Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zübeyir Saltuklu, ilginç bir çalışmaya imza attı. Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemi denildiğinde akla sadece savaş ve cephelerin geldiğini kaydeden Saltuklu, “Bu çalışmada cephenin arkasındaki duruma dikkat çektik. Cumhuriyet’in Nezafeti, dönemin sosyal, siyasi, ekonomik ve sağlık tarihine ışık tutuyor” dedi. Saltuklu bir dönemin cephe gerisine dair şu çarpıcı bilgileri verdi: ■ Belediyelerin 6 hastanesi vardı. Devlete ait olanlarda birlikte tüm ülkedeki hastane sayısı 45’ti. 1932’de hastane sayısı 178’e çıkarıldı. 1923’te 2 bin 450 olan yatak sayısı, 1932’de 10 bin 169 sayısına ulaştı. 1923’te ülke genelinde 77 olan dispanser sayısı 1932’te 339’a, 181 olan yatak sayısı da bin 318’e çıkarıldı. Ankara Numune Hastanesi’nin ardından Sivas, Haydarpaşa, Diyarbakır ve Erzurum’da ‘numune’ yani ‘örnek’ hastaneler açıldı. Hastanelerin eczaneleri dışında, 12 özel eczane ve bir ecza deposu vardı. BİNLERCE KİŞİ ÖLÜYORDU ■ Avrupa’dan getirtilen profesörlerin yetiştirdikleri doktorlarla Türk tıbbı yeniden canlanmaya başladı. Ne var ki, doktor ve hastane sayısının az oluşu nedeniyle ülkeyi birçok hastalık sarmıştı. Sıtma, verem, frengi, kolera ve vebadan her yıl binlerce kişi hayatını kaybediyordu.

Bir milletin, onurla ayağa kalkma çabası

Kitabın adı, sıhhiye yani sağlık müdürlerinin raporlarının bir bölümünde yer alan ‘Nezafete Riayet’ başlığından yola çıkılarak konuldu. Arapça bir sözcük olan ‘Nezafet’in Türkçe karşılığı ‘temizlik, arılık.’ “Bu şartlarda yaşayan herkes iyi bilmeli ki, Cumhuriyet, yokluk, kıtlık ve salgınlar üzerine kuruldu” diyen Zübeyir Saltuklu sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhuriyet yenilmiş, yakılmış, tarihin en ağır yükü altında kalan bir milletin yeniden hür, bağımsız, her bakımdan kendine yeten, onurlu ayağa kalkma çabasıdır.”