■ Polat ailesiyle başlayan, fenomenlerin ‘kara para’ meselesinde bugün mali şube müdürü olsanız nereye bakardınız?
FURKAN SEZER: Öncellikle burada incelenmesi gereken sadece bir anda aşırı zenginleşmiş ve yaşantılarını sosyal medya hesaplarından kamuoyu ile paylaşan insanlar olmamalı. Bakmamız gereken, sosyal medya kullanmayan ancak bir takım mali suçlara karışarak ekonominin kanını emen şüphelileri tespit edecek sistemi nasıl kurmamız gerektiğidir. Bunun için kafa yorardım. Şunu da unutmamak gerekir: Bir soruşturmaya başlamak için suç şüphesinin varlığı olmak zorunda, zenginlik bir şüphe değildir. Bence turnusol, kara para ile büyüyen ya da başlayan fenomenlik veya fenomenlikten sonra gelen bir kara para var mı? Soruşturmalarda fokuslanması gerekilen zaman dilimleri vardır. Zenginleşmenin ivme kazandığı, ivmenin pik yaptığı dönemlerde ortada bir suç varsa burada tespit edilecek çok sayıda delil vardır.
■ Bu kişiler birer piyon mu, ipin ucu nereye uzanabilir?
FURKAN SEZER: Konu detaylandırılmadan bunu söylemek zor ancak tabii ki işin ucu başka yerlere değebilir. Buradaki en önemli husus tahkikatı yapanların ipleri ve kopan zincirlerin halkalarını “kanun ve delillerle” birbirine bağlayarak şüphe götürmez ispat ile ortaya koymasıdır. Burada şu da var: ‘Devlet insan gibi düşünmez’ diyorlar. Hayır devlet düşünür, değerlendirir, affeder, ceza verir, fikir üretir. Toplumun sinir uçlarını kaşıyan bir yapı, bir şahıs varsa devlet de vatandaşı gibi rahatsız olur ve hukuk çerçevesinde harekete geçer.
DEVLET MASKENİN ARKASINI GÖRÜR
Hemen hepsinin geçmişte başka olaylarda da gördüğümüz üzere güzellik merkezi dışında başka maskeleri var. Örneğin hemen hepsinin bir umre yolculuğu var, yardımsever, vatansever, bayraksız görüntü yok neredeyse… Neden?
FURKAN SEZER: Bu tip yapılarda toplumu tırnak içinde “uyutacak” dikkati başka yere çekecek ‘cambaza bak’ hikâyesindeki gibi niyeti gizleyecek maskeler kullanılır. Ama devlet her maskenin, her illüzyonun arkasını görür. Bunlar halktan gelecek tepkileri yumuşatma hareketleridir. Bunu haklarında kesinleşen hükümler olan birçok suça karışmış insanda da görüyoruz. Algıyı kırmak, asıl yapılan işin perdelenmesi için yaptıkları yardımları, dini, hayvan sevgisini, milli değerleri ön plana çıkarmaya çalışan çok ama çok fazla insan var.
PROF.DR. MUSTAFA ÖZTÜRK: Özellikle son yıllarda yaşanan sayısız olaydan edindiğim izlenim ve intiba şu ki ne zaman ve nerede çok yoğun bir vatan, bayrak, ezan retoriği yapılsa, orada pis veya kirli bir iş çevriliyordur. Bu noktada vatan, bayrak retoriğinin yanı sıra hac, umre, hayırseverlik gibi milli-dinî değerler ve semboller tabir caizse “setr-i avret” işlevi görüyor. Setr-i avret derken kastettiğimiz şey, yapılan işin kirini, pasını, pisliğini dinî ve millî değerler ve sembollerle örtüp gizlemek… Bu aslında “herkesin bildiği sır” denebilecek düzeyde malum ve meşhur olmuş bir yöntem ve fakat hâlâ iş görüyor. Çünkü uzun zamandan beri siyasal ve toplumsal düzenin çarkı en tepeden itibaren bu şekilde işliyor…
■ Açar mısınız?
Siz kalkıp seçim sath-ı mailinde selâtîn camilerinin avlularında miting düzenler ve seccadeyle poz verirseniz, hatta bu mitinglerde “imanlı-imansız, kitaplı-kitapsız” gibi tanımlamalar üzerinden siyasi muhalefet cephesini “dinsiz, imansız” olarak kategorize ederseniz, durumdan vazife çıkaran kimi militan imamlar da seçim vesilesiyle cemaati silahlanmaya çağırır, kimi partizan vaizler vaaz kürsülerinden muhalif seçmene karşı halkı kin ve düşmanlığa sevk eden dinî nutuklar atar… Gerek burada mevzu bahis ettiğimiz fenomenler, gerek mafyatik tipler ve gerekse kirli işler çeviren başka birçok kişinin sık sık dinî terminolojiyi kullanmaları ve bilhassa kendilerini “hayırsever insan” gibi pozlamaları devletin radarına girmeme kurnazlığıyla da ilgilidir. Çünkü bu tipler gayet iyi biliyor ki din ve dinî semboller siyaset dahil hemen her alanda kullanılabiliyor ve çok da iyi iş görüyor. Gerçek hayatlarında din ile uzaktan yakından ilişkileri olmayan insanlar adeta din ile yatıp din ile kalkar gibi bir görüntü sergiliyor; bu görüntüyü izleyen hemen her yurttaş da bu sahtekârlığı adı gibi biliyor; fakat sonuçta “dinî semboller marifetiyle dolap çevirme ve her türlü pis işi din vesilesiyle gizleme” diye özetleyebileceğimiz “setr-i avret tiyatrosu” hem oynanmaya hem izlenmeye devam ediyor.
YARATICI YIKIMA SEBEP OLACAK
■ Bu yozlaşma ne zaman başladı?
Sizin “yozlaşma” diye nitelediğiniz bu çürüme ve kokuşmanın başlangıç tarihini bilmesem de “umum-i belvâ” haline gelmesinin son on yılda gerçekleştiğini söyleyebilirim. Yeri gelmişken, dinî değerler ve semboller kullanılarak ne haltlar karıştırılabildiği hususunda FETÖ’nün bu memlekete çok kötü bir miras bıraktığını ve bu mirasın dinî cemaat kisvesiyle arz-ı endam eden birçok farklı yapı tarafından da devralındığını söylemek durumundayım. Sonuç olarak, temelde “İslamcılık” denen bir fikrî kökene dayanan veya en azından kurucu kadro itibariyle bu fikrî kökenle irtibatlı olan bir siyasi iktidar döneminde hem din ve dinî değerler son derece hırpalanmış hem de dinî kanaat önderleri ve Diyanet gibi kurumlara yönelik güven duygusu son derece azalmış durumda… En üst noktadaki siyasetten ticarete, film ve dizi gibi eğlence sektörlerinden güzellik salonu ve kozmetik işine kadar hemen her alanda din ve dinî sembollerin havada uçuştuğu, tarikatlar ve cemaatler ile cüppeli, sarıklı figürlerin pıtrak gibi çoğaldığı bir dönemde toplumun neredeyse yarısının Diyanet’e güvenmediğini belirtmesi, yarıdan fazlasının ise dinî cemaatlere menfi nazarla baktığını söylemesi, kelimenin tam manasıyla bir “ironi”dir. Bize göre bu ironik durum “yaratıcı yıkım” denen bir sonuca müncer olacaktır.
■‘Yaratıcı yıkım’dan kastınız?
Yani, sözüm ona İslamcılar ve/veya dindar-muhafazakâr insanların sevk ve idare makamında bulundukları bir dönemde din ve dinî algı alt üst olacak ve fakat bu büyük yıkım bir bakıma “bağırsakları temizleme” sonucunu doğuracaktır. Bu temizlikten sonra din âleminin yeniden toparlanıp ve sağlıklı bir yapıya kavuşması ise epey bir zaman alacaktır. Ancak bu zaman aralığı pek çoğumuza sekülerlik, laiklik, cumhuriyet ve demokrasi gibi kavramlar ve değerlerin kıymetini daha iyi anlamamıza yarayacaktır.
NEDİM TÜRKMEN: Şatafatlı yaşamın sergilenmesi görgüsüzlük ve sonradan görmelik olarak nitelendirilense de vazgeçmek bir yana daha da ipin ucunun kaçtığını söylemek mümkün. Başarılı olanlar “rol” model olarak görülüp taklit ediliyorlar.
KİMSEYE ‘NEREDEN BULDUN’ DİYE SORULMUYOR
■ Güzellik merkezlerinden bu kadar para kazanmak mümkün mü?
NEDİM TÜRKMEN: Türkiye ‘de hiç kimseye “nereden buldun “sorusu sorulamıyor. Güzellik salonları nakit para döngüsünün çok olduğu, rahatça suç gelirlerinin aklanabildiği mekânlar olarak kullanılabiliyor. Bu kadar büyük paraların Instagram fenomeni olarak kazanabilmesi teknik olarak mümkün görünmüyor. Ayrıntılı incelemeyle suç gelirleri mi aklanıyor kolayca tespit edilebilir.
DEVLET SUÇLUYLA MAKAMDA DEĞİL EMNİYETTE GÖRÜŞÜR
■ Yıllarca devlette çalışmış biri olarak bana şunu söyler misiniz? Bir suçlunun siyasetçiyle fotoğrafı olması onunla ilgili soruşturma/kovuşturma yapılmasının önünde ne kadar engeldir?
FURKAN SEZER: Bu çok hassas bir konu. Ben vatandaş olarak ve eski bir devlet görevlisi olarak bu konuda şuna dikkat çekmek isterim: Siyasetçi dediğiniz kişi vatandaşa değen kişidir, sokakta, çarşıda, pazarda, açılışta vatandaşla konuşurken buna ön almak çok zor. Ama makamında suç kaydı olan ya da hakkında kesinleşmiş yargı kararı olan kişilerle görüşmesi ve fotoğraf çektirmesi çok yanlıştır. Siyasetçi dediğiniz kişiler toplum ortalamasının üstünde bilgi birikime, aynı zamanda devlet gücüne de sahip kişilerdir. Bunun zararlarını öngörmeleri gerekir. Bu kişiler bu fotolarla nüfuz elde edebilirler. Kamu görevlilerini bastırabilirler. Vatandaşı korkutup sindirebilirler. İnsanların güvenlerini kazanıp dolandırabilirler. Bu fotoğraflar ve bu kişilerle görüşme trafiği kovuşturmadan önce etik olarak yanlıştır. Somut olarak zararı sabaha kadar anlatılır. Devlet suçlu ile görüşmez konuşmaz tanışmaz. Devletin suçlu ile görüştüğü yerler şayet bir istihbarat faaliyeti yoksa yakalama ve gözaltı yaptığı noktadır, adliyedir, emniyet birimleridir, karakoldur, cezaevidir. Asla makam değildir.
KARANLIK KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ VARDIR
■ Polatlar ve benzerlerine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Bahsi geçen sosyal medya fenomenleri bazı psikolojik süreçleri, belki çok farkında olmadan, kendi avantajlarına kullanıyorlar. Öncelikle bu insanlar aslında belli bir becerilerinden ötürü ünlü değiller. Tabiri caizse, ünlü oldukları için ünlüler. Çok takipçili oldukları için de takipçilerini gitgide arttırırlar, çünkü diğer insanlar da çoğunluğa uyarak “Herkes takip ediyorsa vardır bir bildikleri” der ve takip ederler. Sosyal medyanın yükselişinden önce de gördüğümüz bir durumdu. Tabii sosyal medyanın yükselişiyle birlikte çok daha farklı karakterler geniş kitlelerle buluşabildi. Bu tarz ünlüler, ünlü olmanın avantajlarının şovunu yaparak ünlerine ün katarlar. Kendi kimliğini bu ünlüyle neredeyse bütünleşmiş olarak algılayan, sanki o kişi kendi ailesinden biriymiş gibi algılayan kişiler de ünlünün aşırı zenginliğinden kendilerine pay çıkarır ve o şatafatı ucundan kendileri de yaşıyormuş gibi hissedebilirler.
AŞIRI LÜKS MERAKI
■ Bu tür insanların kişilik özellikleri nelerdir?
Birilerini dolandırmak veya haksız yoldan para kazanmak için, başkalarına verdiğiniz zarardan büyük bir rahatsızlık duymuyor olmanız gerekir. Karanlık kişilik özellikleri dediğimiz narsisizm (kişinin kendisini diğerlerinden üstün görmesi), psikopati (empati yoksunluğu ve dürtüsellik), Makyavelizm (kişisel amaç için her yolu mübah görmek) gibi özellikler arttıkça, bu tarz işlere karışıyor olma ihtimaliniz de artar. Bu özelliklerin şöhret olmayla da bir ilişkisi var. Diğer insanlar üzerindeki etkiniz arttıkça, güçlendikçe, başkalarıyla empati kurma niyetiniz de azalıyor. Çünkü onları anlama ihtiyacınız yok artık, ilişkiniz tek yönlü, onların size ihtiyacı var gibi hissediyorsunuz. Empatinin azalması da karanlık kişilik özelliklerini arttırabilecek bir şey. Şöhretin konuyla bir başka açıdan daha ilişkisi var. Güçlendikçe, zengin ve nüfuzlu insanlarla tanıştıkça, yapabileceğiniz kötülükler de artıyor. Siz hiç hayatınızda birini 100 milyon lira dolandırmamış olabilirsiniz ama zaten 100 milyonu olan birini tanımıyor olma ihtimaliniz çok yüksek. Yükseldikçe, etrafınıza zengin insanları topladıkça böyle şeyler yapasınız varsa, bunu yapma olanağınız da artıyor. Siz hiç ihaleye fesat karıştırmamış olabilirsiniz örneğin ama zaten isteseniz karıştırabileceğiniz bir pozisyonda da olmadınız.
■ Zenginlik, şatafat imrendirici mi? Kolay parayı özendirici mi?
İnsanlar kendi değerlerini, kendi başarılını ve zenginliklerini karşılaştırarak anlarlar. Eğer oturduğunuz mahallede herkesin geliri size denkse, ne kadar az kazanıyor olursanız olun kendinizi bir şeylerden yoksun hissetmezsiniz. Ama eğer mahallenize çok lüks, sıfır bir apartman inşa edilir, önüne çok pahalı arabalar park etmeye başlarsa, geliriniz aynı bile olsa bir anda kendinizi bir şeylerden mahrum kalıyor gibi hissedersiniz. Aşırı lüksün reklamının yapıldığı sosyal medya hesapları, bizde bu etkiyi yapabilir. Hayalimizin çok ötesinde bir zenginlik içinde yaşayan insanlar, bize kendimizi eksik hissettirir. Böyle bir hayata normal yollardan ulaşmak çok mümkün olmadığından, kolay, kestirme yoldan para kazanmanın peşine düşebilir insanlar.