İktisat sözcüğü her ne kadar tutumluluk çağrıştırsa da bireylerin, firmaların ve özellikle devletin iktisadi faaliyetinin bir kısmı bunun tersi yönde gelişir. Çünkü savurganlık, bir güç gösterisidir. Üçüncü kişilere “bir kısmını ziyan edecek kadar çok para kazandım, demek ki sizlerden daha akıllı, zeki ve becerikliyim” demektir. Başkanımız Erdoğan, boşuna “itibardan tasarruf olmaz” dememiştir. Bu, tutumlu davranan ailenin, firmanın, ülkenin itibarının düşük olacağına inanmak demektir. Diğer yandan Keynes’in meşhur ettiği “tutumluluğun çelişkisi” (paradox of thrift) diye bir kavram vardır. Tutumlu davranarak, gelirinin önemli bir kısmını tasarruf etmek, ekonominin gelişmesi için gerekli yatırımların parasını yaratmak demektir. Yani mikro ölçekte istenen bir şeydir. Diğer taraftan makro ölçekte tasarruflar yatırıma dönüştürülemezse, ekonomide talep açığı oluşur. Bu da üretilen malların elde kalması hatta çöpe gitmesi demektir. Bu yüzden “iktisat müsrif insan sever” diye özdeyiş bile icat edilmiştir. Keynes “devlet tak-ı zaferler kurup, yıksa milli gelir yine artar” derken israfı önermemiş, birikimleri yastık altında tutmanın (talep açığı yaratacağı için) iktisadi kalkınma açısından israftan da kötü olduğunu vurgulamak istemiştir. Keynes doğru anlaşılmalıdır. Belediyeler yandaş kollamak için, sürekli kaldırım yenilerken ne kadar talep yaratıyorsa, sosyal konut inşa ederken de o kadar talep yaratabilir. Üstelik bu sayede sadece milli gelir değil, milli servet de büyür.
HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI İSTANBUL’A TAŞINIYOR (MU?)
Gazetelerde, yanlış olduğunu umduğum bir haber dikkatimi çekti. Ankara’da Eskişehir yolu üzerinde Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak kullanılan devasa bir bina var. Bu binanın kolonları, Güney’deki son depremler yüzünden (Ankara’daki diğer resmi ve özel binalarda ne kadar hasar var acaba?) çatlamış. Bu hasar ODTÜ tarafından da tespit edilmiş. Bunun üzerine binanın betonarme taşıyıcı sistemi güçlendirilmiş. Ama bu güçlendirme de (herhalde) yanlış yapıldığından binanın ilk depremde yıkılma tehlikesi ortadan kalkmamış. Yetkililer, binanın en kısa sürede tahliye edilmesine karar vermiş. Bakanlık, benzer kapasitede yeni bina aramaya başlamış ve böyle bir bina bulunmuş. Nerede mi? İstanbul’da Ataşehir’de Finans Merkezi’nde. Orada bir türlü kiracı bulamayan dev bir bina boşmuş. Mal sahiplerinin kısmetine bak! Merkez Bankası da kısmen (yoksa tamamen mi?) buraya taşınmıştı. Şimdi binlerce aile kurulu düzenini bozup evini İstanbul’a taşıyacak. Al sana israfın daniskası.
MİLLİ GELİR CİROLAR DEĞİL, KATMA DEĞERLER TOPLAMIDIR
Savurganlığı görmek zor değildir. Beştepe veya Okluk sarayları, Cumhurbaşkanlığı uçakları, arabaları ve her tür gösteriş tüketimi israf kaynağıdır. Ama daha büyük israf “kara delik” yatırımlardan doğar. Gösteriş tüketimi kesilebilir. Ama zarar jeneratörü “kara delik” yatırımlardan kurtulmak çoğu kez imkansızdır. “Kara delik yatırımların en kötü tarafı, onu kârlı hale getirmek için yeni verimsiz yatırımlar yapmak zorunda kalınmasıdır.” Bankacılar buna “kötü parayı kurtarmak isterken iyi paradan olmak” derler. Bilindiği gibi GSMH (milli gelir) satış cirolarının toplamı değil; ücret, reel faiz, kira ve kârdan oluşan faktör gelirlerinin toplamıdır. Kâr, milli geliri büyütür “zarar” ise küçültür. Fırsat maliyetlerini de hesaba katınca sürekli zarar üreten yani milli geliri küçülten “kara delik” yatırımlar için birkaç örnek vereyim: İstanbul Yeni Havalimanı, Ataşehir Finans Merkezi, Çanakkale Köprüsü, Yassı Ada turizm külliyesi ve muhtemelen ikiye mal ettiği arabayı bire satan TOGG fabrikası.
SON SÖZ: Zarar, pahalılık yaratır.