Üzüm üzüme baka baka kararır, fiyat fiyata baka baka zamlanır. Maalesef fiyat artışları (enflasyon diye okuyun) salgın halini aldı. Sağlık bulaşmaz, hastalık bulaşır derler. Aynen öyle oluyor. Gelirini, sattığı mal veya hizmetin fiyatına zam yaparak arttırabilenler, acımasız fırsatçı haline dönüştü. İnsan korktukça zalim olurmuş. Bu durumdaki kişiler “enflasyon beni ezmesin, kimi ezerse ezsin” diyerek her sabah ürünlerine fiyat zammı yapma kararıyla işbaşı yapmaktalar. Benim de maliyetim artıyor, zaten herkes zam yapıyor, ben zam yapmasam fiyatlar yine artacak. Ben de zam yapmadığımla kalacağım diyerek; gereğinden fazla fiyat arttırmakta kendilerini haklı görüyorlar. Bir işverene bağlı olarak çalışanlar da isyanları oynamakta kendilerini haklı görmeye başladı. Onlar da hükümete siyasi, işverene iktisadi baskı uygulayarak ücretlerine yapılması mümkün olmayan zammı isteyerek işi daha zora sokuyor. Korkarım enflasyon “ücret-fiyat” sarmalına dönüşecek. Kedi kuyruğunu kovalayacak ama yakalamayacak. Sana yapılmamasını istediğin şeyi sen de başkasına yapma diyen vicdan freni patlarsa, zımni toplumsal sözleşme yürürlükten kalkar. Dolayısıyla enflasyonun düşürülmesi ve düşük tutulması çok daha zorlaşır.

KURAMSAL AÇIKLAMA

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Eğer buna iman etmişsek çözümü de ilimde ve bilimde aramak gerekir. Bildiğiniz gibi Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman’ın (1912-2006) “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir fenomendir” sözü iktisatçılar arasında adeta nas kabul edilir. Buradan kalkarak “enflasyonu düşürme sorumluluğu paranın sahibi Merkez Bankası’na aittir” hükmüne varılmıştır. Friedman’ın önermesi doğrudur. Friedman’ın akıl hocası Irving Fisher (1867-1947) enflasyon mekaniğini “Miktar Teorisi” ile açıklayan bilgindir. Bu teoriye göre eğer piyasadaki “para miktarı” piyasaya sunulan “mal ve hizmet miktarından” (GSYH diye okuyun) daha fazla artarsa, fiyatlar kendiliğinden artar. Bu suretle arz-talep dengesi oluşur. Fiyatlar devlet tarafından baskılanırsa, üretim düşer, arz açığı ortaya çıkar. Karaborsa oluşur. Enflasyon resmi fiyatlarla düşer karaborsa fiyatlarıyla daha da yükselir. Miktar Teorisi cebirsel bir eşitliktir. Ama denklemin içinde yer alan “para” ve “miktar” değişkenlerinin neyi kapsadığı net olarak belli değildir. Ama şurası muhakkak ki; Türk Lirası, dolar veya Euro gibi dört işlevli bir para değildir. Bu yüzden enflasyonla mücadelede T.C. Merkez Bankası’nın Amerika ve Avrupa merkez bankaları kadar başarılı olma ihtimali yoktur. Başarı toplumsal sözleşmeye bağlıdır.

YÜKSEK FAİZ DÜŞÜK KUR

180 yıldır bu ülkede mali istikrarsızlığın kök sebebi “cari açık”tır. Bunu yurdum iktisatçıları asla kabul etmez. Onlara göre ekonomimiz cari açık vermeden işlemez. Çünkü ülkede tüketim fazlası değil “tasarruf açığı” vardır. Bu tasarruf açığı da bünyeseldir; kapatılamaz. Onlar “cari açığı”, “döviz açığı” diye okur ve çözümü dış borçlanmada bulur. IMF’den veya yabancılardan sıcak para gelmeden TL’de istikrar sağlanamaz, dolayısıyla enflasyonla mücadele edilemez derler. Tavuk çalan tilki gibi, on bir çözüm önerileri varsa on biri de yüksek faizle ülkeye dış borç çekmekle ilgilidir. AKP, bir aralık bu soruna doğru teşhis koymuş “cari açığı kapamaya” odaklanmıştı. Ama dizginleyemedikleri harcama iştahı yüzünden bunu gerçekleştiremediler. Korona virüs salgını ile Ukrayna savaşı da işi zorlaştırdı. CHP’nin iktidar adayı haline gelmesi beni ümitlendirdi. Ekonomide AKP’nin yapamadığı “yapısal reformu” yapmak yani “ödemeler dengesini cari açıksız” tesis etmek inşallah CHP’ye kısmet olur.

SON SÖZ: Çözüm gecikirse, kriz devreye girer.