların oranı artmış. Dolayısıyla, hane halkı büyüklüğü 2008’de ortalama 4 kişi iken şimdi 3.1’e inmiş.

BU DEĞİŞİM NORMALDİR

Türkiye’de saptanan bu değişim dünya trendlerine uygundur. Uzunca süredir Japonya’dan Almanya’ya kadar tüm gelişmiş ülkelerde doğurganlık hızı düşmekte ve ülke nüfusları azalmaktaydı.  Çünkü bunu zorlayan “şeyler/sebepler” vardı. Sebepler oldukça, sonuçlar da olacaktır. Ekonomiler, tarımdan sanayiye ve oradan da hizmetler sektörü ağırlıklı bir yapıya evrildikçe bu netice ortaya çıkmıştır. Bu değişim ne “varoluşsal bir tehdit” ne de “felakettir”. İşin ilginci, uzun yıllar, hatta bazı ülkelerde halen “nüfus artışı” felaket addedilmiştir. Nüfus bilimci ve politik iktisat teorisyeni T.R. Malthus (1776-1834) “İnsan nüfusu gıda üretimden daha hızlı artacak, kıyamet açlıktan kopacak” öngörüsünde bulunmuştu. Tam tersi oldu. Enseyi karartmayın. Eşyanın zoruyla azalan doğurganlık oranı günü gelince “eşyanın zoruyla” yeniden artar. Pek tabii nüfus azalmasıyla birlikte “yaşlıların bakımı” ve “yetersiz emekli maaşları” benzeri sorunlar ortaya çıkacaktır. Bunların hiçbiri çözümsüz değildir. Üstelik milli servet azalmayacağı için kişi başına milli servet artacaktır. Bu da kişi başına milli gelir artışı yaratacaktır.

Son söz: Her sorunun çözümü, tanımında gizlidir.