Almanya’da kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla 51 bin dolar, bu rakam Türkiye’de 10 bin dolar falan... Baştan yazayım ki uçan şapkadan kel net görünsün!

*

Dünya liderimiz 13 yıl aradan sonra Irak’a gitti. Cumhurbaşkanlığı filosundaki iki VIP uçakla hem de!

Erdoğan’ı taşıyan filodaki ikinci büyük uçak Airbus A340 TC-CAN ve ona eşlik eden devlet görevlilerini, iş insanlarını ve 85 milyona haber vermek için binbir zorluğa(!) göğüs geren gazetecileri taşıyan Airbus A330. İtibardan tasarruf olmaz uçak konvoyumuz art arda Bağdat’a indi.

Saraya ait en büyük ikinci uçak olan CAN için 2016’da 77.8 milyon dolarcık ödendi denilmişti, söyleyenlerin yalancısıyız! Dört motorlu, ikmal yapmadan dünyadaki tüm noktalara uçabiliyor. Kabin alanı 140 metre kare, 56 koltuk kapasiteli. Altı bölümden oluşuyor, ilk bölüm toplantı salonu ve çalışma ofisi. İkramların yapıldığı sosyal alan ve büyük yatak odası, ayrıca biri 26, diğeri 25 koltuk kapasiteli iki ayrı salon daha var uçakta.

Neyse ultra verimli geçen ziyaret bitti, cumhurbaşkanımızın VIP uçaklardan oluşan hava konvoyu dönüşe geçti.

Dönüş yolunda CAN’ın kabul salonunda muteber gazetecilerle toplantı salonunda buluştu dünya liderimiz. Mühim açıklamalar yaptı, onlar huşu içinde dinleyip notlar aldı.

Yeri gelmişken, Medya Obbudsmanı Faruk Bildirici’nin Türkiye gazetesinden Fatih Selek’in analizinden yola çıkarak yazdığı köşeden bir bölümü aktarayım. Konu yılın gözde gazetecileri, gözden düşenler ve revaçtaki medya kuruluşları ile ilgili... Kısaca şöyleymiş durum. Dönem dönem uçağa alınan isimler değişiyormuş. 2014-2017 yılları arasındaki gazetecilerin çoğu ortalıktan toz olmuş. 2017’den itibaren yepyeni bir kadro biniyormuş artık ‘beyefendinin’ uçağına!

Devam edeyim...

Cumhurbaşkanı dönüş yolunda “Önceliğimiz, birinci hedef tasarrufu kamu harcamalarında uygulamak, enflasyonu düşürmek, ekonomiyi rahatlatmak, fahiş fiyatlara karşı mücaele etmektir. Tasarruftan kamuda gereksiz harcamaların ortadan kaldırılması, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması anlaşılmalıdır! Şu anda çalışıyoruz. Hazine ve Maliye bakanlığımız tasarruf adımlarını takip edecek, resmi taşıt kullanımlarından haberleşme giderlerine, temsil, tören, ağırlama hizmetlerinden demirbaş alımlarına kadar tüm harcamalar gözden geçirilecek. Gerçek ihtiyaçlar tespit edilip ihtiyaç dışı harcamaların önü kesilecek. Milletimizin refahını artırmak için tasarruf tedbirleri almak durumundayız. Gereği neyse kesinlikle yapmakta kararlıyız” demiş.

Devletin tepesindeki isim ilk hedef tasarruf demiş, bravo doğrusu. Fakat ufacık bir pürüz, tıpkı uyulmayan Anayasa’nın değiştirilmek istenmesine benzer bir durum var ortada...

Gereği neyse yapmakta kararlıyız diyen Erdoğan 2002’de, 2003’te, 2005’te, 2007’de, 2018’de, 2021’de başbakan olarak, cumhurbaşkanı olarak, tek adam olarak sayısını unuttuğumuz ‘tasarruf genelgeleri’ çıkarmıştı zaten! 

2021’deki tasarruf genelgesinde muaf tutulan tek bir kurum vardı, cumhurbaşkanlığı. Ve Allah sizi inandırsın o yıl genelgeye rağmen cumhurbaşkanlığına 800 milyon lira ek ödenek ayrılmıştı. 

İmzaladığı onca tasarruf genelgesine kendisi bile uymayan dünya lideri uçaktaki gazetecilerin gözünün içine baka baka 2024 model tasarruf genelgesini anlattı iyi mi?

Gazetecilerden biri bile ‘efeeem bu son genelgeye uyacak mısınız’ demedi tabi!

Bilim insanları ölçüp hesaplamış. Sızıntı yapan, damlayan bir musluktan ayda 900 litre su boşa akıyor, damlayan musluğun altına konulan bir fincan 10 dakikada doluyormuş. O musluk tamir edilmezse boşa giden su miktarı yılda 15 bin litreyi buluyormuş. Bir insanın günde ortalama iki litre su içtiği düşünülürse 7 bin 500 insanın günlük su ihtiyacı yani.

Bizim her yanından şakır şakır akıtan, akıtmak ne ki yıllardır ‘bazı seçilmiş yönlere’ doğru ‘fışkiye’ gibi fışkırtan memleket musluğu peki? Uzmanlar 22 yıllık damlamayı hesaplasa da öğrensek!

 

Hesabı uzmanlara bırakıp hesap sorması gereken gazeteciler başka ülkelerde başbakanın, cumhurbaşkanının, devletin uçaklarına nasıl biniyor ona bakalım.

Joe Biden başkan yardımcısıydı Türkiye’ye geldi. Uçağında köşe yazarları değil yıllardır bu makamı takip eden muhabirler vardı. Bugün de öyle.

Obama başkandı yurt dışı gezilerine elbette gazeteciler de katılıyordu. Başkanlık onların ulaşım, konaklama ve haberleşme ihtiyaçlarını organize ediyor ancak yaptığı harcamaları gezi sonunda o gazetecilerin kurumlarından çatır çatır tahsil ediyordu. Bugün de böyle.

Fransa’da cumhurbaşkanının yurt dışı gezilerine eşlik etmek isteyen gazeteciler Elysee Sarayı tarafından o gezi için belirlenen ücreti ‘Alman usulü’ ödemek zorunda!

Alman usulu deyince başta verdiğim bilgiye döneyim.

Kişi başı gelirin 51 bin dolar olduğu Almanya’da yurt dışı gezilerine katılan gazetecilere hükümet ‘katılmak ister misiniz’ diye teklifte bulunup, gezi maliyetini hesaplayıp gazetelere bildiriyor. Temsilci gönderen medya şirketi payına düşeni peşin peşin ödüyor!

Parası gazeteden çıktığı için o gazeteci de Allah yarattı demeden ister ABD başkanına, ister Fransa cumhurbaşkanına, ister Alman şansölyesine istediğini soruyor. Misal, “Sayın cumhurbaşkanı tasarruf derken Bağdat seferine neden iki dev VIP uçakla ve de milletin parası ile konvoy halinde çıktık” der, gazetesi de yanıtı manşetten okurlarına duyurabilir.

Yoksa? Bizdeki gibi sorgusuz gazetecilik, konvoyla tasarruf olur!