Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “çatı aday” olarak gösterilmesi, “eski defterlerin” açılmasına neden oldu. Bunlardan biri, Mustafa Kemal’in, büyük şair Mehmet Akif Ersoy’dan yazılmasını istediği Kur’an-ı Kerim mealinin yakılıp yakılmadığı meselesi.

Ekmel Bey yıllardır,
Akif’in mealini nasıl yaktıklarını anlattı. Oysa, Akif meali bugün Türkiye’de kitap olarak satılıyor! 28 Türk Lirası! Kafanız mı karıştı? Gelin en başından anlatayım...

Ekmeleddin İhsanoğlu, 2004’de Tempo dergisine dedi ki: “Rahmetli babam Mehmet İhsan Efendi, Akif’in çok yakın dostu idi. Akif, son İstanbul yolculuğu öncesi meali babama verdi: ‘Ben sağ olur da gelirsem, eksikliklerini tamamlar, meali basarız; şayet ölürsem meali yakınız’ dedi. Daha sonraları, babam vefat etmeden önce beni çağırdı: ‘Evladım! Masanın sağ gözünde bir takım defterler var. Ben vefat ettikten sonra, o defterleri yakacaksın’ dedi. Babamın vefatından (1961) bir süre geçtikten sonra, durumu İbrahim Sabri Efendi’ye bildirdim. Daha sonra masanın gözündeki mealleri aldık. İ. Hakkı Şengüler’in Abbasiye’deki evinin balkonunda büyük bir leğen içinde mealleri teker teker parçalayıp yaktık. Babamın, dolayısıyla da merhum Akif’in vasiyetini böylece yerine getirmiş olduk...”
Ekmel Bey’in söyledikleri doğru mu? Çünkü...
2 yıl önce/2012’de Mahya Yayıncılık “Kur’an Meali” yayınladı. Ve kitabın kapağında kimin adı var dersiniz; Mehmet Akif Ersoy!..
Buyurun buradan yakın!..
Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı Kur’an meali Türkiye’de kitapçılarda satılıyor! Fiyatı 28 Türk Lirası!
Peki, Ekmel Bey neyi yaktı?..

Bir sır var

Yakılma olayında bir “kilit isim” var; Ekmel Bey‘in haber verdiğini söylediği, İbrahim Sabri Efendi!
Vahdettin‘le birlikte İngiliz zırhıyla İstanbul’dan kaçan eski Şeyhülislam Mustafa Sabri‘nin oğlu. Zırhlıda İbrahim Sabri de vardı.
Akif, Kahire’de Mustafa Sabri ve oğlu İbrahim ile pek görüşmedi. Bunun sebebi, baba-oğlun, Akif‘e Ankara’ya destek verdiği için sürekli laf sokmalarıydı. Özellikle İbrahim Sabri sert mizaçlı/asabi biriydi. Akif konusunda takıntılıydı; ona göre, Osmanlı ve hilafetin yıkılmasının sanki tek sorumlusu Akif’ti!
Tahminim, Akif’in Mustafa Kemal’in isteğiyle meal yazmasını duyunca küplere bindiğidir. Kuşkusuz biliyorlardı; başta Ruşen Eşref, Aka Gündüz olmak üzere çok kişi, Mısır’a gittiği için Mehmet Akif‘i cezalandırmak maksadıyla Mustafa Kemal’e, İstiklal Marşı’nın değiştirilmesini teklif etti. Teklifleri reddedildi. Üstelik, Mustafa Kemal, Akif’e para vererek Kuran-ı Kerim’in mealini yazdırmak istedi.
Biliniyor ki: Baba oğul Sabriler bu ilgiye kızıyor ve her fırsatta Akif’e sert sözler sarfediyorlardı. Mustafa Kemal ve Akif nefreti mealin yakılmasına neden olmuş olabilir mi? Şöyle...
İhsan Efendi’nin öğrencisi Ali Ulvi Kurucu “Hatıralar” kitabında, İbrahim Sabri’nin meali nasıl yaktırdığını şöyle anlattı: “İbrahim Sabri, İhsan Efendi Hoca’nın vefatı üzerine masasının gözlerinden çıkan, Akif Bey’in ‘Kur’an-ı Kerim Meali’ni de baskı yaparak yaktırmıştı.”
Vurguya dikkat, “baskı yaparak”! Ekmel Bey, İbrahim Sabri’den korktuğu için mi baskılara dayanamayıp meali verdi?
Soru soruyu doğuruyor: Akif’in “meali yakın” diye bir vasiyeti gerçekte var mı?
Meal bitmemiş ise Akif’in “yakın” demesi ne kadar gerçek? Kamuoyu bunu ilk kez Emin Erişirgil’in, Mehmet Akif-İslamcı Şairin Romanı adlı eserinden öğrendi. Romanda yazılanları ne kadar gerçek olarak kabul edebiliriz?
Mustafa Kemal, Akif Türkiye’ye dönünce gazeteci Tarık Us’u göndererek tercümeyi istedi. Akif tercümeyi Kahire’de birine bıraktığını, çeviriyi daha bitiremediğini söyledi. 2012’de yayınlanan kitap bu açıklamayı doğruluyor.
Ali Ulvi Kurucu diyor ki: “Halbuki devir değişmiş, 1930’lu yıllardaki gibi, namazlarda Kur’an yerine mealin okutulması tehlikesi ortadan kalkmıştı. İhsan Efendi’nin vefatı ve Meal’in ortaya çıkması 1961 yılında idi.”
O halde şunu da sormak zorundayız:
Acaba İhsan Efendi’nin vasiyeti de mi uydurma? Öyle ya, yıl 1961! Ve, İhsan Efendi yıllardır kendisi yakmadığı meali neden vasiyet edip oğluna yaktırsın?
Bu kadar karmaşanın sebebi nedir?

Başka bir vasiyet

Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye çevrilip çevrilmeyeceği ve Türkçe ibadetin İslam’a uygun olup olmayacağı tartışmaları, 1908 yılında Yerebatan Cami İmamı Übeydullah Efendi tarafından başlatıldı. Yani, Cumhuriyet ile bile pek ilgisi yok.
Seyhülislam Mustafa Sabri o dönemde sert tepki koyan isimlerden biriydi.
Acaba...
Eski Şeyhülislam Mustafa Sabri, oğlu İbrahim Sabri’ye vasiyet mi etti: “Türkçe meali bir gün mutlaka bul ve yak!”
Kavgacı İbrahim Sabri “Benim elimden gelse Türkleri de Arap yaparım, diğer Müslümanlar’ı da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok üzülürüm” diyen babası Mustafa Sabri’nin izinden gidip mi meali yaktı?
İhsan Efendi’ye gücü yetmeyince, Ekmeleddin’i mi korkuttu? Ya da Ekmeleddin, ağabey bildiği/ rol modeli İbrahim Sabri’yi çok sevdiği için mi, babası ölünce hemen meali götürüp verdi? Sır.
Yakma işleminden sonra, İbrahim Sabri “Yakılan Tercüme” adlı bir dörtlük söyledi:
“O bir eserdi ki yangın denilse layıktı
Eğer kalaydı yakar, kül ederdi imanı.
O bir ateşti ki sönmezdi etmeden ihrak.
Yakıldı, sönmesi kurtardı nass-ı Kuran’ı”
Bakınız yakılma yılını anımsatıyorum; 1961.
Artık Türkçe ezan bile yok. Eee niye yaktılar?
Ekmel Bey, Akif’in Kur’an mealinin yakılmasını istemesinin sebebini şu sözlerle anlattı: “O dönem Türkiye’de Kur’an’ın Türkçe okunacağı meselesi tartışmaya başlanmıştı. Ezan Türkçe okunuyordu. Bu durum Akif ve kendisi gibi düşünenler için kabul edilebilir bir husus değildi. Kendi yaptığı tercümenin bu yolda kullanılabileceği endişesiyle istemedi.” (22.06.2004 Hürriyet)
İyi de Ekmel Bey; Akif’in meali o yıllarda değil 1961’de yaktınız!
Ekmel Bey suç ortaklığının üzerini mi kapatmaya çalışıyor?

Mustafa Runyun Efendi

Ekmel Bey’in sözlerinin aksine, diğer yanda Akif’in mealinin yakılmadığı ortaya çıktı!...
Akif’in mealini kurtaran kişi; El Ezher’de öğrenci iken İhsan Efendi’nin medresesine giden Mustafa Runyun (1917- 1988) idi.
Mahya Yayıncılık tarafından yayınlanan meal; Kur’an’ın 9. suresi olan Berae Suresi’nin sonuna kadar olan kısımdı. Yani tercüme, Kur’an’ın yaklaşık üçte birlik bölümü. Bu bildiklerimizle örtüşüyor; Akif Türkiye’ye gelirken henüz meali bitirmemişti.
Demek ki Akif’in meali birden fazla çoğaltılmıştı; ve Ekmel Bey ile ağabey bildiği İbrahim Sabri bunu bilmiyordu!
Evet...
Ekmel Bey artık gerçekleri anlatmalıdır; Akif’in Kur’an mealini neden yaktı?

BiLiNMEYEN AKiF

Mehmet Akif ve oğulları


“Çatı” adayı Ekmeleddin İhsanoğlu itibarıyla büyük şair Mehmet Akif Ersoy da gündeme geldi. Gelin görün ki; Ekmel Bey’in babası “İhsan Efendi’nin arkadaşı” diye Mehmet Akif hakkında yanlış bilgilere sahip olmanızı istemem.

Ben size “bilinmeyen Akif‘i yazayım...
GERÇEK ADI: 1873’te İstanbul Fatih’te doğdu. İlk adı Rakıf idi; ebced hesabıyla doğum tarihi isim olarak verildi. Sonra “Akif” yaptı adını.
Babası Tahir Efendi, Fatih Medresesi’nde hocaydı. Ama oğlunu medreseye değil mahalle mektebine verdi.
Mehmet Akif‘in din hocası, Bezmenler’in büyük dayısı Selanikli Esad Efendi‘ydi. (Ayrıntıları “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı” kitabımda yazdım.)
Annesi Buharalı Şerife Hanım, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergahı Şeyhi Ahmed Ziyaüddin Efendi‘nin müridiydi.
VETERİNER: Mülkiye‘yi bırakıp Baytar Mektebi‘ne geçti; okulu birincilikle bitirdi.
İÇKİ ARKADAŞI: Gençlik yıllarında dostu, kendi gibi içkiye düşkün Neyzen Tevfik‘ti. İçkiyi sonra bıraktı. Güreş yapmayı seviyordu; hem de kıspet giyip yağlanarak.
ÇOCUKLARI: 1898’de İsmet Hanım’la evlendi. Altı çocuğu oldu: Cemile, Feride, Suat, Naim, Emin, Tahir. Eşinin ruhsal hastalıkları vardı.
OKUDUKLARI: Victor Hugo, Zola, Lamartine gibi klasikleri elinden düşürmedi. Fuzuli, İbn-i Farız ve Sadi Şirazi‘yi çok beğeniyordu.
Tevfik Fikret‘i sevmezdi. Şiirlerinde karşılıklı atışırlardı.
DERGİSİ: Finansörlüğünü Mısırlı Abbas Halim Paşa‘nın yaptığı “Sebilü’r Reşad”ı çıkardı. “Akıl hocası” Babanzade Ahmet gibi, Batılılaşmaya karşı çıkmayan ama geleneği de yok saymayan bir İslamcılığı savunuyordu.
MASONLUK: Mehmet Akif‘in masonlarla bir ilgisi yoktu. Ama hamisi Mısırlı Abbas Halim‘in babası Prens Muhammed Abdulhalim, Osmanlı’ya masonluğu getiren kişiydi. Ayrıca fikri önderi/ideoloğu Cemaleddin Afgani de masondu.
CASUSTU: İttihatçıydı. II. Abdülhamid’e muhalifti. Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak Arabistan çöllerinde ve Lübnan‘da görev yaptı. Berlin‘e gönderildi. Görevi; Fransız Ordusu’ndaki Müslüman askerlerin bulunduğu bölgelere uçaklarla atılacak Arapça bildirilerin hazırlanmasına yardımcı olmaktı. Almanları öven şiirler yazdı: “Değil mi ki Almansın/o halde fikr ile vicdana sahip insansın!..”
MİLLİ MÜCADELECİ: Şeyhülislam’ın Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılanlar hakkında ölüm fetvası çıkardığını öğrenince dayanışma için hemen Ankara’ya gitti. Anadolu’yu dolaşıp ulusal mücadeleye destek istedi. Kastamonu Nasrullah Camii’nde yaptığı konuşmayı, Adnan Menderes‘in eniştesi Nihat Paşa çoğaltıp elden ele dağıttırdı. Birinci Meclis’te Burdur Milletvekili olarak görev yaptı.
UTANGAÇ: Türk Ordusu’na ithaf ettiği İstiklal Marşı’nı Taceddin Dergahı‘ndaki odasına kapanarak 10 günde yazdı. 724 başvuru arasında birinci oldu. Millet Meclisi kendisini ayakta alkışlayınca, utanıp genel kurul salonundan sessizce çıktı. Sırtında giyecek paltosu bile yokken para ödülünü kabul etmedi.
SOSYALİZM: Prof. Hilmi Ziya Ülken‘e göre, Mehmet Akif “Müslüman sosyalistti”. (Akif‘in kızı Feride‘nin torunu Aydemir Güler, Türkiye Komünist Partisi’nin Genel Başkanlığı’nı yürüttü. Akif’in diğer damadı Kahire doğumlu DP Milletvekili Ömer Rıza Doğrul idi. Safiye Ayla anılarında; Ömer Rıza Doğrul, Kemal Tahir vs birlikte sabahlara kadar içki içip sosyalizm üzerinde konuşmalar yaptıklarını yazdı.)
SONUÇ: Türkiye’deki her siyasal çevrenin kendince tanımladığı bir “Mehmet Akif portresi” var. Ama herkesin hemfikir olduğu gerçeği, şair Şükufe Nihal özetledi: “Akif dönmedi. Paraya-mevkiye yaltaklanmadı. Vicdanına hıyanet etmedi. Gururunu çiğnemedi, insan kaldı.”

MISIR’A GiTME NEDENi; EKONOMiKTi

Mısır’a gitmesine “şapka devrimine karşı çıktığı” gerekçe gösteriliyor.
Bu pek doğru değil:
1) Milli mücadeleden önce Mısır’a gitme düşüncesi vardı. Ankara’ya gidince programını değiştirdi. Ekim 1923’te “hamisi” Abbas Halim Paşa‘yla Mısır’a gitti. 7 ay kaldı.
2) 1924’te Mısır’dan döndü! İkinci gidişi aynı yılın sonu oldu. 5 ay kaldı. 1925 Mayıs’ında döndü.
3) Üçüncü gidişi 1925 Eylül’ünde oldu. (İhsan Efendi ile gemide tanıştılar.)
En uzun süre, bu gidişiyle oldu. Şapka devrimi aynı yılın ağustos ayında olduğundan, şapkaya muhalif olduğu için gittiği söylentisi çıkarıldı!
Aslında ne fesi sevdi, ne de şapkayı; sarık giymedi hayatı boyunca. Düşünsenize saltanat lağvediliyor; Cumhuriyet ilan ediliyor; halifelik kaldırılıyor Mehmet Akif sesini çıkarmıyor; şapka devrimi oluyor, ülkeyi terk ediyor! Palavra.
Akif, ülkeyi terk ediyor; hayatı boyunca birlikte olduğu Abbas Halim Paşa, Türk vatandaşı olabilmek için CHP’ye 900 bin lira bağışta bulunuyor!
Osmanlı’ya Batı yaşam kültürünü getiren ailelerin başında, Abbas Halim Paşa‘nın mensubu olduğu “Mısırlılar” var. Bütün kadınlarının başları açıktı, bütün erkekleri Avrupalı gibi giyiniyordu. Mehmet Akif‘i onlardan ayrı düşünmek yanıltıcı olur.
Hamisi Abbas Halim Paşa 1935’te vefat edince; hamisinin kızı Emine Abbas‘ın isteğiyle -sağlığı nedeniyle- Lübnan’a gitti. 16 Haziran 1936’da Türkiye’ye döndü. Yurda döndüğünde hastaydı; sirozdu. Aynı yıl 27 Aralık’ta, Abbas Halim Paşa‘nın sahibi olduğu Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda öldü. Saat 19.45 idi...