Geçenlerde bir dost sofrasında Kültür Bakanlığı’nın bir ilanına rastladığımı, Opera Sahnesi’nde ABD'de 1930'lu yıllardaki ekonomik buhranda, bir gangsterin hikayesini anlatan "Gangster" adlı eserin seyirciyle buluşacağını söyledim.
Masada bir anda sessizlik oldu ve herkes birbirine bakmaya başladı!
Bir an düşündüm, bir pot mu kırdım diye? Halbuki ben, tüm içtenliğimle bir sanat etkinliğinin, Kültür Bakanlığı tarafından ilan edilmesinden duyduğum mutluluğumu dile getirmiştim.
Acaba bu suskunluğun nedeni, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhran ya da son altı ayda onlarca çetelerin peş peşe yakalanışı, dostlarda bir çağrışım mı yaptı diye düşündüm.
Derken, geldiğinden beri hiç konuşmayan bir dost,
“Beyler, ekonomi sıkıntıda, yokluklar , yolsuzluklar, çeteler sabaha kadar konuşsanız bu konuları bitiremezsiniz. Ben size, kahvelerimizi içerken bir Çin öyküsü anlatayım”.
“Bir zamanlar, Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çalar.
Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkarırlar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle der;
"Değerli efendim, çok açtım,
dayanamadım çaldım ve yedim.
Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak…"
İmparator dudak büker;
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
"Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini görürüsünüz..."
İmparator kahkaha atarak;
"Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni" dedi.
Yoksul adam;
"Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür.
Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz..
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
"Ben imparatorum bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim" dedi..
Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti.
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin."
Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçınırlar.
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve "Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim" dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini istedi.
Sonra da gülerek;
"Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter" dedi.
Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde tohumu ekecek kimse var mı dersiniz?”
SON SÖZ: En çok da yağmur ( kar) yağdığında seviyorum bu şehri. Herkesin yüzü ıslak, başı öne eğik. Sanki herkes suçunu kabullenmiş gibi... VICTOR HUGO