Kinleri içinde debelenip Atatürk’ten nefret edenler var. O kafayı anlamak mümkün değil ama varlar! Ya sevenler, özleyenler?
Onlar çok, her yaşta ve her yerdeler.
Orhan Veli’nin üç dizelik ‘Vatan için’ şiirinde dediği gibi... Neler yapmadık şu vatan için! / Kimimiz öldük; / Kimimiz nutuk söyledik...
Bizi uçurumun kıyısından alan, pırıl pırıl bir cumhuriyet kuran Atatürk için de böyle...
Kimimiz sadece sevdi, kimimiz sıkıştığında, kimimiz seçimden seçime severmiş gibi yaptı. Kimimiz yolundan yürüyüp daha ileri gitmek için daima çabaladı. Kimimiz nutuk attı, kimimiz ise gelecek nesillere aktarabilmek için hem yolundan yürüdü hem de ölümsüz işler yaptı!
Onlardan biriydi.
520 yıllık İzmirli aslında ama 1930 yılında İzmir’de doğdu. Kökleri İspanya’dan engizisyon yıllarında göçenlere dayanıyor. İzmir’in işgalinde Basmane Garı’nda katiplik yaparken işgal kuvvetlerine dair bilgileri cepheye aktaran gizli Kuvayımilliyeci İsak Benazus’un oğlu Hanri Benazus...
İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun oldu, fakirlik yüzünden daha fazla okuyamadı. İzmir’de Rum, Ermeni ve İtalyan futbol takımlarının etkisini kırmak için Türkler’in kurduğu Altay hayranıydı. B takımında oynadı, A’ya çıkamadı. 1960’ta ‘Türkiye’de ne yapılmıyor’ diye düşünürken tavukçuluk yapılmadığını gördü. Tavukçuluk sektörünün öncüsü YU-Pİ’yi kurdu. Aldı yürüdü. Çok para kazandı. Fanatiği olduğu Altay’da 12 yıl yöneticilik ve başkanlık yaptı.
En büyük tutkusu Atatürk’e ait fotoğrafları milyonlar ödeyerek koleksiyonuna katmaktı.
Öyle ki Amerika’ya günübirlik gitti iki Atatürk fotoğrafı satın alıp geldi mesela. İflas etti, beş parasız kaldı yine de son kuruşuyla Atatürk fotoğrafı toplamaya devam etti. Binlerce fotoğraflık koleksiyonu memleketin dört bir yanında sergilendi, hepsini gelecek nesillere kalsın diye milletine bağışladı. Çoğunun konusu Atatürk olan onlarca kitap yazdı. Kadere bak, iflastan sonra yapımına katıldığı Atatürk’ün anacığının adı verilen, Zübeyde Hanım Huzurevi’ne sığındı.
Yaptığı yüzlerce söyleşide çok ve bilinmedik şeyler anlattı, Atatürk’ün hiç görülmemiş fotoğraflarını buldu çıkardı, O’nunla ilgili çok değerli kitaplar yazdı. Ekonomik olarak en alttan en üste çıktı, en üstteyken en alta düştü bir kez bile yakınmadı. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu toprakların insanlarını hep sevdi. Babası İsak adı Hanri soyadı Benazus’tu ama öz be öz Türktü!
Çünkü...
“1937’de beyaz tren Nazilli Tren İstasyonu’na yanaştı. Perona çıktığında etrafını köylüler sarınca onlara hitap etmeye başladı. Tam o an babamın elinden kaçıp O’nun eline yapıştığımı hatırlıyorum. Elimi bırakmadı, alıp konpartımanına götürdü. Oradaki masada karşısına oturttu. Rakısını, leblebisini getirtti. O, rakısını köylülerin şerefine kaldırırken ben de bir taraftan O’nu hayran hayran seyrettim, bir taraftan da tabaktaki leblebilerini bitirdim. Adımı sordu. Hanri dedim. Bana niye Ahmet, Mehmet, Mustafa değil diye sormadı ve ben o gün bu nedenle Türk oldum! Sonra da kendimi asla bir azınlık olarak hissetmedim. Hanri Benazus’un Atatürk sevdası işte böyle başladı...
Ben O’nun leblebilerini aşırdıktan bir yıl sonra Atatürk’ü yitirdik! Ölümü herkes gibi ailemizi de derinden etkiledi. Anne babamın ısrarıyla ancak ertesi gün yemek yedim. Atatürk ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözüyle beni sıradan bir azınlık mensubu olmaktan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına ve en önemlisi Türklüğe yüceltti! Bu söz bizim için bir anttı...
Son zamanlarda oluşan bir ötekileşme ve ötekileştirme süreci ne yazıktır ki Türkiye’nin ve Türk vatandaşlığının en büyük simgesi olan bu sözü geri plana itmiş bulunuyor! Ancak unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz liman, her türlü fırtınaların, kasırgaların yegane limanı ve sığınağıdır. Yurdunu seven her insanın önceliği olacaktır.”
Böyle anlatmıştı Atatürk’ün ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözünün kuru bir laf değil, aslında ne olduğunu!
Bugün peki, Türk’üm diyen kaç milyon insan öz vatanında azınlık gibi hissediyor?
Atatürk’ün yolundan ayrılmayan tarih adam, Büyük Altay’ın efsane başkanı, Türk ekonomisinin kilometre taşlarından, çalışan, üreten, yazan, düşünen, seven, gülen, alçak gönüllü, İzmirli Hanri Benazus’u yitirdik maalesef.
Onu da yeri asla dolmayacaklar arasına gönderip, biraz daha yalnız kaldık.