Geçen gün...
Galatasaray maç yayınını beklerken, kanallar arasında oyalanırken, biyografik “Hannah Arendt” filmine denk geldim. İzlediğim sahneler, Nazi generali Adolf Eichmann’ın, MOSSAD tarafından Arjantin’de yakalanıp Kudüs’e getirilip yargılandığı 1961 yılını anlatan bölümdü.
Amerikan The New Yorker dergisi adına duruşmaları takip eden siyasi bilimci Hannah Arendt’ın yargılamaya dair eleştirel yazıları mensubu olduğu Yahudi cemaati tarafından büyük tepkiyle karşılandı.
Naziler döneminde Almanya’dan kaçmak zorunda kalan, Fransa’daki kamplardan güçlükle kurtulup ABD’ye sığınan Arendt’ın mahkemeye dönük eleştirisini en yakın dostları bile anlamak istemedi.
Arendt’ın dedikleri anlaşılmaz değildi:
İddianameyi “suçlu bir kişi ve Nazi rejimi değil, tarih boyunca uygulanan antisemitizm/ Yahudi düşmanlığı” üzerine kuran Başsavcı Gideon Hausner’i “kötü ve ucuz retorik” yapmakla eleştirdi...
Mahkemenin kararını, Eichmann’ın hangi suçları işlediğini üzerinden değil, Yahudilerin soykırım sırasında çektiği acılar üzerinden vermesini eleştirdi...
Keza:
Arjantin’den Eichmann’ın yasadışı şekilde kaçırılmasını hukuksuz bularak eleştirdi...
İsrail Başbakanı Ben Gurion’un duruşmaları gösteriye dönüştürmesini eleştirdi...
Arendt’ın, İsrail’in yargılanmayı intikam aracı dönüştürdüğü tespitleri dünyayı böldü.
Türkiye’deki bazı aydınlar da bu tartışmaya katıldı.
★★★
Tarih: 13 Haziran 1962.
Müslüman sosyalist Nurettin Topçu, Yeni İstiklal dergisinde mahkeme kararıyla ilgili şunu yazdı:
■ “Eichmann idam edildi. Bu hadiseyi tabii karşılamak kâbildir. Çünkü milyonlarca Yahudinin kanına girmişti. Biz bu idam olayının hukuki tarafını münakaşa etmeyerek, sadece yakın ve uzak gelecekte doğuracağı kuvvetle tahmin ettiğimiz ruhî ve içtimaî (toplumsal) neticelere işaret etmek istiyoruz.
■ “İsrail, Eichmann’ı asmakla ondan Yahudi dünyasının intikamını aldı. Lâkin bu intikam neye yaramıştır? Vakıa bir idam sehpası, milyonlarca insanın yüreğine su serpti. Lâkin bunun yanı sıra Almanya, Avusturya, Arjantin, Meksika’da Yahudiler aleyhine nümayişler düşündürücüdür. Acaba bir yürek soğutma hırsıyla bir millet mukadderatı tehlikeye sokulmuş değil midir?
■ “İsrail’in istikbâlini tahmin etmek güç değil. Yahudiler kendileri için en büyük felâketi kendi elleriyle hazırlamış oldular... Haklı veya haksız intikam hırsıyla akıtılan kanlar insanlığın bütün tarihi boyunca felâketlerle faciaların kaynağı olmuştur.
■ “Bâhusus (özellikle) fertlerin kanına bulaşan bu intikam, bir zümreye veya bir millete çevrilmiş olursa, o cemaat ve milletin hayat ve tepki kuvvetini sonsuz şekilde artırıcı oluyor...”
★★★
Yahudi Hannah Arendt ile Müslüman Nurettin Topçu aynı çizgide buluştu:
Adaletin/ hukukun intikam aracına dönüştürülmesi sahibini kör eder, etrafı göstermez ve sonunda o da aynı akıbete uğrar...
Önceki gün...
İsrail ile HAMAS’ın barış yapacağı haberleri dünyada heyecan dalgası yarattı. Ancak İsrail Başbakanı Netanyahu, “Hamas’ın şartlarına teslim olmak İsrail’e felaket getirir” açıklaması yaparak saldırıları sürdüreceklerini açıkladı.
İşte... Konu dolaşıp -simgesel anlamda- 1961’deki Eichmann yargılamasına geliyor: İntikam ceza aracı olamaz.
Öyle ya: Naziler de intikam maksadıyla 6 milyon Yahudi’yi katletmedi mi?
Görüldü ki: İntikam zaferi, kısa ömürlüdür...
Görüldü ki: İntikam ateşi gün geliyor sahibini de mutlak yakıyor.
Netanyahu gibi şiddetten beslenen politikacılar ülkelerini, toplumlarını intikam sarmalından çıkarmıyor.
Oysa. Ne pahasına olursa olsun ısrarla, adaleti ve tüm insanlığı savunmak gerek...
Yoksa hayatı, siyaseti yaşayışınız başkasından intikam almak üzere olunca terör örgütlerinden farkınız kalmıyor!
Unutmayınız ki:
Tüm terör örgütleri “şiddete mecburuz” söyleminin arkasına saklanır...