Yedi Kartal Efsanesi’nin ilk iki kitabı, on beş yılın ardından yeniden okurların karşısında. Seriye duyulan ilgiyi, yıllardır sönmeyen merakı neye bağlıyorsunuz? Ne var Zülfikar'ın Hükmü ve Erbain Fırtınası'nda okuru böylesine çeken? Yedi Kartal Efsanesi ilk yayınlandığında, çok yakın bir arkadaşım şunu demişti: “Ben bakkaldayken Salih Usta -kitaptaki bir karakterden bahsediyor- içeriye girse, bir paket sigara istese yadırgamam...” Kahramanların sadeliği ve abartısızlığı beğenildi sanırım... Bir de sizin – bizim gibi sıradan insanların da kurguda ağırlıkla yer almaları. Sarp Yüzbaşı ve Doğan Üsteğmen mesela. Hiçbir süper güçleri olmamasına rağmen hikayenin iki ağır topu... Bir de tabii, ‘yerli’ olması. Fakat bu yerlilik, hikayenin sadece bu toprakların hikayelerinden, söylencelerinden besleniyor olmasından ileri gelmiyor. Tanıdık bir ‘dile’ sahip olmasının, karakterlerin biz gibi konuşmalarının da çok önemi var. Olayların, heyecanın; İzmir gibi, İstanbul gibi, Ankara gibi, hatta yürüdüğümüz yollar, gezdiğimiz parklar gibi, çok aşina olduğumuz yerlerde yaşanıyor olmasının da... Bütün bunların payı var Yedi Kartal’ın on beş yılı devirmesinde... "Lokman Hekim'e, Yedilere, Solaklılara ve Gecelilere selam olsun" sözleriyle bitiriyordu okurlarınızdan biri yazdığı değerlendirme yazısını. Yedi Kartal efsanesi evreninin karakterlerinin oluşum sürecini anlatır mısınız? Yedi Kartal Efsanesi nasıl biçimlendi, okumalarınız, kaynaklarınız nelerdi? Hikayeye başladığım yıllarda Google daha her soruya cevap veremiyordu. Kağıda yazılı bilginin hükmü sürüyordu daha. Evdeki tüm Meydan Larousse ciltlerini raftan indirdiğimi hatırlıyorum. İkinci ciltteki ‘büyücü’ maddesiyle başladığımı, sonra on iki cildin altından girip üstünden çıktığımı. Çok işe yaradı. Yunan mitolojisindeki Hermes’i araştırırken, kültürler arasındaki yolculuğunu okurken İdris Usta ile karşılaştım mesela. Hıdrellez söylencesi İlyas Usta’ya ilham kaynağı oldu. Benden kaynaklanan, hayatımı temsil eden karakterler de vardı tabii. Salih Usta çocukluğumun temsiliydi mesela, Niran Hatun belki annemin, Elif aşkımın. Sarp Yüzbaşı ile Doğan Üsteğmen, Ankara’daki çok sevdiğim iki ev arkadaşımdı... Ama sonra, yazmaya başlayınca, metinde ilerledikçe hepsi benden uzaklaşmaya başladı. Benim bile şaşırdığım geçmişlere, hiç hesaplamadığım özelliklere ve hikayelere sahip olmaya başladılar... Serinin devam romanları ne zaman gelecek? Serinin devamı geldi aslında. Hatta, bir kitap planlıyorduk, iki kitap oldu. Devam kitabı Ateş ve Bedel, Ebain Fırtınası’nda biten hikayenin altı yıl sonrasını anlatıyor. Silivri Cezaevi’nin kapılarının önünde başlayıp oradan Toros Dağları’ndaki ‘Kapılar’ın ardına, bize sadece bir yanıyla benzeyen, bambaşka bir dili ve kültürü olan, büyülü, rengarenk, bol çatışmalı bir diyara uzanıyor. Fazla uzun soluklu bir hikaye oldu Ateş ve Bedel benim için. İlk taslaklarına 2009 yılında başlamıştım, yüz elli sayfa kadar yazmıştım da... Sonra araya Pir-i Lezzet ve başka maceralar geldi. 2016’da yeniden başına oturduğumda ilk taslakları hiç beğenmedim ve sıfırdan başladım. Bir hayli vakit aldı. Tahmin ettiğimden çok daha uzun bir hikaye olunca, ikiye bölmek zorunda kaldık. Devam kitabının, yani serinin dördüncü kitabının ismi ‘Taşlar ve Kapılar’ olacak... Daha sonrası için de planlar muhtelif. Ama şunu söyleyebilirim, Yedi Kartal Efsanesi ama kitap olarak, ama başka mecralarda mutlaka devam edecek. Görsel dünyada, vaktin, konsantrasyonun çok sınırlı olduğu bir zamanda, oldukça hacimli, katmanlı iki kitabınızla, Erbain Fırtınası ve Zülfikar’ın Hükmü ile okurun karşısındasınız. Bu bir endişe yaşattı mı size? Şu söze yürekten inanırım: “Bir hikaye, eklenecek bir şey kalmadığı zaman değil, çıkarılacak bir şey kalmadığı zaman biter.” Kısa ve sade yazmak her zaman şahanedir, görkemlidir. Ama ne kadar planlarsanız planlayın, ‘nasıl anlatılması gerektiğine’ çoğu zaman hikaye, karakterler karar verir. Dertlerini anlatmak için kaç sayfaya, zihinlerde yer etmek için kaç cümleye ihtiyacı olduklarını söylerler. Bu noktada yazar inat ederse, çok elim edebi felaketlere neden olabilir. Ben o yüzden metnin ihtyaçlarına kulak vermeyi tercih ederim. Bazı hikayeler usludur. Pir-i Lezzet mesela; çok daha uzun yazabilirdim ama hem bunu kaldıraayacak kadar narin bir hikayeydi hem de sadeleştirmeme izin verdi. Yedi Kartal Efsanesi ise daha dikbaşlı bir hikaye. Üstelik kalabalık da. Karakter bol ve hepsinin kurguda bir ağırlığı var. Kısaca Yedi Kartal’ı yazarken tasarruflu düşünmem mümkün değil...