Deneyimli siyasetçi Dr. Aytun Çıray’dan gündemle ilgili çarpıcı tespitler...

Yerel seçimden CHP’nin birinci parti olarak çıkmasından sonra başlayan ve adına “normalleşme” veya “yumuşama” denilen süreç başladı ve bitti. Ayrıca muhalefetin bir kesiminde “erken seçim” beklentisi dile getirilmeye başlandı. Siyaset dünyamızın deneyimli ismi Dr. Aytun Çıray’la bugünkü söyleşimizde hem iktidar hem de muhalefet için genel bir değerlendirme yapacağız.

ERKEN SEÇİMİ TARTIŞMAK İÇİN KAVRAMLARI YERİNE OTURTMALIYIZ

AYTUN ÇIRAY (A.Ç): Önce kavramları yerli yerine oturtmalıyız. Yorumlarımızı ve önerilerimizi içinden geçmekte olduğumuz bu sistem veya rejime göre yapmalıyız. İçinden geçmekte olduğumuz “Cumhurbaşkanlığı sistemi” diye adlandırılan güçlerin bir kişide toplandığı rejimin adını koyalım. Bu, otokratik bir sistemdir. Artık partilerin önemi azalmış, kişilerin önemi artmıştır. Yani “erken seçim” dediğinizde Tayyip Bey, “Ben yeni % 50’nin üzerinde oyla seçildim ve beş yıl yetki aldım. CHP ise % 37 oy aldı. Erken seçimin şartları oluşmadı,” dediğinde bunun alıcısı olacaktır.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Bu durumda erken seçim talep etmediği için Sayın Özgür Özel haklı mı demek istiyorsunuz?

A.Ç.: ‘Olmazsa olmaz parti’ dediğimiz CHP’de PM üyeliği, Genel Başkan Yardımcılığı ve milletvekilliği yapma şerefine sahip oldum. Tabanla kalbi bağlılığım bugün de devam ediyor. Onlar, CHP ile birlikte yürüttüğümüz İYİ Parti sürecinde bana verilen görevi gayet iyi anladılar. Yani ben, ölünceye kadar manevi bir üyesi olmaya söz verdiğim CHP’nin başarılı olmasını arzuluyorum. Görüşlerim bu bakışla değerlendirilmeli. Özgür Bey de genç, iddialı ve yeni bir Genel Başkan. Lider olmak istiyor. Ancak öncelikleri konusunda sanki bir kafa karışıklığı içindeymiş izlenimi veriyor.   

U.D.: Nasıl ve neden? Bunu biraz açar mısınız?

A.Ç.: Mesela erken seçim konusunda Sayın İsmail Saymaz’ın sorusuna verdiği cevaba bakalım. “Bana güvenip oy veren AK Parti ve MHP’li emekliler var. Onlar genel seçim olsaydı belki oy vermeyeceklerdi. Onlara şu teminatı verdim: Bu bir yerel seçim. ‘Yerel yönetici seçiyorsunuz ve iktidara yerelden denge kurun’ dedim. Ertesi gün ‘Gördünüz mü bak, hükümet değişmeli’ dersek o seçmeni kandırmış olurum. Dürüst davranmak lazım. Bundan 10 ay önce altı parti yüzde 25 oy aldık. ‘Tek başına yüzde 38 benim oyum’ dersek bu kibir olur.” Birincisi; alınan oyu 2023 ile değil, CHP’nin 2019 yerel seçiminde aldığı % 30,2 ile karşılaştırmak gerekir. Böylece daha doğru bir karşılaştırma yapmış olacağı gibi, MHP ve AKP’den aldığı oyları abartmamış olurdu. İkincisi; siyasetçi asla yalan söylememeli ama apolitik söylemlerden de kaçınmalı.

U.D.: Ama erken seçim talep etmesi konusunda kendisine yapılan yoğun baskıları nasıl göğüsleyecekti?

ERKEN SEÇİM TALEBİ “DEĞİŞİM” SÖYLEMİNİN SİYASİ ZEMİNİ İÇİN GEREKLİYDİ

A.Ç.: Yerel Seçim sonuçlarının bir erken seçim talebini yükseltmesi doğal olarak kaçınılmazdı. Tabii erken seçim talebinin son derece doğal kaçınılmazlığı onun seslendirildiği anda hayata geçirileceği anlamına gelmiyor. Mevcut Meclis kompozisyonu malum. Bu kompozisyondan bir erken seçim kararının çıkması, milletin olabilecek en gür sesle ‘erken seçim’ diye haykırması durumunda dahi çok zor. Ama ortada böyle bir zorluk var diye bu kaçınılmaz doğal talebin seslendirilmesinden de kaçılamaz, kaçılmaması gerekir. Üstelik bu muazzam bir imkandır. Çünkü erken seçim talebi size başka hiçbir şeyin olmadığı kadar sağlam ve tutarlı bir siyasi zemin verir. Geçmişte Millet İttifakı’nın kendine misyon edindiği mutlak güçler ayrılığına dayalı, böylece 21. yüzyılın şartlarına uygun demokratik, lâik bir anayasal devlet ile ilişkilendirebilir ve  “Ey ahali 16 Nisan Anayasası Tayyip Bey’e uygun olabilir ama size dar geldi. Bugün Meclis’in yetkileri elinden alınmamış olsaydı, ittifaklar bir Katolik nikâhına dönüşmeyecek, erken seçimi önünüze getirmemiz daha kolay olacaktı” tezini genişletilerek halka anlatabilirdiniz. Bu da çektiğimiz her acının 16 Nisan rejimiyle ilişkilendirilmesi demektir. Merhum Ecevit’in “Bu düzen değişmelidir” sloganı, söylendiği dönem dahil, hiçbir süreçte şimdiki kadar anlam kazanmamıştır. Erken seçim talebi işte bu “değişim”in zihinlere kazınması için dahi olağanüstü önemlidir.

U.D.: Sayın Çıray, anayasa değişikliği konusunda Sayın Özel farklı düşünüyor. Diyor ki; “Bugün sorun işsizlik, yüksek enflasyon, artan fiyatlar ve insanların yoksullaşmasıyken biz anayasa konuşup, bir sis indirip, bu sorunları görünmez kılıyorsak, bu durumda vatandaşın mesajını almamış oluruz.” Genel kamuoyu da aşağı yukarı bunu destekliyor. Sizin itirazınız nedir?

PAHALILIK VE ADALETSİZLİK ESKİ TÜRKİYE’DE BİRSE ŞİMDİ YİRMİ BİR

A.Ç.: Ekonomik sonuçları sadece ekonomik tedbirler belirlemez. Ekonomik sonuçları esasen hesap sorulabilir bir yönetim, hukukun üstünlüğü, ahlâki değerler ve son olarak iktidarların siyaseti belirler. Yani siyaseti sadece ekonomiye indirgeyemezsiniz. Siyasetin asli görevi insanımızın özgürce mutluluğu arama hakkını sağlamaktır. Peki, bizim özgürlüklerimizin garantisi ne? Bizi yönetenlere karşı koruyacak anayasa ve hukuk sistemi değil mi? Evet. O halde demokratik hak ve özgürlükler açısından her geçen gün bir öncekini aratıyorsa anayasa ve rejim sorunludur. “Pahalılık, adaletsizlik, gelir dağılımında bozukluk, mahkeme kapılarında sürünmek, eski Türkiye’de birse şimdi yirmi bir. Bunun nedeni de 16 Nisan tek insan Anayasası” demek zor mu? “Ekmek için özgürlüklerinden vazgeçenler ikisini de kaybeder” sözünün haklılığı anlatılamaz mı? Meclis’in artık iktidarlardan hesap soramaz hale getirildiği, yolsuzlukların pervasızlaştığı haykırılamaz mı?

U.D.: CHP’liler de diyor ki; “Anayasa’ya uymayan Sayın Erdoğan’la anayasa konuşulmaz ve zaten anayasayı değiştirecek gücümüz de yok.” Haksızlar mı?

A.Ç.: Anayasa değiştirmeyi Erdoğan şartına bağlamak edilgen bir siyasettir. Demirel tam 7 yıl Güniz Sokak’ta, bir odadan yaptığı baskıyla ve özellikle sol aydınlarla işbirliği yaparak yasakları kaldıracak anayasa değişikliğini referanduma götürttü. Yani bir damlanın mermeri deldiği gibi ısrarla ve sürekli anayasa değişikliğini talep edeceksin. Muhalefet dağdaki çobana “Anayasa değişikliği şart” dedirtinceye kadar anlatacak. Halka önderlik böyle bir şey.

U.D.: Yerel Seçim sonrası AKP iktidarının tutumunu da değerlendirmenizi istemiştim…

A.Ç.: Bir AKP’li arkadaşım bana, “Tayyip Bey’i adaylar ve Yeniden Refah Partisi konusunda çok yanılttılar. Eğer YRP ile anlaşılsaydı ve adaylar konusunda titizlik gösterilseydi AKP sonuçlarda birinci parti olacak ve bu psikolojik olarak iyi görünecekti” dedi. AKP’nin tutumunu belirleyen faktörlerden biri bu tür matematik hesapları.

U.D.: Enflasyon ve onun etkisiyle oluşan dayanılmaz pahalılık konusunda ne yapacaklar?

AKP UMUDUNU CHP’Lİ BELEDİYELERE BAĞLADI

A.Ç.: Ekonomik sorunları -kendilerince- rasyonel ekonomik tedbirlerle 1,5-2 yıl içerisinde düzeltebileceklerini düşünüyorlar. Yani bir sonraki Cumhurbaşkanlığı Seçimine seçmeni mutlu ederek girebileceklerini hesap ediyorlar. Tutar mı göreceğiz. Bir başka beklentileri de 1989’da olduğu gibi CHP’li belediyelerin başarısız olması. Biliyorlar ki; AKP’liler gibi bir önceki CHP’li belediyeler de CHP’li yeni belediye başkanlarına borçlu belediyeler teslim ettiler. Üstelik belediyelerin ödeneklerini kısmak için ellerinde zorunlu tasarruf tedbirleri gibi bir mazeretleri de var. Yani Tayyip Bey için zaman önemli. Normalleşmeye de böyle baktı.

U.D.: Gelelim normalleşme veya yumuşamaya… Bu süreçten CHP beklediğini elde etti mi sizce?

A.Ç.: “Normalleşme veya yumuşama” adı ne olursa olsun içi doldurulamadı. Buluşmalar şeffaflıktan uzaktı. Halbuki belirsizlik Tayyip Bey’in en istediği şeydir. Sonuçta siyaset sonuç alma sanatıdır.  Bir yandan gösterişli buluşmalar yapılıp nazik ifadeler kullanılırken, diğer yandan Cumhur İttifakı bildiğini okudu. MHP aracılığı ile Sayın Özel tahrik edildi ve görüşmelerin kesilmesine bahane olacak “suç ortağını bana itiyor” açıklaması yaptırıldı. Halbuki sabırla bu AKP’nin oyun bozan olduğu bir strateji uygulanmalıydı.

U.D.: Peki, size göre normalleşme ne olmalı?

NORMALLEŞME MUTLAK GÜÇLER AYRILIĞI VE SIĞINMACILARIN DÖNMESİDİR

A.Ç.: Uğur Bey, AKP’nin normalleşme atağı kamuoyu nezdinde bazı mahkumların serbest bırakılmasıyla sınırlı kaldı. Oysa bu tür maniplasyonları önlemek için CHP, normalleşmeyi çok iyi anlatmalıydı. Bana göre ise normalleşme, tekrar laik, demokratik, güçler ayrılığını sağlayacak anayasa değişiklikleri ve düzensiz göçmenlerin sağ salim ülkelerine dönmeleridir.

U.D.: Bunlar nasıl mümkün olacak?

A.Ç.: Öncelikle CHP, AKP’nin anayasa değişikliği inisiyatifini elinden almalıdır. Bunun için Özgür Bey, AKP’nin samimiyetini toplum önünde test etmek için hukukun üstünlüğünü sağlayacak 5-6 maddelik bir değişikliği “acil” kaydıyla Tayyip Bey’in önüne koymalıydı. Şu, şu, şu maddeler de bizim için asla tartışmaya açık değil, diyerek koyu kırmızı çizgiyi çekmeliydi. AKP bunun üzerinde konuşmayacaksa normalleşme nasıl olacak? Bu ucube sistem var oldukça Türkiye normalleşir diyen varsa geçsin karşıma!

U.D.: Sayın Özel, yeni bir anayasa konuşmak için önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın mevcut Anayasa’ya uyması gerekir diyor…

A.Ç.: Uymazsa ne yapacaksınız? “Sayın Erdoğan şöyle yaparsa ben böyle yaparım” dediğiniz anda politikanızı onun tercihine göre belirlemiş olursunuz. Sayın Özel bunu tercih etmez.

U.D.: Hiç olmazsa bu yumuşama 28 Şubat davası denilen haksız dava sonucu, hukuksuz olarak hapiste yatan ileri yaşlardaki askerlerimizin serbest kalmasına yaradı…

İMAMOĞLU’NUN BAŞINDA DEMOKLES’İN KILICI SALLANIRKEN NORMALLEŞME OLMAZ

A.Ç.: Sayın Dündar, biraz önce de ifade ettiğim gibi AKP bunu bir fırsat olarak değerlendirdi. “Özgür Özel rica etti Sayın Erdoğan bıraktı” algısı için bilgi sızdırdılar. Çünkü bu algı Sayın Erdoğan’ın hukuk anlayışını meşrulaştırırken, sizin hukukun üstünlüğünü sağlama iddianıza zarar verir. İşte bu manipülasyon bile bu tür görüşmelerde şeffaflığın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Sayın İmamoğlu’nun başının üzerinde siyasi yasağa neden olacak olan bir mahkeme kararı Demokles’in kılıcı gibi sallandırılırken normalleşme olmaz!

U.D.: İki kör kuyudan diğeri de AKP’nin “Suriye politikaları” demiştiniz. Suriye politikalarının yanlışlığını artık sağır sultan bile kabul etti. Sığınmacılar büyük sorun. Hatta beka sorunu… Bunun dışında onu kör kuyu yapacak başka faktörler var mı?

CHP FIRAT’IN DOĞUSUNDA KURULMAYA ÇALIŞILAN PKK TERÖR DEVLETÇİĞİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞÜNÜ TOPLUMA NET OLARAK AÇIKLAMALI

A.Ç.: Fırat’ın doğusunda ABD ve hatta Rusların korumasında kurulmaya çalışılan “PKK devleti”nin gelecekte yaratacağı milli güvenlik sorunu var. Doğrusu ben bu “terör devletçiği” konusundaki CHP politikalarının toplumun önüne çok net olarak konması yanlısıyım. İdlip’teki kafa kesicileri de unutmayalım.

U.D.: Ama, 16 Nisan Anayasa değişikliği sonucunda bozulanları düzeltmek için en az iki yıl bu Anayasa ile ülkeyi yönetmek gerekir, diyenler var. Bu görüşlere katılmıyor musunuz?

A.Ç.: Katılmıyorum. Çünkü Lord Acton’ın dediği gibi; “Güç yozlaşma eğilimindedir ve mutlak güç kesinlikle yozlaştırır.” Yeniden laik, demokratik, hukuk devletini kim inşa ederse Atatürk’e layık bir yurttaş olarak insanlarımızın kalbine ve geleceğin hafızasına ismini yazdırır.