42 bin polis vardı...

29 yol kapatıldı.

Saraçhane’deki tarihi su kemerinin önünde kurulan polis barikatı da önümüzdeki döneme damga vuracak fotoğraf olarak objektiflere yansıdı.

Haftalardır, DİSK ve diğer sendikaların ortak kararıyla Taksim’e yürüyüş kararı tartışılıyordu. CHP lideri Özgür Özel’in de yürüyüşe destek açıklamasıyla göz-kulak Saraçhane’deydi.

Önce iktidar açısından değerlendirelim.

31 Mart seçimleri sonrası iktidarın gündeminde “yeni Anayasa” var. 12 Eylül ürünü metnin değiştirilmesi gündemde ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş siyasi partilerle görüşmeye başladı. Ancak... İktidar hem 12 Eylül’le hesaplaşacağını ve “darbe Anayasası’ndan” kurtulacağını ilan etti hem de 12 Eylül’ün kapattığı Taksim Meydanı’nı “OHAL” görüntüleriyle kapattı. Bu çelişkiyi anlayabilmek mümkün değil. Sonuçta, 1977’de yaşanan “Kanlı 1 Mayıs” sonrası sembole dönüşen Taksim inadı, “güvenlikçi” devletin öne çıktığını bir kez daha bizlere hatırlattı. Gezi travmasını hâlâ üzerinden atamayan AKP’den beklenen de tam da buydu!

Peki sendikalar ve CHP açısından durum ne?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2024 Ocak ayı istatistik verilerine bakalım. Toplam işçi sayısı 16 milyon 395 bin 275, sendikalı çalışan sayısı ise 2 milyon 495 bin 423. 2023 Temmuz ayında gerçekleşen yüzde 14.76’lık sendikalaşma oranı yüzde 15.22’ye yükseldi.

DİSK’in hazırladığı “İktidarın Orta Vadeli Programına karşı emeğin mücadele programı: Gelirde adalet, vergide adalet.”

Birinci tespit:

“... Resmi veriler son yıllarda giderek büyüyen adaletsizliği ortaya koyuyor: TÜİK verilerine göre Yıllık Gayrisafi Yurt İçi Hasıla içinde emeğin payı 2016’da yüzde 36.3 iken 2022’de 10 puan gerileyerek yüzde 26.3 oldu. Başkanlık döneminde GSYH yüzde 300 büyürken emek gelirleri yüzde 213 ve sermaye gelirleri ise yüzde 332 büyüdü! Yani son altı yılda sermaye büyüdü, karlar büyüdü ama üretenlerin aldığı pay küçüldü. Son altı yılda büyüyen adaletsizlik, artık bir ‘bölüşüm krizi’ olarak tanımlanmaktadır.”

İkinci tespit:

“... Açıklanan 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Programı da bu düzenin ruhuna uymaktadır. İşçi sınıfı başta olmak üzere halkın taleplerine, özlemlerine, beklentilerine yanıt vermemekte, sermayenin diliyle konuşmakta, sermayeye seslenmektedir. Orta Vadeli Program’da örgütlenme özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi, vergide ve gelirde adalet, emeklilik, ücretler, sosyal güvenlik ve sosyal diyaloğa ilişkin hedeflere yer verilmezken, ücretlerin daha da eriyeceğini, alım gücünün düşeceğini, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşacağını, emeklilik sorunlarının büyüyeceğini gösteren değerlendirme ve hedefler yer almıştır.”

Ekonomist Bartu Soral durumu çok iyi özetledi:

“Türkiye’de son sekiz yıldır büyük bir bölüşüm şoku yaşanmış; emeğin milli gelirden aldığı pay sürekli gerilemiş. Örgütlü hak arama imkanı ortadan kalkmış. Bu sorunları nasıl çözeriz? Taksim’e çıkarsak çözer miyiz? Yok, Taksim’e çıkmayı yasaklarsak çözer miyiz? Ana sorun ne; biz neyin kavgasındayız?”

Yürüyüş engellenirse bir B planı yok

Evet; Taksim Meydanı sembol ve yeniden mitinglere açılmalı. Ancak... Sendikaların, emeğin bölüşümünün bu kadar adaletsiz olduğu son sekiz yılda hedefini sadece “Taksim’e çıkmak” diye ilan etmesi de tartışılmalı.

Peki ya CHP açısından?

Saraçhane’deki 1 Mayıs’ı izleyen bir CHP’li dostum dedi ki:

“DİSK, halkı Taksim’e yürümek için Saraçhane’ye çağırdı ama gördük ki hiçbir planı yokmuş. CHP, Genel başkan ve parti yönetimi ile alana geldi ama gördük ki onların da hiçbir planı yokmuş. Sendikaların kendi aralarında bir iletişimi yokmuş. CHP ile diğer siyasi partiler ve sendikalar arasında bir iletişim yokmuş. Kısacası; kimsenin bir örgütlülüğü, bir hazırlığı, bir planı, bir programı olmadan halkı alana çağırmışlar ve barikatı görünce de bırakıp gittiler. Oysa ki işçilerin de halkın da ‘Taksim’ diye bir gündemi yoktu. Seçim sonrası moral üstünlüğün muhalefete geçtiği bir dönemde siyasetin gündemini Taksim’e sıkıştırmaya gerek de yoktu. Halkı ezen ekonomik kriz ortamında milyonları alanlara döküp iktidara karşı emek cephesinin güç gösterisi yapma olanağı varken Taksim yüzünden seçimi kaybetmiş Erdoğan’a güç gösterisi yapma fırsatı verildi.”

Bu noktada İstanbul koridorlarından bir kulisi sizinle paylaşayım. Sosyal medyaya bir iddia düştü: “CHP lideri Özgür Özel’le İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Saraçhane’den Taksim’e yürüyüş konusunda karşı karşıya geldi. İmamoğlu yürüyüşe karşı çıktı.” Bu iddianın peşine düştüm. Öğrendiğime göre; İmamoğlu, “Olası bir çatışma durumunun CHP’nin kapsayıcılığı için risk görüntüsü olabileceğini” söyledi. Ankara ve İstanbul koridorlarını takip eden bir dostum dedi ki: “Özgür Özel’in de Saraçhane’den yürüme kararı yoktu ve 1977 işçiyle Taksim’e çelenk koymak istedi ancak bakanlık izin vermedi. Öyle olunca da Saraçhane’ye katıldı ve alandan ayrıldı. İmamoğlu ile Özel karşı karşıya gelmedi.”

Bu arada Saraçhane’de TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın yaptığı şu konuşma önemli: “1 Mayıslar Türkiye işçi sınıfının ve onu hak edenlerindir. Onu bir oyuna çevirenlerin değil.”