Öleceğini anlayıp da hem kendini, hem de onu yiyeni zehirlemesin diye bir anda kaynar suya atılır ıstakozlar.
Ani ölümde acı çekmeyeceği düşünülür.
Ama çeker.
(Son dönemde buna dayanak oluşturacak araştırmaların sayısı giderek artıyor)
Bu yüzden de çok tartışılır ıstakoz pişirmek de yemek de.
Sıcak suda kabukları genleştikçe çığlığa yakın sesler çıkarır.
Ama onun ölürken attığı bu çığlık duyulmaz.
Kulağı tıkamak daha kolaydır çünkü.
Sırtını dönmek...
Yokmuş gibi davranmak...

★★★

Istakozların ahı vurdu iktidar partisini son seçimde.
Unutulanların ve sesi duyulmayanların tercihi sandığın belirleyicisi oldu.
Bir haftadır Monaco’da lüks yat kulübünde ıstakoz yiyip sosyal medyadan da fotoğrafını paylaşan AK Parti İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'yı konuşuyoruz.
Milyonlar taneyle meyve sebze alırken, binlerce liraya ıstakoz yiyenler karşılaştırmasına girmeyeceğim hiç.
Ama savunmanın nasıl yapıldığı üzerinden anlatacaklarım var.
Parti içindeki ıstakoz tartışması sonrası, son bir haftadır her zaman var olan lüks saatler, marka çantalar, gösterişli tatiller, şatafatlı hayatlar daha da görünür oldu.  
Ama uzun süredir aslında zaten tam da orada, ortada, gizlenmeden duruyorlar.
Üstelik kimse çamur sıçratmadan kendini savunma ihtiyacı da duymuyor.
Bu "yok sayma" halinin vicdanlarda yarattığı dayanılmaz hafiflikle var oluyor AK Parti 22 yıldır.
Yokmuş gibi yapıp hedef şaşırtarak...

★★★

Meşru müdafaa yöntemleri hep bilindik.
"Helaliyle kazandığım param var, tatildeyim, ıstakoz yedim, kime ne" demek zor geliyor.
Sığınılan liman hep aynı.
Istakoz, "Antalya ve Beşiktaş'taki faciaları unutturma çabası" diye yorumlandı Bursalı tarafından.
Ucuz savunma yapıldı.
Asıl bunun, insanların aklıyla oynamanın, yıllardır her şeyin üzerini kapatmaya çalışmanın AK Parti'ye kaybettirdiği fark edilmedi bir kez daha.
Yaptığının arkasında durmaktansa, yine daha kolayı seçilip parmakla başka suçlular göstermenin telaşına düşüldü.
Yıllardır denenenin artık tutmadığı, insanların bunu artık yemediği görülmedi, görülmüyor.
Aynı Sancaktepe örneğinde olduğu gibi.

★★★

Orada da hikaye aslında benzer.
AK Parti'den CHP'ye geçen belediyeler borçlarla, son dakika yapılan işe alımlarla, ihalelerle gündemde.
Sancaktepe Belediyesi onlardan biri.
2 milyar TL borcu olan belediyenin binasında lüks ve dev bir başkanlık katı, o katta da jakuzi olduğu iddia edildi.
Daha sonradan anlaşıldı ki, jakuzi değil, özel duş başlıklı banyolardı söz konusu olan.
"Jakuzi dediler tuvalet çıktı" diye savundu kendini eski başkan Şeyma Döğücü.
Yavru saray gibi dizayn edilen o katta 2 başkanlık makam odası, 2 başkanlık banyosu, 1 başkanlık şark köşesi, 1 başkanlık dinlenme odası, 3 özel kalem odası, 8 başkan yardımcısı odası ve 8 başkan yardımcısı banyosu vardı.
Onlara hiç girmedi.
"Bize 'jakuzi' diye saldırmalarının yanı sıra; aynı merkezden eş zamanlı olarak, devletin savunma sanayiine, milli dış politikasına yapılan saldırılar söz konusudur" dedi.
Uzun çalışma saatlerinden bahsedebilir, yoğun toplantılarını, son anda çıkan ziyaretlerini, zorlukları anlatabilirdi.
Hatta belki konuyu dine getirip namaz saatlerine değinebilirdi.

Tercih etmedi.
"Bu GÜZEL ve ASİL VATANI bunlar gibi ahlak yoksunlarına bırakmayacağız" diye yazdı.
Konuyu dağıttı.


★★★

Seçim sonrası konuyu bambaşka yerlere çekmek, yenilgiyi kabullenmemek de aynı doğrultuda.

31 Mart seçimlerinde CHP %37,77 AK Parti %35,49 YRP %6,19 DEM Parti %5,70 MHP %4,99 oranında oy aldı.

AK Parti ilk kez ikinci parti konumuna geriledi.

Ama seçimin neden kaybedildiği konusunda kimse sorumluluk alma niyetinde değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan oylarını MHP ile birlikte toplayıp anlatıyor.

MHP kendine has matematikle hesap yapıyor.

Seçime ayrı girilen 51 şehirdeki oylara bakılıp yüzde 16,62’nin MHP’ye oy verdiği söyleniyor.

Pembe gözlüklerle gerçekler yine farklı gösterilmeye çalışılıyor.

Oyların neden azaldığı konusunda da yine en kolayı tercih ediliyor, başkaları suçlanıyor.

★★★

Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanlarından Oktay Saral Yeniden Refah Partisi'nin Genel Başkanı Fatih Erbakan'ı 2. tekil şahısla hedef alıp; "İplerin kimin eline geçti de sen bu hale düştün. Yazık, kimleri sevindirdiğine dön de bir bak! Birazcık babanın oğlu olsaydın, sende ondan da eser yok…" diye konuşabiliyor.

Bir diğer başdanışman; "Dolar 3 lirayı geçerse yüzüme tükürün diyen" Yiğit Bulut ise İstanbul'da 3 seçim kazanmış Belediye Başkanı İmamoğlu için milli güvenlik sorunu diyebiliyor.

Bunu kendinde hak görüyor.
Dün bir kulis daha yansıdı gazetelere.

İddia o ki, MKYK toplantısında Erdoğan’a Murat Kurum’un “kent lokantaları” ile ilgili söylemlerinin seçimin kaybedilmesinde rolü olabileceği söylendi.

Erdoğan dinlemek yerine kızdı.

Aynı daha önce “Eve ekmek götüremiyoruz” diyenlere kızdığı, abarttıklarını söyleyip üzerlerine keyif çayı attığı gün gibi.

“Kent Lokantası’yla seçim mi kaybedilirmiş?" diye tepki gösterdi.
Daha önce defalarca bahsettiği "Aç/açlık yok" söyleminde hala ısrarlı olduğunu ortaya koydu.

★★★

Şimdi art arda AK Parti’nin hızla sahaya ineceği, seçim yenilgisinin sebeplerinin araştırılacağı konuşuluyor.

Çok ince elenip sık dokunmasına gerek yok aslında.

Madalyonun yok sayılan yüzündekilerin aklıyla alay edenlerin bundan vazgeçmesi gerekiyor artık.

Istakozu yiyenler, lüks saati takanlar ya bunun arkasında duracak ya da bunlarla kavga etmeyecek.

Ucuz savunmaları, üstünü kapatma çabalarını Mehmet Şimşek’in ifadesiyle “yerel halk” artık yutmuyor.