İki farklı ülke.
Erken uyanmış.
Uykuya yatmış.
Hedefimiz erken kalkınmışlara yetişmekti. Eğitimde, sanatta, kültürde, askerlikte, ekonomide, sanayide, tarımda, şehircilikte, verimde, üretim kalitesinde geç kalmışlığı kapatmak için 400- 500 yıldır çabalıyoruz. Biz de ülke olarak hedefimizi şerefli yaşamaya ulaşmak olarak seçmiştik.
★★★
Sanat tarihi.
Edebiyat tarihi.
Eğitim tarihi.
Kültür tarihi.
Kulluktan çıkma.
Özgür olma tarihi.
Basın tarihi.
Sanayileşme tarihi.
Tarım tarihi.
Siyaset tarihi.
Partiler tarihi.
Demokrasi tarihi.
Liderler tarihi.
Kanunlar tarihi.
Anayasa yapma tarihi. Hepsi şerefli yaşamaya ulaşmak için verilmiş zorlu, soylu, yürekli çabaların seçkin örnekleriyle doludur. Biz “şerefli yaşamaya ulaşabilmek” için erken kalkınmış ülkeler ile aramıza nefes borusu döşeyen ülkeyiz. Adı: Muasır Medeniyet seviyesine ulaşıp onları geçmek diye konuldu. Biz diğer İslam ülkelerinden farklıyız.
★★★
Şerefli yaşamak nedir?
Zengin olmak.
Sarayda oturmak.
Hükmetmek.
Emir vermek.
Dokunulmaz olmak.
Seçim kazanmak.
İktidara gelmek.
Bunların hiçbiri değil.
Şerefli yaşamak hukuktur.
★★★
Hukuk, şerefli yaşamaya ulaşabilmenin nefes borusudur. Erken kalkınmış ülkeler, hukukun üstünlüğünü bularak ve ona uyarak toplumlarının her üyesine, her vatandaşına, zengin fakir, güçlü güçsüz, arkalı arkasız, eğitimli eğitimsiz, dil, din, renk, soy, sop farkı gözetmeden şerefli yaşamaya ulaşabilmenin kapısını açtılar.
Biz mecbur kaldık.
Avrupa’yı örnek aldık.
Anayasa Mahkemesi’ni biz de kurduk ve “bireysel başvuru yapma hakkını” her vatandaş için biz de kazandırdık.
400 yıl sürdü.
★★★
Tıkanmışlar, dura kalka zar zor ulaştığımız şerefli yaşamanın nefes borusunu kesmeye karar verdiler.
İki ayaklı.
Giyotinler buldular.
Adaletin içine soktular.
Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyoruz, onun kararlarına uymuyoruz demeye başladılar. Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini budamak ve ondan da ileriye giderek bütünüyle ortadan kaldırmak yolu açmaya çalışır oldular.
★★★
Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru yapanların sayısının 130 bine çıkmış olmasını” da gerekçe göstererek yüksek mahkemeleri “milli olan adalet ve milli olmayan yargı” diye kamplara bölünmüş gibi sunuyorlar.
Düşmanlaştırma.
Leke sürme.
Ötekileştirme.
Buğulu ortamda son oyun; Anayasa Mahkemesi’ne boyun eğdirmek ve bütünüyle ortadan kaldırmak üzerine kuruldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile uyumlu olmayı “milli olmayan” diye tarif edip yaftalar oldular. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile uyumlu çalışmak şerefli yaşamaya geçmenin büyük adımıydı ve biz bu adımı atabilmiştik. Bizi diğer İslam ülkelerinden ayıran çok kıymetli adım buydu.
Hukuk:
Şerefli yaşamaktır.
Şerefli yaşamanın nefes borusunu kesip Türkiye’yi 400 yıl geriye çekmeyi hedeflediler.
Vatan hainliği sayılır!
Devlet parasını savurganlığın bu boyutu bence vatan hainliğine girer. Ankara’da Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dev bir binası var. Adına Hazine Binası da diyorlar. 11 kentimizi sarsan büyük deprem sırasında Ankara’daki bu binanın da kolanlarının çatladığı, içinde oturmanın ölüm riski taşıdığı iddia edildi. Betonarme taşıcıyı sistemi güçlendirildi, fakat nedense yine de ilk depremde yıkılma tehlikesi ortadan kaldırılamadığı için boşaltılmasına ve yıkılmasına karar verildi. Maliye Bakanlığı üst düzey memurları bu binayı boşaltacaklar ve Ankara’da bir yer bulunamadığı için İstanbul’da 1 milyar doları aşan maliyetle yapılan fakat bir bölümü boş duran Finans Merkezi’ne taşınacaklar. Ankara’da yıkılmasına karar verilen binanın mimarı Doğan Tekeli, çok ünlü dünya ölçüsünde güvenilir bir isim. SÖZCÜ muhabiri Erdoğan Süzer’e konuştu: “Bu binanın zemin etüdünü Karayolları yaptı. Biz bu bina için 4 metre yüksekliğinde müthiş sağlam bir temel yaptık. 15 gün 24 saat kesintisiz temel döktük. Bu bina mühendislik ve mimarlık öğrencilerine sağlam bina diye yıllarca örnek gösterildi. Bu binanın statiğini ben kurdum. Tüp içinde tüpler, merkezinde bir çekirdek, çevresinde kolonlar, kolonların çevresinde de her yöne salınmasını sağlayacak perdeler var. Son derece sağlam bir bina” diyor.