Önündeki torbalarda çer çöp, pejmurde biri kafenin camına yaslanmış bitkin halde oturuyor. Şık giyimli bir adam kafeye yaklaştığında, bir kadın o pejmurde adamın omuzuna elini koyup halini hatırını soruyor ve kaşla göz arasında ona bir miktar para veriyor.

Bu güzel ana tanıklık eden, kafede kahvesini yudumlarken iki kişi giriyor içeriye. Yüksek sesle tanınmış bir yardım kuruluşu için bağış topladıklarını söylüyorlar.

Bütün bunlar ünlü bir araştırma için kurgulanan senaryo aslında. Tanıklık edenler ise araştırmaya habersizce katılan denekler. Sonuçlar ‘iyiliğin bulaşıcı olduğunu’ kanıtlıyor. İyilikle karşılaşmak, hatta karşılaşan birini görmek bile insanları etkiliyor. O kafede mesela yardım kuruluşuna yapılan bağış miktarı başka yerlerdeki bağışlardan kat kat fazla çıkıyor!

Bilimsel gerçek iyilik kalbi ısıtıyor. Bulaşıcı olan bu duyguya da ahlaki yükseklik deniyor.

İyilik gibi bulaşıcı olan bir şey daha var, hak aramak!

Fransız Devrimi hakkını arayan insanların başlattığı bir hareketti ve çok bulaşıcıydı. Dünyayı temelinden değiştirdi. Kurtuluş Savaşı, ardından gelen Medeniyet Devrimi ise Çin'den Ortadoğu’ya, Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’ya toplumları olumlu yönde etkiledi. Öyle bulaşıcıydı ki bu salgınlar, etkilenen toplumları ne top tüfek, ne ölüm, ne zindan, ne saray, ne kral, ne diktatör durduramadı.

Bulaşıcı iyilik karşısında ısınan kalplerdeki duyguya ahlaki yükseklik deniyorsa, memleketimizde bugünlerde insanlar ve kurumlar arasında dalga dalga yayılıp bulaşan duruma rahatlıkla gücünün farkına varmış yurttaş yüksekliği denilebilir!

Bu yüksekliğin insandan insana nasıl bulaştığı 31 Mart seçim sonuçlarında görüldü.

Haliyle bulaşma hızı ve boyutları bazı çevreleri hasta etti!

Seçim öncesi herkese cart curt edenler ‘uzlaşı kelebeğine’ döndü.

Seçim gününe kadar gıkını çıkarmayanlar ‘ben böyle olacağını söylemiştim’ demeye, yapılan her yanlışı parlatan bazı tipler de ‘ben yazmıştım’ demeye başladı.

Erdoğan mesela...

Sana ne, sen kimsin demesiyle ünlüydü aniden ‘istişareci’ oldu. Ben ekonomistim, ekonominin sorumluluğu bende, Merkez Bankası başkanı söz dinlemiyordu görevden aldık diyordu ‘ekonomi yönetimine itimat ediyoruz, işerine karışmıyoruz’ demeye başladı. ‘Yalan bunların ağzına yuva yapmış, riyakarlık bunların karakteri’ dediği Özgür Özel’e ‘Sayın Özel’e kapımız açık, ele alacağımız konu başlıkları çok’ diyerek randevu verdi. Salgının milletteki bulaşım hızını görünce en birinci ‘değişimci’ kesildi.

Meclis başkanları, bakanlar, vekiller cuma namazına bile saltanatla, konvoyla gidiyordu, salgına yakalanan milleti görünce makam araçlarından inip 23 Nisan törenleri için cümbür cemaat otobüse bindiler.

Hakkını arayanlar memleketin durgun suyuna atılmış taş gibi. Halkalar büyüdükçe toplumun katmanlarına yayılıyor.

Gücünün farkına varmış yurttaş salgını başladıysa, karşısında kimse duramaz artık.

Bilinen virüslerinkine hiç benzemez, sadece insandan insana bulaşmaz üstelik! İdare edilenden idare edene, iktidardan muhalefete, kurumlara, kuruluşlara, yasalara, adalete akla gelen her yere  bulaşır.

İnsanlardan kurumlara bulaşan bu salgına son örnek Çorlu Tren faciası davasına bakan mahkemeden geldi.

Yıllar sonra ilk kez yapanın yanına kar kalmaz deyip ‘sorumlulara’ ceza verdi adalet sistemi.

Adalete bulaşan salgın düne kadar çocuklarına, eşlerine, sevdiklerine ağlayanlara ‘bizim memlekette de hak yerini bulabiliyormuş meğer’ diye gözyaşı döktürdü.

Bi şey diyeyim mi size... Umarım aşısı asla bulunmaz. 7’den 70’e herkese, her kuruma, her yere bulaşır bu virüs.