Bir zamanlar Türkiye’nin dördüncü büyüğü diye anılan ancak şimdilerde büyük köy görüntüsünden kurtulamayan Adana’nın bitmez tükenmez dertlerini yazmaktan yorulduk desem yeridir.

Bir kent düşünün ki, tarımıyla, coğrafik konumuyla, üretimiyle, sanatıyla, sanatçısıyla, mert insanıyla, yardımsever halkıyla, kolay ve yaşanabilir bir şehir oluşuyla Türkiye’nin gözbebeği olsun ama sorunlar yumağı denilince ülkenin birinci sırasını kimseye kaptırmasın.

Geçtiğimiz günlerde bir anne ile çocuğunu izledim kaldırımda yürürken. 

Genç anne pusete koyduğu bebeğiyle kaldırımda ilerleme gayreti içinde ama ne mümkün. Kentin neredeyse tüm kaldırımları işgal edilmiş durumda.

İnsanlar kendilerine ait olan kaldırımlarda ne yürüyebiliyor, ne hareket edebiliyor.
Kaldırımlar adeta işyerlerinin kapatması olmuş.

Özellikle cafeler, restoranlar, lokantalar, marketler kaldırımları işgal etmiş, yayanın geçişine izin vermiyor. Bu konuda bir laf söyleyeni de anasından doğduğuna pişman ediyorlar.

Hele cafelere, restoranlara söz geçirmek ne mümkün. Yerel yönetimler bu konuda öylesine aciz ki, çoğu yerde işletme sahiplerine değil uyarı yapmak, laf dahi söylemiyorlar.

Zabıta ekipleri seyyar satıcılara göz açtırmaz. Tablada ürün satmak isteyenlerin peşine Azrail gibi düşer, Ama iş kaldırımları işgal edenlere gelince adeta süt dökmüş kediye dönerler. Oysa bu kadar zor olmamalı.

Yasada açık seçik belirtir. Kaldırımlar yayalara aittir, kimse işgal edemez.
Ama Adana’da durum tam tersi.

Kaldırımlar cafelere, restoranlara aittir. Yayalar yolda yürümek zorundadır.
O sırada bir araç gelir, yayaya çarpar, can ve mal kaybına yol açar bu kimsenin umurunda değildir.Önemli olan işletme sahiplerinin düzenidir.
Aman onların düzeni bozulmasın.
Yayalarda nerede yürürse yürüsün.
O genç anne geldi yeniden aklıma.
Be kızım ne işin var senin dışarda, yürüyecek kaldırımın bile yok, otur evinde çıkma dışarı. Görevini yerine getiremeyenler seni evine mahkum kalmaya zorluyor. Bu kadar açık ve net.
Son söz.
Lütfen kaldırımlar yayalara aitse boşaltın ve sahibine teslim edin.
Değilse sözümüz yok.