Bir sokak röportajında konuşan ve "Türkiye'nin asıl probleminin iktisadi değil, sosyal çürüme" olduğunu söyleyen kişi sosyal medyada gündem olmuş herkes, bu kişinin kim olduğunu merak etmişti.

O kişinin daha sonra akademisyen Zeliha Burtek olduğu ortaya çıkmıştı. Zeliha Burtek, SÖZCÜ TV’de İpek Özbey’in konuğu oldu, kendisine yöneltilen soruları yanıtladı.

Önce sizi tanıyalım. 21 sene üniversitelerde hocalık yaptınız

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar’da resim bölümünde sürekli hocalık yaptım.  Arada Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar, Bilgi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi. Yıldız Teknik Üniversitesi benim çıkış noktam. Mimarım, 1987 girişliyim sonra orada doktora dersleri verdim. Şu anda dersleri bıraktım.

Neden o kadar izlendi videonuz. Hiç tahmin ediyor muydunuz?

Sıradan görüntümün altından beklenmeyen bir cümle çıktı. Daha doğrusu o beklenmeyen cümle de herkesin bildiği bir cümle. Ama o herkesin bildiği cümleyi galiba herkesin anlayabileceği açık bir dille anlattım. Galiba herkeste aynı duygular var. Bu sözü ben söylemeseydim muhakkak bir söyleyen çıkacaktı. Demek ki bana denk geldi o metrobüs kalabalığı içinde ben de söyledim. Zeliha Burtek değil de başka biri de bunu söyleyecekti. Çünkü ortam buydu.

Sosyal çürümeden kastınız nedir?

Çürüme aslında iyi bir kavram. Çünkü çürümede ölmek yok. Çürümede bir dönüşüm var, bileşenlerine ayrılma var. Bu iyi bir şey ama biz bunu beceremiyoruz şu anda. Bir toplumda farklı sesler olmak zorunda. Tek tiplilik olmaz. Bu farklı seslerin yan yana gelebilmesi, aslında çürümeyi dinamizme edecek. Dinamik hale getirecek. Ama şu anda bunun koşulları ne veriliyor, ne de bu koşulları hazırlayacak alt yapı oluşturuluyor. Bir reddiye var. Sosyal çürüme dönüşüm olduğu takdirde bir yandan iyi bir şey, bir yandan da reddiyenin aleti olmuş durumda.

Reddiyenin sebebi nedir? Neden bunu reddediyoruz ve sosyal çürümeyi bir dönüşüme kavuşturamıyoruz?

Çünkü burada en önemli şey bence halen bireyselliğini elde edememiş bir toplumuz. Her tek kendi çürümesini sorgularsa o zaman bu reddiyeye zaten toplu olarak karşı çıkılacak ve o reddiyeye karşı çıkılışında bir üslubu olacak. Şu anda üslubumuz yok. Ne konuşmada, ne ilişkide, ne alışverişte… Yani bu üslupsuzluk zaten o çürümenin niteliğini de bozuyor. Sosyal çürüme dediğim gibi aslında iyi bir şey bir taraftan. Bir şeye evrilebilecek. Bu topraklar çok bereketli topraklar. Fiziki olarak da manevi olarak da bereketli topraklar. Fiziki ve manevi bereketli topraklarda niye bu kaos olsun. Hayır olmasın bence. Hep derslerimde söylediğim bir şey var, batının aklıyla buradaki manevi gönül gücünün birleşmesinden çok güzel bir şey çıkacak. Ama her zaman da diyorum bu bilinçli olarak istenmiyor.

Neden bilinçli olarak bu istenmiyor? Aslında bir şeyler iyiyse, birileri istemiyorsa o bir şeylerin birilerine de faydası var demektir. Öyle değil mi?

Tabi ki, her şey etki ve tepki üzerine ilerliyor ama biz şu anda o etki ve tepkiyi hissedemeyecek kadar bir travmatik bir toplum olduk. Sosyal çürümeden sonra travmatik toplum kelimesini de kullanabiliriz. Aslında travma da iyi bir kelime. Çünkü çağdaş sanat travmalardan beslenir. Travmatik olana koşar çağdaş sanat. Sanatçı için o travmatik olan bir konudur. Ondan bir şey üretir ve görselliğe dönüşür ve birden seyir alanı oluşur. Ama biz travmatik olarak da biz bunu halen taşıyamıyoruz. Yani çürüme, travma gibi insanların ilk duyduklarında hüzünlendiği, ilk duyduklarında belki de eleştirel dilin içeriğini oluşturacak olan bu kavramları içselleştiremeyecek kadar ne olduğumuzu bilmeyecek durumdayız. Problem bu. Ne olduğumuzu şu anda bilemeyecek kadar bir çıkmazdayız.

Birey olamıyoruz değil mi?

Maalesef. Çok ilginç bir toplumdayız. Herkes kendi çürümesini sorunsallaştırırsa bu güzel ülke toparlanacak.

Ama bunun için bir ayna gerekiyor galiba?

Bence herkeste o ayna var. Hiç kimse birbirinden farklı değil. Sadece niyet önemli. Kullanmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı? Zamanı ve mekanı kurnaz bir hızla kullanmak. En büyük sorunumuz bu. Emeği ve zamanı bir araya getiremiyoruz. Sosyal çürümeyi kimisi geleneklerin çürümesi olarak algılıyor. Her kesim kendince çürümeyi değerlendiriyor. Ama ben bu toprakların kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Sosyal medyada sizin videonuz çıktığı zaman söylediğiniz gibi çürümeyi herkes farklı algılamıştı ve size hak vermişti. Bu aslında çürümenin aslında ne kadar yaygın olduğunu gösteren bir şey.

Bu taraf ciddi olan taraf. Ama bu artık her bir teki aşan bir durum. Bunu yönlendirecek, buna biçim verecek olan tekler değil, o zaman burada söz buna yön verecek olanlara düşüyor. Çünkü ben tek başıma yön verme görevini üstlenmek istemiyorum. Bunu yönlendirecek olanların, siyasiler belki diyebiliriz. Bu kadar kıymetli toprakları, bu kadar düşünen insanların olduğu, halen merhametin, vicdanın olduğu dünyada bu bitirilmemeli. Bu topraklara yazık edilmemeli.

Aslında bir yandan ne kadar ilgi gördüğünüz ve insanların duymak istediği şeyi söylediğiniz için bir şey daha ortaya çıktı. Herkesin derdi buymuş öyle değil mi?

Evet herkes kıymetli. Herkes bunları düşünebilir. Herkes düşünebildiği için bu kadar rahat ulaştığımı düşünüyorum zaten. Kimse birbirinden farklı değil. Herkesin zaman ayırma biçimleri farklı, itina biçimleri farklı. Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ölüm yaşamın normali. Ama şu anda öldürme yaşamın normali oldu. Bence bunun sorgulanması gerekiyor.

Sokak hayvanlarıyla ilgili bazı çalışmalar yürütüldüğü biliniyor. Özellikle sosyal medyada çok fazla öldürmek üzerine bir algı pompalanıyor. Sizce ne yapılmalı?

Bence bu hükümetin bu ülkeye en büyük kazanım bu canlıları koruyan bir yasa çıkartması. Yasayla her şey açık bir şekilde belirlenmiş. Bu yasadan evvel biz sokak kültürü ve mahalle kültürünün içinden gördük bunu. Bu canlılar Bizans surlarından beri yaşıyor. 21. Yüzyıla gelmişiz, halen bizimle yaşıyorsa… metropole geçtik, halen daracık ara sokaklarda bizimle yaşayabiliyorsa demek ki burada bir keramet var. Bunlar bizim kültürümüzün bir parçası. Bu kadar güzel kültürel bir değere niye sahip çıkmayalım? Niye iyileştirmek üzerine bir söylem geliştirmeyelim. Neden iyileştirici haberler, iyileştirici eylemler sosyal medyada paylaşılmıyor? Algıyı nasıl inşa ederseniz insan öyle yoluna devam eder. Algıyı iyi inşa etmeliyiz. Özellikle Kur’an da da yasak olan öldürmek… Hiçbir canlı öldürülmemeli, yani parayla öldürülmemeli. Bu beni en çok tedirgin eden ve kabullenemeyeceğim bir şey, parayla keyfi için bir canlının mekanına gidip o canlıyı o mekanda öldürmek. Avcılık yasaklanmalı.