Erdoğan’ın “kuşatıldığını” düşünüyorum.

Erdoğan’ı “muhasara” altına alanların başında “maliyecilerin” geldiğini düşünüyorum!

Erdoğan, Mehmet Şimşek ve onun ardındaki güçlerin parasal politikalarına “teslim” olmuştur.  

Seçim yenilgisi sebeplerinden birinin, maliyecilerin dayattığı “kaynak yok zor çeviriyoruz” sözlerinin etkili olduğunu sanıyorum. Ki:

Maliyeciler, “hesap tabloları” aracılığıyla iktidarları daima korkutur! İktisat tarihi gösterir ki, kağıdı kalemi eline alıp hesaplama yapan tüm maliyeciler iktidarları avuçlarının içine alır.

Sayıların “efendisidir” maliyeciler...

Diyeceksiniz ki; “Erdoğan birine de teslim olsun, oradan oraya savrulan, tutarlılığı olmayan maliye politikalarından bıktık, usandık!”

Haklısınız. Erdoğan’ın özellikle kamu harcamaları politikası ağır eleştiriyi hak ediyor. Yakında büyük artış yapılacak vergi politikalarının da benzer tepkiyi alacağını tahmin etmek zor değil...

Ancak üzerinde asıl durmak istediğim; borçlanma politikası!

Bakınız:

Neoliberalizm ideolojisi, maliye politikalarını neredeyse tamamen para politikasına dönüştürdü! Bunun ana sebeplerinden biri, geniş halk kitlelerinin para politikalarını kolayca anlayamaması: “Açık piyasa işlemleri”, “karşılık oranları”, “zorunlu devir oranları”, “reeskont” vs. vs...

Sizin kafanızı bu kavramlar ile hiç bulandırmayacağım...

★★★

Osmanlı’nın büyük çöküşüne tanıklık etmiş Atatürk dedi ki:

- “Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayati kısımlarında bağımsızlık felç olur.”

Atatürk ne demek istedi? Ülkenin maliyesini “kimler” esir alıyor?

Devletin iki tür borçlanması var; iç borçlanma ve dış borçlanma.

Burada üzerinde duracağım devletin dış piyasalardan yaptığı borçlanma.

Bu borçlanma; kredi alma yoluyla, tahvil ihracıyla, devletlere borçlanarak ve IMF, Dünya Bankası gibi küresel kurumlardan borç alınarak yapılıyor...

Peki... Bunlar ne karşılığı Türkiye’ye borç veriyor?

Hiçbir borçlanma karşılıksız değildir, bir “bedeli” mutlaka vardır.

Biri ekonomik kazançları ve diğeri asıl üzerinde durmak istediğim siyasi kazançları!

Yani:

Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, “parayı veren düdüğü çalar!”

Üzerinde durmamamız gereken; “düdüğü” bize hangi siyasi ödünler karşılığında verecekler?

Atatürk’e o sözü ettiren Osmanlı borçlanmasının/kapitülasyonların devleti nasıl batırdığını anımsatmama gerek var mı?

★★★

Tesadüf yok, “işaretler” var:

Seçimden sonra arka arkaya devletin 2023 yılı döviz borçları/ bilançosu açıklandı. Durum vahimdi!

Hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın ABD’ye giderek IMF ve Dünya Bankası ile görüşmeler yapacağı duyuruldu. Keza:

Uluslararası Finans Enstitüsü’nün düzenleyeceği Küresel Görünüm Forumu’nda vs. konuşacaklardı.

Diğer yanda:

Gürcistan’dan Afganistan’a gittiği yerlerde siyasi kriz çıkarmasıyla bilinen bir Amerikalı bürokrat Ankara temaslarına başladı: ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı John Bass...

Bu göreve 22 Mart 2024’de atandı. İlk ziyareti Ankara oldu! Yabancı değildi; 2014-2017 yılları arasında Türkiye Büyükelçiliği görevini yaptı. Öyle ki:

ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’un FETÖ’den tutuklanmasının ardından ABD’nin Ankara Büyükelçiliği sert açıklama yaptı. Erdoğan bunun üzerine Bass’ın büyükelçi olarak yetkisini tanımadığını açıkladı! Hatta görev süresi sona eren Bass’a veda ziyaretleri için ne kendisinin ne bakanlarının ne de TBMM başkanının randevu vermeyeceğini duyurdu.

İddia oydu ki; Bass’ın 15 Temmuz FETÖ darbesiyle bağlantısı vardı!

İşte... “Karanlık” denen Bass’ın, bugünlerde Ankara’da devlet üst düzeyiyle görüşmeler yapmasını nasıl açıklamak gerekiyor?

Bir daha yazayım:

Erdoğan maliyeyle “kuşatılmıştır!” İlk siyasi taviz bakalım nereden verilecek?