Dün küçük büyük herkes elinde bayrak yüreğinde sevgi Atatürk’ü andı. Onu hiç sevmeyenler, her fırsatta hakaret edenler bile toplumun ezici çoğunluğundaki Atatürk sevgisi yüzünden mecburen(!) Atatürkçü kesildi.

Oysa en çok onlar sorgulamalı bu sevgiyi! Tüm karalamalara rağmen bu millet yıllardır neyi arıyor diye sormalılar.

Bayramdan bayrama Atatürkçü olanlar sormadığı için ben sorayım... Toplumdaki artarak büyüyen Atatürk sevgisi öğrenilmiş bir bağlılık mı?

Doğru yanıt için ‘muhasebe’ şart. Biliyorsunuz muhasebe hesaplaşma demek!

Bence kimseler yapmasa bile bu muhasebeyi Çankaya yerine 1150 odalı sarayında, Atatürk’ün manevi koltuğunda oturan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın yapması lazım.

Muhasebeye el atalım...

Haziran 1930, Yalova. Atatürk ve beraberindekiler atları ile bir çiftliğe gitmek için yola çıkmıştı ancak yollarını kaybettiler. O sırada sığırları güden küçük bir çocukla karşılaştılar. Atatürk 10-11 yaşlarındaki çocuğa yolu sordu. O Atatürk’ü tanımasa da gelin götüreyim dedi. Çiftliğe yaklaştıklarında Atatürk anlamasına rağmen çocuğa ‘sen ne iş yaparsın’ diye sordu. Sığırtmacım dedi çocuk. Atatürk konuşturmaya çalışıyordu, ‘bu iş için kaç para aylık veriyorlar sana’ dedi. Üç lira dedi oğlan. Atatürk ‘yılda kaç para eder’ dedi. Hesabı yapamayınca çocuk o ‘36 lira eder’ diyerek kendi sorusunu yanıtlayıp ekledi, ‘sana 36 lira versem kabul eder misin’ dedi. Çocuk ‘niye ki, etmem. Sonra nereden buldun diye sorarlar’ dedi. Atatürk’ün çok hoşuna gitmişti bu yanıt çocuğa ‘adın ne’ diye sordu, o ‘Mustafa’ dedi.

Sonrasını ‘Sığırtmaç Mustafa anlatıyor’ yazın TRT’de yapılan söyleşi çıkıyor internette karşınıza, izleyin.

Atatürk Bulgaristan göçmeni okuma yazma bilmeyen, yoksul ve de sıtma hastası Mustafa’ya ne yaptı dersiniz?

Öncelikle tedavi ettirdi, sonra okuttu. İlkokul, ortaokul, ardından Kuleli Askeri Lisesi ve oradan da Harp Okulu’na gönderdi. Tankçı subay oldu sığırtmaç Mustafa (Demir), yıllarca görev yapıp binbaşı rütbesi ile emekli oldu. 1987’de ölene dek Yalova’da yaşadı.

TRT’deki söyleşisinde Atatürk ile arasındaki 3 lira hesabını anlatıp sözünü şöyle tamamlamıştı Binbaşı Mustafa Demir: “Allah nur içinde yatırsın. Atatürk elimden tutup okutmasaydı bugünkü halime ulaşamazdım!”

Aradan yıllar, köprülerin altından çok sular geçti.

Hatırlamayabilir kendisi yıl 2008’di. Erdoğan korumalarına talimat vermişti, Üsküdar’daki evinin bulunduğu sokaktaki çocuklara harçlık dağıttılar. 3 lira falan değil, gıcır gıcır 5’er lira. Gazetecilere poz verdi sevinçle çocuklar. Mutluydular çünkü 3.5 dolar ediyordu 5 lira!

2008’de tıpkı sığırtmaç Mustafa gibi 10-11 yaşlarında olan o çocukların bugün en küçüğü 27-28  yaşında. Belki bazılarının çocuğu bile oldu. Halleri vakitleri ne durumdadır, kaçı işsiz, kaçı asgari ücrete talim ediyor bilemiyoruz.

3.5 dolar eden 5 liralar mı? Onlar pul oldu. 250 gramlık ekmek almaya yetip sadece Halk Ekmek’te para yerine geçiyor, 200 lira bile anca 6 dolar ediyor artık!

Paramızın değeri eriyip giderken boğazımıza kadar borca da battık bu arada! 2002’de kişi başına 2 bin 25 dolardan toplam 131 milyar dolar dış borcumuz vardı. Borç 31 Mart 2023’te 476 milyar dolara, kişi başına dış borcumuz da üç kat artarak 6 bin dolara çıktı. İçerde ise kredi borçları 1 trilyon 644 milyara, kredi kartı borçları ise 1 trilyon 340 milyar liraya yükseldi. Sadece bu yıl mart ayına kadar geçen sürede yurttaşların bankalara olan borcu 256 milyar lira birden arttı.

Muhasebe yapıyoruz değil mi! Türkiye’de her gün üç bine yakın bebek doğuyor. Dün 23 Nisan Çocuk Bayramı’ydı ve çocuk bayramında doğan her bebek en az 10 bin dolar borçlu doğdu iyi mi!

Atatürk’ün sığırtmaç Mustafa’ya sorduğu 3 lira var ya... İşte o 3 liranın 1 lirasıyla o zamanlar ne alınabiliyordu biliyor musunuz?

Bir kilogram kahve! Kahve o günlerde de dışarıdan geliyordu üstelik.

Paranın alım gücü vardı çünkü... O günleri inceleyen ekonomi uzmanları bunu şöyle izah ediyor: Atatürk, enflasyonun en önemli nedeni olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın emisyonu arttırmasını görmüş ve kafaya göre para basılmasına ölünceye dek engel olmuştur.

Her 23 Nisan’da, 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de, 30 Ağustos’ta ve her 10 Kasım’da depreşen bir duygusallık değil yani milletin Atatürk sevgisi!

Muhasebe yapan, halkın 5 kuruşuna da milyon lirasına da sahip çıkan, tutarlı, özü sözü bir, öngörülü yönetim sergilenen zamanları, çocuklara harçlık verip geçen değil onlara insan insan davranıp gelecek tasarlayan Atatürk’ü arıyor. Ne yazık o dürüst dönemin bir daha yaşanamayacağını gördükçe de daha çok seviyor.