“Bayramın ilk günü sabah Kabataş’tan Adalar’a ek sefer vapuruna bindik. Oturacak yer yok. Alt bölümde sırtımızı duvara verip yere çöküyoruz. Yanımızda üç genç var. Öğrenci misiniz diye soruyoruz, sohbet başlıyor. İkisi Mersin’den biri Kocaeli’nden üç üniversiteli arkadaş. İlk kez Adalar’a gidiyorlarmış!

Normal şehir ulaşımından daha pahalı olan ada vapurlarının bayramda ücretsiz olması, adalara gitmek için bir fırsat. Çantalara doldurulmuş yiyecekler ya da vapura binmeden önce alınmış simitlerle olabildiğince ucuza getirilmiş, şehir içinde günlük bir tatil imkanı!

Arkamızaki gruptan birisi kısa süreliğine yerinden kalkmak için yanındakine ‘şuraya bir çanta koy hemen geliyorum’ diyor. Diğerinin yanıtı ilginç: Koyamam. Az önce karşı tarafta çanta koyup yer işgal ediyorsunuz diye tartışma çıktı!

Bayramın üçüncü günü Zeytinburnu’ndan Kabataş’a geçmek için tramvaya biniyoruz. Ön tarafta ayakta duran dört arkadaş sohbet ediyor. Onlar da Adalar’a gidiyorlarmış. Aralarından biri daha önce de gitmiş, “Adalar’daki insanlar daha farklı. Senin benim gibi değil” diyor! İnsan öyle kalıyor... Aynı şehirde, sanki farklı ülkenin insanları gibi.”

Evrensel’de yazan Fatih Polat Ramazan Bayramı’nın üç gününde toplu ulaşımın bedava olduğu İstanbul’dan izlenimlerini köşesine böyle taşımıştı.

Ya da mesela “İstanbul’da yaşıyorum ama bugüne kadar Eminönü’ne hiç gelmemiştim! Gerçekten harika bir atmosfer. Tarihi mekanları gezdik. Tarihimizi öğrenmek güzel bir deneyim. Ancak ekonomik nedenlerle gezemiyorum. Mahallemizden 142F numaralı otobüsle geliyorum. Normalde dolu olmazdı, bu kadar kalabalık olduğunu ilk defa gördüm” diyen İstanbul’da doğup 18 yaşına kadar bu kentte yaşayan gencimizin sözleri.

Ya o gencin anne babasının dedikleri? Sadece oğullarına ekmek arası balık alabilmişler. Kendileri ise yanlarında getirdikleri ile idare etmiş!

Fakirlik edebiyatı değil gerçekler...

Her dini bayramda, 23 Nisan’da gelenek oldu Erdoğan’ın ‘talimatı ve imzası’ ile köprüler, otoyollar, iktidardaki belediye başkanlarının kararları ile de o şehirlerde otobüs, metro, tramvay, vapur bedava oluyor.

Dün Resmi Gazete’de bir cumhurbaşkanı kararı daha yayımlandı. 1 Mayıs ve önümüzdeki 19 Mayıs’ta da İstanbul, Ankara ve İzmir’deki tüm raylı sistemler bedava olacakmış!

Doğup büyüdükleri şehirlerin hiç gitmedikleri yerlerine yanlarında erzak torbaları akın akın gidecek yine milyonlar.

Can yakıcı, hatta daha beteri can sıkıcı.

Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz?

İnsan onuru ile sonsuza kadar oynanabileceğini mi düşünüyorsunuz?

Bıktık milletin kesesinden sultanlar gibi millete bahşiş dağıtmanızdan!

Bakın Abbasiler’de ‘bey bahşişi’ denirdi. Samaniler’de, Gazneliler’de, Selçuklular’da, Harizmşahlar’da, Moğollar’da, Memluklular’da ve birçok Türk devletinde bahşiş vardı. Kullar öylesine alıştırılmıştı ki bahşişle yaşamaya, hazinede bahşiş parası kalmazsa isyan çıkıyordu.

Osmanlı’da cülus bahşişini Yıldırım Bayezid icat etti. Tahta çıkış törenlerinde dağıttı, ardından gelenler devam ettirdi. Sarayın kapısının önüne çıkarılan tahta oturan padişahın eteği öpülürdü. Etek öpme II. Abdülhamid ile bitti, yerine padişahın parmağını öpme geldi! Öpen bahşişi kapardı!

Son bahşişi 1757’de “Yıkılupdur bu cihan sanma ki bizde düzele / Devleti çarh-ı deni virdi kamu mübtezele / Şimdi ebvab-ı sa’adetde gezen hep hazele / İşimüz kaldı heman merhamet-i Lem-yezel’e (Bu dünya yıkılıp gidiyor, bizim zamanımızda düzeleceğini zannetme / Bir de alçak felek devleti büsbütün yaramaz kimselerin eline verdi / Nitekim şimdi saadet kapılarında bulunanlar bozguncu kişiler / Artık işimiz Allah’ın merhametine kaldı)” diye meşhur dörtlüğü de yazan Sultan III. Mustafa verdi.

Yani bu topraklarda bahşiş sistemi 267 yıl önce kalkmıştı ama sayenizde geri geldi...

Bu durumu yaratanlar utanıp sıkılmak yerine fakire bahşiş, faturasını ödeyemeyene bahşiş, evine lokma girmeyene bahşiş, kıvranan emekliye bayramdan bayrama bahşiş, ortasından deniz geçen İstanbul’da denizi görmeden yaşayanlara, Ankara’da Kuğulu Park’ın yerini bilmeyenlere, İzmir’de Urla İskele’nin adını bile duymamışlara bedava ulaşım bahşişi dağıtıyor.

Millet bahşiş değil seçip vekil, bakan, cumhurbaşkanı, belediye başkanı ve daha neler neler yaptıklarından adil yönetim ve emeğinin karşılığında insan gibi hakkını almayı bekliyor. Hakkını alıp paşa gönlünden ne zaman, neresi geçiyorsa oraya gitmek istiyor.