Ayın 20’sinde Amerikan Merkez Bankası FED’in,  21’inde ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TCMB’nin faiz kararlarını aldık.

Bu kararlar bir şekilde hepimizi etkileyecek, o nedenle sırasıyla analiz edelim.

İşe FED ile başlayalım…

FED faizleri beklendiği gibi 5,25-5,50 arasında sabit bıraktı.

Olayın evveliyatına bakacak olursak konu şu: Amerikalılar 2020 yılında Kovid başlayınca duran ekonomilerini desteklemek için piyasadaki para miktarını (FED toplam varlıkları) yaklaşık 4,2 trilyondan 8,9 trilyon dolara çıkardılar.

Ekonomi sağlanan bu sermaye desteğiyle yüzdü ve iflas riskleri gerçekleşmedi. Ancak düşük faiz, para miktarı artışı, üretimdeki sıkıntılar, patlayan talep derken enflasyon %10 seviyesine çıktı.

Kovid etkileri azaldıkça yükselen enflasyonu indirmek için faiz artışlarına ve basılan paranın fiziki olarak geri çekilmesine başlandı. Alınan önlemler enflasyonu %3’e kadar indirdi.

Amerika için yüksek sayılabilecek politika faizi iş dünyasını kötü etkilemesin diye bu sefer faiz indirimleri tartışılmaya başlandı.

Bu yıl için 4 kez faiz indirimi yapalım derken enflasyonun %2 hedefine inmekte zorlanması, bu toplantıda yerini 3 faiz indirimine bıraktı. Ancak FED bastığı parayı 7,5 trilyon dolara kadar indirdikten sonra artık daha az oranda parayı çekeceğini açıkladı.

Faiz indirim beklentileri New York Borsası ve altına ralli yaptırdı.

Neden?

Finanstaki temel kural, faizler iniyorsa para tahvilden yani faizden çıkar, borsaya, altına geçer şeklindedir. Tersi ise yani artan faizler de borsa ve altın için düşüş baskısı yaratır.

Amerika’da düşen faizler Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bankalarının, büyük şirketlerinin ve kamun bulacağı borcun faizinin azalması demek olacağından bizler açısından durum olumludur.

Bu indirimler konu olmaya başladığında New York borsasına girmişseniz, bugüne dek süren rallinin de kazancını aldınız demektir…

***

Ayın 21’inde ise TCMB politika faizini 500 baz puan artışla %50 seviyesine çıkardı.

TCMB aynı zamanda ek bir önlem olarak, gecelik vadede borçlanma ve borç verme oranlarının bir hafta vadeli repo ihale faiz oranına kıyasla -/+ 300 bps (3 puan) bir marj ile belirlenmesine karar verdi.

Şimdi bunlar ne demek? Vatandaş nasıl etkilenir, konuyu açalım:

TCMB bu kararı vermeden önce nelerden şikayet ediyorduk?

1-Yabancı sermaye gelmiyor. Kuru tutacak para yok. Ayın 19’u itibariyle TCMB rezervi -67 milyar dolara ulaştı. Yılbaşından beri toplamda 30 milyar dolar yaktık. Yine eskiye mi dönüyoruz?

2-Altın ve dolarda serbest piyasa-banka makası açılıyor. TCMB faiz artırmak yerine gecelik faizle idare ediyor. Hani enflasyon artarsa önlem alınacaktı?

3-Merkez bağımsız mı? Yoksa siyasi irade tekrar devreye mi girdi?

TCMB yaptığı bu artırımla;

1-Bağımsız olduğunu, enflasyon arttıkça oturup izlemeyeceğini yani daha önceden verdiği sözler gereği devreye gireceğini ispat etti.

2-Bu kararla bir süredir yabancı raporlarında izlediğimiz  ekonomi yönetimine oluşan destek daha da artacaktır.

Kuvvetle muhtemel Türkiye’nin gerçekçi ekonomi patikasından çıkmaması önümüzdeki aylarda SP ve Moody’s değerlendirmelerinde de not artırımı doğurabilir.

3-TCMB politika faizi ile piyasadaki fiili faizi yakalayarak, enflasyon takibinde ciddi olduğunu gösterip, yetmezse yukarıda ilan edilen 3 puanlık bantla gecelik olarak da baskı yapacağını belirtti.

Bizleri nasıl etkiler?

1-Ne yazık ki, enflasyonu ve kuru, eğitim reformları yapıp, yetiştirdiği kaliteli iş gücü ile yüksek teknoloji içeren ürünler üreterek, bunları dış dünyaya satıp bol döviz kazanarak düşüremeyen ülkeler, Türkiye gibi faiz artırarak düşürmeye çalışır.

Faiz yan etkisi olan bir ilaçtır. O yan etki de işsizlik ve üretim faaliyetlerinin azalmasıdır. Belki kuru biraz tutarsınız ama asla kalıcı çözüm olmaz. Bu da enflasyon yaratmaya devam eder.

Faiz ile amaçlanan aslında yapısal reformlar için süre kazanmaktır. Ancak Türkiye’de bu, ‘bugünü kurtaralım yarını yarın düşünürüz’ şeklindedir.

2-Son BDDK istatistiklerine göre 15 Mart haftasında 1-3 aylık TL mevduat faizi %53,63'ten %55,7'ye yükseldi. Ticari kredi faizleri de %55,76'dan %58,5'e çıktı.

İhtiyaç kredi faizleri 8 Mart haftasında %63,36 ile yıl başından bu yana gördüğü en yüksek seviyeyi 15 Mart haftasında yaklaşık 13 puan geride bırakarak %76'ya çıktı.

Ticari kredi faizleri artıyor, bu şirketleri zorladı, zorlayacak ama firmalar kredi maliyetini de ürünlerine koyup vatandaşa yansıtıyor. Neticede top hep vatandaşta kalıyor…

İhtiyaç kredileri Türkiye’de zevkten mi kullanılıyor? Vatandaşın geliri yaşamaya yetmiyor. Mecburen ihtiyaç kredilerine sarılıyor ama onun da maliyeti roket gibi uçuyor.

Bankalar mutlu…

Netice hem şirkete hem vatandaşa faizi çakıp parayı veriyor. Firmalar biraz mutsuz, ama dedim ya, o da vatandaşa yansıtıyor, peki vatandaş? O ne yapacak? Daha da fakirleşmekten başka çaresi yok!

3-Yabancının ilgisi özellikle 6.aydan itibaren Türk tahvillerine ve borsadaki seçilmiş şirketlere girişleri artırabilir. Zaten 21’inde borsada bilançoları iyi şirketlere yoğun bir yabancı akışının gerçekleştiğini de gördük.

Bu akış özellikle tahvile girişler ile doların 50+ şeklinde oldukça sıkıntılı bir bölgeye ulaşmasını önleyerek, 40 civarında yılı tamamlamasına imkan verebilir. Yani seçim sonrası dolar uçar tezi de bu yüklü faiz artışı ile boşa düşmüştür.

Sözün özü: Parası olan, özellikle borsada iyi şirket seçimleri ile güzel bir kazanç sağlayabilir. Ya da faizle bu yılı finansal olarak tatlı hatıralarla kapatabilir. Ama vatandaşın göreceği ise tam bir kâbus olacak. Kurun ve enflasyonun kontrolden çıkmamasının bedelini vatandaş, keyfini ise işleri önce bozup, sonra düzeltmeye çalışan AKP yaşayacak.