Osmanlı-Rus Savaşları sırasında orduyu disiplin altına almak isteyen Padişah III. Selim, Nizam-ı Cedid’i hayata geçirmiş, önemli reformlar yapmak istemişti. Ancak yapılan atılımlar ve yenilikler, muhalefetin menfaatlerini zedelemeye başlayınca, yeniçeri ve ulemalar bu oluşumun karşısında durmuştu. II. Edirne Vakası, Vahabi isyanları, İngiliz filosunun İstanbul önlerine gelmesi, padişahın otoritesini sarsmıştı. Ayaklanmalar ve yaşanan onca olay sarayda önemsenmeyince, Kabakçı Mustafa önderliğindeki isyancılar III. Selim’i tahtından etmişti.

Bu örneği şunun için verdim: Büyük kulüplerde başkanlık yapmak en zor işlerden biridir. Vizyon sahibi olmak zorundasın. Mütevazı davranışlar sergileyip yeri geldiğinde sertleşebilmelisin. Adil davranıp yaratıcı olmalısın. Yönetime etkili iletişim kurarak hakim olmalısın ve hitabetin de güçlü olmalı. Elbette bunlar süslü cümleler. Bir de konuşulmayan raconlar var. Örneğin; yönetimden bazıları sizin hitabetinizi beğenmez. İlk fırsatta bunu başka kulüp başkanları ile paylaşır. Futbol takımı başarılı olunca kendisinin ön plana çıkmasını ister, taraftar desteğini arkasına alıp tuttuğunu koparır, başkanı da zora soktuğunu düşünür. Bırak başkan; giden gitsin. Hizmet etmek isteyen ile; almak için değil vermek isteyen ile yola devam et.

Her başkanın kendine has bir yönetim anlayışı ve stili vardır, saygı duyarım. Sayın Dursun Özbek’in ‘sevgi iklimi’ mottosuna da hayranım. Üst üste 2 şampiyonluk alan başkan olarak Galatasaray tarihine geçmek üzere. Üstelik hitabetini beğenmeyenlere, Kabakçı Mustafa gibi davranışlar sergileyip fikir ayrılığı yaşadığını söyleyen yöneticiye rağmen! Bir isyan anca böyle güzel bir sevgi iklimi ile bastırılırdı.

Zaten etkili liderlerin duygusal zekası yüksektir. Bu sayede, işle ilgili kararlar alırken duygularını düşünceleriyle harmanlayıp en iyi sonuca ulaşır.