Üç türlü yalan vardır denir. Basit yalanlar, kuyruklu yalanlar ve istatistiklerdir. Aynı derecelendirme muhasebe raporları için de geçerlidir. İktisat profesörü Veysel Ulusoy arkadaşlarıyla birlikte 2022 Haziran’ında ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) diye bir bilim merkezi kurmuştu. Bu grup, o tarihten beri her ay ülkenin enflasyon (TÜFE) oranını hesaplayıp yayınlıyor. Bir de devletin TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) diye bir kurumu var. Bu kurum da aynı şeyi yani Türkiye’de fiyatların genel düzeyindeki artışı hesaplayıp yayınlıyor. İki kuruluş da aynı “şeyi” ölçtüklerine göre, belli bir hata payı içinde, aynı oranları bulmaları gerek. Ama bulmuyorlar. ENAG tarafından hesaplanan enflasyon oranları ile TÜİK oranları arasında anormal farklar var. Her gün alışveriş yapan halk ve hatta iktisatçıların çoğu ENAG’ın hesapladığı enflasyon oranının gerçeği daha doğru yansıttığına inanıyor. Buna rağmen yerli ve yabancı iktisatçılar, yazdıkları makalelerde ve enflasyon kestirimlerinde TÜİK’in “resmi” sayılarını kullanıyor. Mesela merkezi Paris’te bulunan OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) 2024 sonu itibarıyla Türkiye’de TÜFE’nin %55.5 olacağını öngörmüş. OECD uzmanları herhalde hesaplamaya TÜİK’in nisan sonu yıllık enflasyon %70’tir, saptamasından başlamıştır. Halbuki çoğunluğun güvendiği ENAG, aynı dönem için E-TÜFE’yi %124 olarak ilan etti. Bakalım yıl sonunda bu fark ortadan kalkacak mı?

MUHASEBE

Muhasebe; ticari, sınai, mali ve genel olarak iktisadi addedilen ve parayla ölçülebilen iş ve işlemlerin kayıtlarını tutma, tasnif etme ve bunları özet tablolar haline getirme disiplini ile sonuç rakamları tefsir sanatıdır. Muhasebe, istatistik gibi bir iktisat dilidir. Çok bilinen vergi hesaplama dışında temel amacı, ilgililere aldıkları ve alacakları parasal sonucu olan kararları değerlemede faydalı olacak enformasyonu sağlamaktır. Aynen istatistikte olduğu gibi muhasebede de her ölçüm çapraz olarak tahkik edilmeden kullanılmamalıdır. Muhasebenin ana çıktıları, bilanço ile gelir tablosudur. Bilanço değişimleriyle tutarlı olmayan gelir tablosu yanlıştır. Bilançonun üzerinde bu bilançonun “kime” (entity) ait olduğu ve birikimli sonuçların hangi tarih itibarıyla ölçüldüğü mutlaka belirtilmelidir. Muhasebenin cevap aradığı ilk soru, hesapları tutulan “kişi”yi (entity) tanımlamaktır. Mesela iş hayatında nihai lehtarı aynı gerçek kişi veya kişiler olan “şirket grupları” vardır. Bunların her biri için ayrı bilanço çıkarılır. Halbuki bu firmaların bir kısmı hukuken ayrı tüzel kişiler olsalar da “iktisaden” tek kişidir. Bu durumda doğru enformasyon için konsolide bilanço çıkarmak gerekir. Türkiye gibi yapışkan enflasyona duçar ülkelerde muhasebenin diğer büyük sorunu ise ölçü birimi olarak kullandığı paranın çektikçe uzayan “lastik metre” olmasıdır. Enflasyon muhasebesi de bu sorunu tam çözemez.

MERKEZ BANKASI İLE HAZİNE BİR BÜTÜNDÜR

Yıllardır çok kâr (?) eden Merkez Bankası, Kur Korumalı Mevduat (KKM) yüzünden 2023’te zarar (?) etti denince, amme telaşa kapıldı. Böyle bir zarar yoktur diye ikisi bilanço yayımlanmadan, biri de yayımdan sonra toplam üç yazı yazdım. Devletin dolarla iç borç senedi çıkardığı ve gerçek kişilerin bankalarda Döviz Tevdiat Hesabı açılabildiği bir ülkede Merkez Bankası’nın KKM garantisi vermesi zarar yaratamaz. Dolayısıyla “kur koruması” gelir transferine sebep olmaz, tezini savundum. Her ülkede Merkez Bankası ile Hazine tandem çalışır. Hazine, KKM sayesinde, bankalara metazori eksi faizli devlet tahvili satarak reel finansman kârı sağlamıştır. Amaç, büyüme ve istihdamı fazlaca zedelemeden fiyat istikrarını sağlamaktır. KKM, serbest piyasa ekonomisinde bulunmaması gereken bir üründür. İlk fırsatta tasfiye edilmelidir.

SON SÖZ: KKM değil, MB’nin İstanbul’a taşınması reel zarar yaratır.