24 yıl öncesine dönelim.

Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü nedeniyle katıldığı toplantıda konuşan dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Türkiye’nin 1980 öncesi yaşadığı “iç kavgada” gösterilen yaklaşımların yanlışlığının görüldüğünü söyledi:

“Bu ülkenin 1980 öncesi iç kavgada, 80 sonrası bölünme noktasındaki verdiği mücadelede görüldü ki, bu ülkeyi etki altına almaya çalışan etki ajanları, halkımızın içine sokmaya çalıştıkları birtakım senaryolarla kafaları devamlı bulandırmaya ve bir korku içerisinde her şeyi bir taraftan gelecekmiş mesajı vermek suretiyle halkımızı yılgınlığa itmişlerdir.” 18 Haziran 2000’de, “Nüfuz casusluğu” kavramından sonra Tantan’ın literatüre soktuğu yeni bir tanımla daha karşılamıştık: “Etki ajanlığı.” 

Etki ajanının tanımına bakalım: “Toplumun karar alma ve düşünme süreçlerini yabancı istihbarat örgütlerinin desteğiyle yöneten kişi.”

Türkiye son yıllarda bu tanımı FETÖ yargılamalarında duydu. FETÖ’nün medya yapılanması davasında tahliye olduktan sonra haklarında “Anayasal düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından soruşturma açılanlara yönelik mahkemeye gönderilen sevk yazısında şu cümle kuruldu: “Darbe girişimini gerçekleştiren ve halen tutuklu yargılanan FETÖ/PDY’nin silahlı kanadıyla eylem ve fikir birliğiyle hareket ettikleri ve darbe girişimi eyleminin etki ajanlığı görevini ifa ettikleri... (15 Nisan 2017)”

Nerden çıktı bu “etki ajanı” tanımı? Anlatayım:

“... Yasama yılı bitmeden TBMM’ye gelecek olan 9’uncu Yargı Paketi’nde yeni tip casusluk suçları için yeni düzenlemeler yer alacak. İstihbarat mücadelesinde yeni bir boyut olan ‘etki ajanlığı’ Türk Ceza Kanunu’na (TCK) girecek. TCK’da tarif edilen ‘casusluk’, ‘ajanlık’ tanımına yeni bir kavram olarak etki ajanlığı da eklenecek. Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak. (6 Mayıs 2024/Yeni Şafak)”

Bu haberin çıktığı gün yani 6 Mayıs’ta Milli İstihbarat Teşkilatı da (MİT) bir video yayınladı:

“Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde yabancı ülke istihbarat mensuplarına yardımcı olmanın bir suç olduğu bilinmelidir. Tanımadığımız kişilerin yönelttiği irdeleyici, şüpheli ve hassas içerikli sorulara cevap vermeden önce soruyu soranın kim olduğu sorgulanmalıdır. Şüpheli hareketlerle karşılaşılması durumunda ivedilikle emniyet birimlerine haber verilmelidir. Vatandaşlarımız ‘www.mit.gov.tr’nin ana sayfasında yer alan ‘nasıl yardım edebilirsin’ kısmından, önemli gördüğü, şüphelendiği veya ihbar etmek istediği hususları paylaşabilmektedir. Toplumumuzun yüksek ahlak değerlerini suistimal ederek ülkemiz aleyhine bilgi toplama arayışına girişen istihbarat uzantılarına imkan tanımamanın bir vatandaşlık görevi olduğu unutulmamalıdır.”

“Kara propagandaya” kim karar verecek?

Yeni düzenlemeden önce son aylarda MİT’in özellikle MOSSAD’a yönelik yaptığı operasyonları hatırlayın. Bu operasyonlarda MOSSAD’ın kullandığı Türk vatandaşlarının nasıl kullanıldığını iktidara yakın medyadan öğrendik.

Örneğin... 2 Şubat’taki haberden okuyalım -ki MİT’in sitesinde de yer alıyor-: “MOSSAD’a para karşılığı bilgi sağlayan şüphelilere operasyon”:

... Edindikleri bilgileri özel dedektifler aracılığıyla İsrail istihbarat servisi MOSSAD’a sattıkları belirlenen 7 şüpheli, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ortak operasyonuyla gözaltına alındı.  Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre MİT, MOSSAD’ın Türkiye’deki hedeflerini özel dedektifler aracılığıyla takip ettiğini belirledi. Çalışma kapsamında, İsrail istihbarat servisinin, irtibatlı olduğu özel dedektifler aracılığıyla hedeflerine yönelik biyografik bilgi toplama, keşif, tahkikat, fotoğraf-video dokümante, canlı takip, takip cihazı yerleştirme gibi faaliyetler yürüttüğü saptandı.

Konuya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma çerçevesinde 9 şüphelinin de edindikleri bilgileri, özel dedektifler aracılığıyla MOSSAD’a sattığı tespit edildi. Şüphelilerin HTS kayıtları ve MASAK verilerinin incelenmesinde, belirlenen hedeflere yönelik, adres tespiti, uçuş bilgileri gibi verilerin maddi menfaat karşılığında MOSSAD’a aktarıldığı anlaşıldı. Bunun üzerine harekete geçen İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi ile Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince sabah saatlerinde İstanbul ve İzmir’de eş zamanlı operasyon düzenlendi. Sorun şurada: İktidarı ekonomik, siyasi anlamda eleştirdiğinde ya da yazdığında ya da konuştuğunda bu “etki ajanlığına” girecek mi? Bu konuda hassas bir denge var! Muhalif medyanın bu noktada haklı kaygıları olduğunun altını çizelim. Muğlaklık da söz konusu: “Türkiye hakkında kara propaganda yapıldığına” kim karar verecek?

Unutmadan ekleyelim:

1950’lerle birlikte ‘Soğuk Savaş’ın kültür cephesi vardı. Özellikle Amerika... CIA’nın 1950’de kurduğu ‘Kültürel Özgürlük Komitesi’ üzerinden 35 ülkede merkez kuran komite, edebiyat, sinema vs... üzerinden propaganda savaşının merkezi oldu. (Bu konuda iki kitabı mutlaka okumalıyız... Frances Stonor Saunders’ın, Parayı Verdi Düdüğü Çaldı: CIA ve Kültürel Soğuk Savaş... Cangül Örnek’in, Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı/Antikomünizm ve Amerikan Etkisi...)