“... Bir devletin sağlık politikalarını hastalıkları ve hasta sayısını minimize etmesi yerine bir proje kapsamında gelecek 25 yılda hasta sayısını ve hastalıkları yüzde 70’in altına düşürmeme üzerine inşa ediyor olması kabul edilemez.”
Bu tespit, Saadet Partisi’nin 2017’de hazırladığı “Şehir Hastaneleri Raporu”ndan.
“Nereden çıktı bu rapor?” demeyin.
Çünkü; Sağlık Bakanlığı’nın 2024 yılı bütçesinde, şehir hastaneleri için kira ve hizmet alımı kapsamında 83.7 milyar TL’lik ödeme öngörüldü. Şehir hastaneleri sağlık sisteminin merkezine oturtulurken Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu, bir hastanenin satışı için Körfez’den bir yatırımcıyla görüşmelerin sürdüğünü duyurdu. Dağlıoğlu diğer kamu özel işbirliği (KÖİ) projelerinin bu satışı takip edebileceğini söyledi. 2012’den bu yana tartışılan şehir hastanesi sürecinde geldiğimiz nokta “Satış için Körfez ülkesiyle görüşülüyor” açıklaması oldu.
Saadet Partisi’nin 2017’deki raporuna dönelim.
Raporun başlangıcı anlamlı:
“Yetmişli yıllardan sonra izlenen liberal ekonomik politikalar ‘sosyal devlet’ anlayışını zayıflatarak rantı tüm kurumların merkezine yerleştirmiştir. Bu süreçte devletin kamusal alandaki etkinliği azaltılarak başta eğitim ve sağlık alanları olmak üzere birçok alan piyasaya arz edilmiştir. Sağlık alanında yapılan girişimlerle tekrar gündeme gelen Kamu Özel Ortaklığı (KÖO), kamu proje finansmanının vergilerden karşılandığı ve kamu görevlileri ile hizmetlerin gerçekleştirildiği geleneksel kamu hizmeti üretim modellerinin tasfiye edilerek bunun yerine büyük çaplı, entegre projeleri kapsayan kamu planlama yetilerini bağlayarak uzun süreli sözleşmeler ve tekelleşme nedeniyle birçok eleştiriye maruz kalan bir özelleştirme modelidir.”
“Sosyal devlet” anlayışının zayıflatılması! Esas mesele buydu ve raporun ana fikri de “sosyal devlet” üzerine kurulu.
“Müşteri Garantisi” verilir mi?
“Kamu-Özel İşletme Modeli’nin ülkemizde uygulanan en önemli örneklerinden biri olan köprülerde garanti edilen araç geçiş sayısı, Şehir Hastanelerinde müşteri sayısı olarak karşımıza çıkmaktadır.” Raporun 22’nci sayfasında “Müşteri Garantisi” başlıklı bölümün en can alıcı tespiti “araç geçiş sayısı-müşteri sayısı” karşılaştırması:
“Sağlık Bakanlığının hastane kampüsleri ihalelerini alan şirketlere ve konsorsiyumlara temel görevi tanı ve tedavi hizmeti sunmak olan hastanelerde sürekli olarak tüm yatakların ve cihazların kullanılmasının yüzde 70 oranında garanti edilmesi yani yüzde 70 oranında hastanın var olacağının garanti edilmesidir. Hastanedeki bu oran tutturulamaz ise Sağlık Bakanlığı ihaleyi alan şirketlere aradaki farkı ödemeyi de taahhüt etmektedir. Dolayısıyla doluluk oranını tutturmak için vatandaşların ‘daha çok hastalanması’ ve hastanelere başvurması gerekmektedir. Bu durumda ise yöneticilerin sağlık personeli üzerinde baskı kurması kaçınılmaz olacaktır.
“Ayrıca şehir hastanelerinde hastaların yeniden yatış oranlarının hesaplanması hekim başına istenen tetkik ve görüntüleme hizmet sayısının tutturulabilmesi için hastaların sistemde gereksiz yere fazladan tutulup tutulmadığı noktasında şüpheler oluşturacaktır.
“Bir devletin sağlık politikalarını hastalıkları ve hasta sayısını minimize etmesi yerine bir proje kapsamında gelecek 25 yılda hasta sayısını ve hastalıkları yüzde 70’in altına düşürmeme üzerine inşa ediyor olması kabul edilemez.
İşin özü şu: Şehir Hastanelerinde de garanti edilen yüzde 70’lik doluluk karşılanamadığı takdirde; ya direkt olarak katkı payı olarak milletin karşısına çıkacak ya da dolaylı şekilde vergilerden firmalara ödemeler yapılacaktır.
“1.5 yıllık kira bedeliyle bir hastane yapılır”
Saadet’in raporu bir gerçekle yeniden yüzleşmemizi de sağlamakta. Nasıl mı? Raporun 27’nci sayfasına bakalım:
“Şehir Hastaneleri, İhale Kanunu’na tabi değildir. 2010 yılında ‘İhale Yöntemi’ ile yapılan 1200 Yataklı Erzurum Devlet Hastanesi 193.5 milyon TL bedelle tamamlanmıştır. Fakat Kayseri Şehir Hastanesi (1538 Yatak) sabit yatırım tutarı 427 milyon TL’yi geçmektedir. Devlet, Kayseri Şehir Hastanesi için yüklenici firmaya 25 yılda 3 milyar 443 milyon lira kira bedeli ödeyecektir. Başka bir ifade ile Kayseri Şehir Hastanesi için firmaya ödenecek 1.5 yıllık kira bedeli karşılığında (1200 Yataklı) bir devlet hastanesi yapılabilmektedir. İngiltere’de yapılan çalışmalar, 1 adet şehir hastanesi için harcanan parayla 3 adet devlet hastanesi yapılabileceğini ortaya koymaktadır.”
Şimdi bu rapordan Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 3 Aralık 2023 tarihli değerlendirmesine geçelim. “Sayıştay’ın Sağlık Bakanlığı 2022 Yılı Denetim Raporu”nu inceleyen TTB özetle şu tespiti yapmış:
“... İlk şehir hastanesi ihalesinin yapıldığı 2011 yılından bu yana Türk Tabipleri Birliği, ‘Kamu-özel ortaklığı yolsuzluğa, yolsuzluk yoksulluğa neden olur’ görüşünü savunmakta. Sayıştay’ın Sağlık Bakanlığı 2022 Yılı Denetim Raporu yayımlandı. Raporun büyük bölümü önceki yıllarda olduğu gibi kamu-özel işbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırılan şehir hastanelerindeki usulsüzlüklere ayrılmış durumda. Sayıştay Başkanlığı’nın yayımladığı Sağlık Bakanlığı 2022 Yılı Denetim Raporu’nun ‘Denetim Görüşünün Dayanağı Bulgular’ bölümünde de 2017 yılından bu yana KÖİ modeliyle yaptırılan sağlık tesislerine ilişkin garanti ve yükümlülükler ile borçlanma maliyetlerinin muhasebeleştirilmediği bir kere daha belirtilmiştir.”
Evet “Şehir hastaneleri” efsanesi Körfez ülkelerinden birisine yapılacak satışla son buluyor. Çözüm ne mi? Prof. Dr. Esfender Korkmaz’ın, Türk ekonomisinin son 20 yılını anlattığı “Ekonomide Derin Göçük” kitabından şu öneriyle bitirelim: “Kamu-Özel İşbirliği Kanunu tamamıyla kaldırılmalıdır. Talep garantisi dünyanın hiçbir ülkesinde ve hiçbir uygulamada yoktur. Bu yolla yapılan, köprü, tünel, yol, hastaneler, cari yatırım değeri ile devletleştirilmelidir. Devletleştirme ödemeleri, bu kapsamda yapılan yatırım gelirleri ile karşılanmalıdır.”