Dün Ankara’yı yakından takip eden bir dostumla sohbet ediyordum, dedi ki: “AKP içinde iki çizgi var. İlkini Mehmet Şimşek temsil ediyor. Batıcı, neoliberal politikaların uygulanması. Diğeriyse Hakan Fidan; daha dengeci, Avrasya’yı yok saymayan ve Çin-Rusya eksenini anlamaya çalışan bir çizgi. Önümüzdeki süreci de bu iki isim arasında şekillenecek politikalar belirleyecek.” Dostumun kurduğu bu cümleleri bir kenara not ettim ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın önceki akşam Habertürk yayınında yaptığı tespitlere baktım:
“Özellikle Cumhurbaşkanımızın vizyonu çerçevesinde uyguladığımız politikada eksen kayması gibi bir konuyu gündemimizden çıkaralı çok oldu. Bizim kendi menfaatimiz, ilkelerimiz, duruşumuz neredeyse onun arayışı içerisindeyiz. Ait olduğumuz ittifaklara muhataplarımızın bağlı olması da önemli. Alternatif ekonomik platformları yakından takip etme noktasındayız. BRİCS’i farklı yapan Rusya’nın, Çin’in orada olması. G-7 daha fazla siyasi konuların aynı medeniyet alanını düşünen ülkelerin bir araya geldiği yer. BRİCS, ekonomik amaçlı bir platform. Kural temelli, yapısal bir hali yok. BRİCS’in AB’ye nazaran farklı ve güzel tarafı bütün medeniyetleri, ırkları bünyesinde barındırıyor olması. Biraz daha kurumsal hale dönüşebilirse ciddi fayda üretir. Bizim buradaki ilişkilerimiz, diyaloglarımız son derece normal. BRİCS üyesi ülkelerle ilişkilerimizi iyi tutmaya çalışıyoruz. Dış ticaret hacminin en yüksek olduğu iki ülke Çin ve Rusya, BRİCS üyesi. Ülkemizin dış politika rotasını daha sağlıklı yürütebilmek için bu çerçevede bakmak lazım.”
Bu cümleler soluğu devamlı İngiltere’de alan ve fon yöneticileriyle toplantılar yapan Mehmet Şimşek çizgisiyle taban tabana zıt! Diyeceksiniz ki; “Cumhur İttifakını oluşturan iki isim Erdoğan ve Bahçeli, Şimşek’in arkasında duruyor. Nasıl olacak?” Burada da siyasetin hızlı değiştiği bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım notunu ekleyelim. Ve... Hakan Fidan’ın canlı yayında kurduğu şu cümlelere de bakalım.
Fidan’ın “Ergenekon”u
Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra “kumpaslar” konusunda açık konuşan ikinci isim oldu. Nasıl mı? Okuyalım:
“(7 Şubat MİT Krizi-Hakan Fidan ve arkadaşlarının ifadeye çağrılması) Cumhurbaşkanımızla Ankara’da buluştuk. Kendisi konuyu biliyordu. Kişisel dünyamda çok büyük iz bırakan konu. 1 hafta 10 gün devam etti. O esnada Cumhurbaşkanımızın ameliyatı söz konusuydu, önceden planlanmıştı. Ameliyata girmeden önce beni aradı. Kendisine asla borcunu ödeyemeyeceğimiz bir liderlik gösterdi. ‘Ben giriyorum ne olacağı belli olmaz ama teslim olmak yok’ dedi. Kendisi aramıştı bizi. Aynı şeyi daha sonra dönemin Adalet Bakanı’na da söylemişti. ‘Buna asla izin vermeyeceksiniz’ demişti. O ciddi dönüm noktası. Ergenekon davalarından kazanmış olduğu bir hız var FETÖ’nün. Oradan geliyor. Sisteme karşı başkaldırıyor. Türk devleti geleneği olan devlet. Eşkıya ve başkaldıranlarla nasıl mücadele edeceğini bilir. Bazen geç devreye girer ama girer.”
Fidan, Batı destekli FETÖ’nün “Ergenekon davalarından kazanmış olduğu bir hız var” cümlesini kurdu. Hatırlayın; 7 Şubat 2012’de yaşanan MİT krizinden yaklaşık bir ay önce Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, 6 Ocak 2012’de tutuklanmıştı. Bir ay sonra da Fidan ifadeye çağrıldı. Hani bugün “Hâlâ Ergenekon, Balyoz vardı ama FETÖ bu davaları sulandırdı” diyenler var ya, onlara da yanıt vermiş oldu Dışişleri Bakanı. Ki “7 Şubat MİT kriziyle” ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca açılan kumpas davasının iddianamesinde (Şubat 2020) bu konu açıkça ifade edilmişti.
İddianameye göre, 15 Temmuz darbe kalkışmasına kadar geçen sürece bakıldığında, FETÖ/PDY nihai hedefine ulaşmak için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile güç mücadelesine girdi. Örgütün bu kapsamdaki planlarının ilk aşamasını Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT Tırları ve 17-25 Aralık gibi kurgu ve kumpas soruşturmaları oluşturdu. Örgüt, eylemlerine, 7 Şubat 2012’de dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile hız verdi.
SONUÇ: Evet... AKP içinde neoliberal politikaları benimseyen Mehmet Şimşek ve onu destekleyen çizgi diğer tarafta “denge” politikalarıyla yürüyen ve “Doğu’yu önemseyen” çizgi arasında farklılık önümüzdeki süreçte daha ön plana çıkacaktır. Ki bu farklılık, Beştepe’deki yöneticilerle AKP Genel Merkezi’ni yönetenler arasında ortaya çıktı zaten!