CHP lideri Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, birinci çıktıkları son seçimlerden sonra rakiplerine karşı “sıkılı yumruklar” göstermek yerine, “açık kapı” politikası uyguluyorlar.

Bu tavırlarını da “müzakere ve mücadele aynı anda” diye özetliyorlar.

Perşembe gecesi çok ilginç bir durum yaşadık.

Biz SÖZCÜ TV’de Özel’le Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmelerinin getirilerini götürülerini konuşurken, Özel müzakerelere sonuna kadar devam edeceğinin altını çizerken, CHP’nin bir önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir sosyal medya mesajı paylaştı ve “Dikta rejimleriyle el sıkışılmaz ve sistemin aparatı olunmaz!” ifadesini kullandı (Eminim CHP tabanında da Kılıçdaroğlu gibi düşünen, aynı cümleyi kuran binlerce insan mevcuttur ve hepsi Erdoğan’ın CHP’ye kendi planlarını hayata geçirmek için yaklaştığına ve bunun için de “yumuşama” söylemini kullandığına inanıyor).

Özel, söyleşi sürerken Kılıçdaroğlu’nun mesajına sıcağı sıcağına yanıt verdi ve Erdoğan’la değişeceği ya da yumuşayacağı beklentisiyle görüşmediğine dikkat çekti. Özel, yine de müzakereye sonuna kadar devam edeceğine, aynı zamanda mücadeleyi sürdüreceğine işaret etti.

★★★

Yayından çıkıp eve dönerken kendimi “Kemal Kılıçdaroğlu mu Özgür Özel mi haklı” sorusuna yanıt ararken buldum.

Kendi düşüncemi, lafı eğip bükmeden kitabın ortasından yazacağım:

Seçimlerden birinci çıkmış, özgüvenli bir partinin siyasetçileri olarak Özel ve İmamoğlu’nun ortaya koyduğu yaklaşımın doğru olduğunu düşünüyorum.

Türkiye zaten bütün güç ve yetkinin tek kişide toplandığı bir yönetim sistemine teslim olmuş ve o sistemin ürettiği sorunlar altında inim inim inliyor.

O sistemin yöneticileriyle teması kesmek, “küstüm oynamıyorum” dercesine bir tavır izlemek, bir muhalefet partisinin içine düşebileceği en büyük yanılgı olsa gerek.

Halkın yüzde 37’sinin oyunu alan CHP’li yöneticilerin şu andaki en temel görevi, halkın taleplerini ülkeyi yönetenlerin gözünün içine sokmak, iktidar mensuplarının yaşanan olumsuzluklara karşı kayıtsızlıklarına dikkat çekmek, Türkiye’deki sorunları gündemden düşürmemektir.

Nitekim, CHP her ne kadar birinci parti haline gelse ve kazandıkları yerel yönetimlerde bu sorunların çözümü için ellerinden gelen her şeyi yapsa da ülkede Ankara’dan, hükümetten hallolması gereken yüzlerce sorun yaşanıyor.

★★★

Anamuhalefet partisiyle müzakere içinde olmak, ülkenin sorunlarını onlardan sıkça ve yüksek perdeden duymak, her iktidar partisini huzursuz eder.

Hele hele ciddi sorunlar nedeniyle sürekli oy kaybeden bir parti ya da lider varsa iktidarda, o parti ya da lider Anamuhalefet tarafından dillendirilen halkın gerçek taleplerine ve sorunlarına karşı hiçbir zaman kayıtsız kalamaz.

CHP’nin bugün organize edeceği öğretmen mitingiyle 26 Mayıs’ta yapılacak emekli mitingi bu durumun en bariz örneğidir.

Sorunlar bu kadar sık ve gür bir şekilde ifade edildiğinde Erdoğan’ın “bilmiyordum, duymamıştım” deme şansı kalmıyor.

Bakın Adli Tıp’tan tahliye edilmeleri gerektiğine dair raporları olmasına rağmen 2000 gündür haksız yere içeride tutulan emekli generaller, Özel’in Erdoğan’ın dikkatini çekmesinden sonra Erdoğan’ın imzasıyla tahliye edildiler.

Erdoğan taraftarları her ne kadar lütuf gibi gösterseler de yapılan tek şey Anayasal ve yasal hakların kullanılmasından ibarettir.

Anayasa’nın ya da yasaların uygulanması halinde rutin sayılacak gelişmelerin, bir kişinin iki dudağının arasında olduğu bir ülkede, Anamuhalefetin bastırması sonucu böyle bir gelişmenin yaşanması dahi müzakerenin önemini gösterir.

★★★

Bazı okuyucularım bu yazdıklarımı okuyunca “Peki ya Kavala dosyası? Demirtaş’ın ve diğer DEM Partililerin aldığı cezalar? Ya Yargıtay Savcılığı’na Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayan Yargıtay üyesinin atanması?” gibi sorular sormuş olabilir.

Bu sorular da haklı sorular.

İnsan bu gelişmeleri izleyince “al sana yumuşama” hissine kapılıyor ama bu sürecin bu kadar hızlı ilerlemesini beklemek de biraz safdillik olur.

Madem mevcut yönetim sistemi, ülkeyi yönetenleri ülkenin sorunlarından, yaşanan olumsuz gelişmelerden her zaman haberdar etmiyor, o zaman bırakalım Özgür Özel her fırsatta ülkeyi yönetenlerle görüşsün, haberdar etsin.

Bırakalım Özgür Özel her fırsatta ülkeyi yönetenlerle görüşsün ve iktidarı rahatsız etsin!