Merkez Bankası denince akla para basmak gelir. Merkez bankaları sahip oldukları veya anlaştıkları matbaalara para bastırır. Bunlara “kağıt para” denir. Para denen nesne “kağıda” dönüşmeden önce çoğunlukla altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılırdı. Yani bizatihi paranın kendisi yapıldığı metalden dolayı değerliydi. Değersiz bir madde olan kağıda basılan paralara “fiat” para denir. Fiat Latincede “ol de olsun” gibi bir anlama geliyor. Kağıt parayı çıkartan merkez bankasının devleti “bu üstü baskılı kağıt değerlidir” ve bu ülkede “zorunlu geçer akçedir” dediği için o basılı kağıt değerli olmuştur. Merkez bankasının kasasında altın rezervi olması iyidir ama çıkardığı paranın değerli olması için çok da şart değildir. Önemli olan o paranın çıktığı ülkede neler satın alabileceği ve zaman içinde satın alma gücünün azalmamasıdır. Büyük düşünür Peter Drucker (1909-2005) yıllarca önce parayı bir “bilgilendirme ürünü” (money is an information product) olarak tanımlamış ve “Para altındı kağıt oldu, kağıttı kayıt oldu” demişti. Dediği gibi, kağıt para bitmedi ama bankacılıkta kullanılan bilgisayarların, internetin ve akıllı telefonların gelişmesiyle önemini kaybetti. Yerini kaydî paraya bıraktı. Para işi bir “kayıt yaratmak” haline dönüşünce bilişimciler kolları sıvadı ve bilgisayarlarında adını “crypto currency” (şifreli para birimi) koydukları parayı çağrıştıran bir “menkul değer” türü yarattılar.
ŞİFRELİ PARA BİRİMLERİ VE FİAT PARA
Bu ürünler adı para birimi (currency) da olsa para birimi değildi. Arkalarında onun değerini koruyan bir devlet yoktu. Bunlar, yapıları icabı arzı kısıtlı “menkul değer” türünden sanal varlıklardı. Değerleri, bunları değerli kabul edilmesinden doğuyordu. Üstelik arzının kısıtlı (nedret faktörü) olmasından dolayı değerleri dalgalansa bile sürekli artıyordu. Bunlar aslında “saadet zinciri” halkaları gibiydi. Ama kimse kimseye bir “getiri sözü” vermiyordu. Dolayısıyla ortada bir “verdiği sözü tutmamak” gibi bir şey yoktu. Üstelik bu menkul değerlerin alım satımı, kişiler arasında bir “banka veya takas sistemi” içinde kayda girmeden cereyan ediyordu. Pratik olarak tüm kazançlar vergisiz oluyordu. En önemlisi bu menkul kıymetler giderek merkez bankası parasının “ödeme aracı” fonksiyonunu üstlenmeye başlamıştı. Muhtemelen Amazon, Google benzeri kapsamlı firmalar “özel para” (private money) çıkaracaktı. Devletler senyoraj gelirlerini kaybedecekti. Merkez bankaları bu gelişmeyi hem bir tehdit hem de fırsat olarak görüp kamusal “dijital para” çıkarmaya karar verdi.
ÇİN BU KONUDA DA ÖNCÜ
Merkez Bankası Dijital Para Birimi denen nesne, Merkez Bankası’nın bilgisayarında üretilecek şifreli bir “enformasyon biti” olacaktır. Bilgisayarlarına (telefonlarına) “dijital cüzdan” uygulaması indirecek kişiler ve firmalar, BİR BANKA ÜZERİNDEN GEÇMEDEN AMA MERKEZ BANKASINDA İZ BIRAKARAK bu dijital parayla alım satım ve havale işlemleri yapabilecek. Çin Merkez Bankası kendi dijital parasını çıkarmış bile. 260 milyon Çin vatandaşı “dijital cüzdan” sahibi olmuş. Ama pek kullanmıyorlarmış. İsveç deneme aşamasındaymış. ABD-Fed ile AB Merkez Bankası hazırlık halinde. 2025’te uygulamaya geçmeleri bekleniyor. Ancak aracıyı ortadan kaldırdığı söylenen MBDPB (İngilizcesi Central Bank Digital Currency) aslında “devleti” (maliye ve polis diye okuyun) tam ortaya koyuyor. Dijital Para Birimi kullananların, kimlere para gönderdiklerini, kimden para aldıklarını, paraları nereye harcadıklarını ve ne kadar biriktirdiklerini devlet izleyebilecek. Eğer devletler, kağıt para ile alışveriş ve havale miktarını 200-300 dolarla sınırlarsa, kimsenin gizlisi saklısı kalmayacak. Pastanelerde torba içinde para teslimi yapılamayacak.
Son söz: Günah işleme özgürlüğü varsa, dijital para yoktur.