Foto: Arşiv


Ayla ÖZDEMİR-SÖZCÜ EĞİTİM/ Geçmişine, kültürüne sahip çıkan gençler, geleceğimize dair umut duymamızı sağlıyor. Yoğun iş yaşamına rağmen geçmişine sahip çıkan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Mezunu Engin Kıbrıslı da bunları yeni nesillere aktarmaktaki çabalarıyla dikkat çekiyor.

Pek çoğumuz dinlediğimiz türkülerin ya da oynanan halk danslarının hikâyesini bilmeyiz. İşte Engin Kıbrıslı, Artvin’in o coşkulu ‘Atabarı’ dansına neden ‘Atabarı’ dendiğini ya da düğünlerde Zeybek oynayanların piste doğru yönelmesini sağlayan ‘Ormancı’ türküsünün hikâyelerini araştırdı, senaryoyu yazdı ve gösterisi, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin 15. Akademik Yıl Açılış Töreni’nde sergilendi.

İzmir Ekonomi Üniversitesi 15. yılına ulaştığı 2015 – 2016 Akademik Yılı’na 8 bin 354 öğrencisiyle eğitime başladı. Yeni akademik yılın ilk töreni, üniversite Tören Alanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk bırakılmasının ardından Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Akademik yılın ilk dersini, Avrupa Komisyonu tarafından sunulan Jean Monnet Kürsü Başkanlığı’nı kazanan İEÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Alexander Buergin verdi.

Törenin sonunda İTO Eğitim ve Sağlık Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Engin Kıbrıslı’nın yazıp yönettiği “Geçmişin Aydınlattığı Gelecek” adlı gösteri İzmir Ekonomi Üniversitesi Halk Dansları ile Türk Sanat Müziği Kulüpleri tarafından sahneledi. Gösterinin sonunda Halk Dansları Kulüp Başkanı Ali Eren Aslan, Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş’a 15. yıl anısına zeytin fidanı hediye etti.

Atabarı’yla Ulu Önderimiz Atatürk’ün anıldığı, duygulu anların yaşandığı gösteri Akademik Yıl Açılış Töreni’ne damgasını vurdu. Gösterinin mimarı Engin Kıbrıslı ile “Geçmişin Aydınlattığı Gelecek” ve hikayelerini konuştuk.

Geçmişin yollarını aydınlatan ışık olduğunu belirten Kıbrıslı, “Kültürümüze sahip çıkmayı öğrendik. Şimdiyse ardımızdan gelen nesillere emanetimizi teslim ediyoruz” diyor.

 İŞTE O RÖPORTAJ:

Öncelikle okuyucularımıza Artvin’in Atabarı oyununun hikâyesini anlatır mısınız?

“ARTVİN BARI ATABARI OLARAK SONSUZLUĞA UZANDI”

E.K: 1936 yılında Artvin oyun ekibinin, Ulu Önder Atatürk’ün isteği ile Balkan Festivaline çağrılmasıyla başlıyor, hikâyemiz. Festivale ilgi büyüktür. Dolmabahçe Sarayı’ndaki salon hınca hınç doludur. O gece Artvin Ekibi gösterisine başladığında Atatürk de piste ilerleyip oyuna girer ve gecenin en coşkulu anları yaşanır…

Ekiplere verilen yemekte Atatürk, Artvin ekibine özel beğenileriyle birlikte ikramda bulunur, üçer tane de badem sunar. Artvin ekibi, öylesine gururlanır ki o üç bademi yiyemez, saklar. Artvin’e dönüşte kentin valisine yaşadıkları muhteşem anları anlatırlar ve o üçer bademi valiye teslim ederler. Dilekleri Atatürk’le oynadıkları Artvin barının adının bundan sonra Atabarı olarak sonsuzluğa uzanmasıdır…

Ankara’ya çekilen telgrafa Ulu Önder “Uygundur” der…

İşte o günden sonra Artvin barı, Atabarı şeklinde anılır.

“Bahçesi var bağı var
Ayvası var narı var
Atamızdan yadigâr
Bizde ata barı var “

Üniversitemizin 15. Akademik Yıl Açılış Töreni’nde konuklarımıza geçmişimizin izlerini hatırlatıp Atabarı dansımızla Ulu Önderimiz Atatürk’ü anmış olduk.

İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden sanırım 4 yıl önce mezun oldunuz. Pek çok mezun bırakın üniversitesinin açılış törenindeki gösteriyi düşünmeyi uğramaz bile. Siz neden böyle bir girişimde bulundunuz?

enginkıbrıslı2E.K: İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne Aydın’dan geldim. Matematik Bölümü’nde burslu okudum, Ekonomi Politikası’nda yandal yaptım. Üniversitem bana hayal ettiklerimi gerçekleştirme vizyonunu verdi. Ne hayal ettiysem gerçekleştirdim. 2008-2011 yılları arasında Halk Dansları Kulübü’nün başkanlığını yaptım. Ve her zaman geçmiş, bizlerin yolumuzu aydınlatan ışık oldu. Kültürümüze sahip çıkmayı öğrendik. Şimdiyse ardımızdan gelen nesillere emanetimizi teslim ediyoruz.

Engin Kıbrıslı’nın başka sorumlulukları var mı?

E.K: Aynı zamanda İzmir Ekonomi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesiyim. Üniversitemizin kurucusu İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın da Mütevelli Heyet Üyesiyim. Mezuniyetimin ardından uluslararası bir şirkette, Finans Direktörlüğünde Müşteri Hizmetleri Departmanında çalışıyorum. Kariyer basamaklarının henüz başında sayılırım. Ancak köklerimizi bilerek, yeni nesiller için emek vermenin beni güçlendirdiğini hissediyorum.

‘AĞIT YAKILIRKEN ZEYBEK OYNANMAZ!’

Açılış gösterisinin bir bölümünde de ‘Ormancı’ Türküsü yer alıyordu. Ormancı’nın da hikâyesini sizden dinleyelim…

E.K: Gevenes Köyü’nde ağa çocuğu Mustafa Şahbudak ve onun en yakın arkadaşı köy muhtarı Tevfik Cezayir, yaşarmış. Her akşam köy kahvesinde dama oynayan iki arkadaşın iddialı ve dostane karşılaşmaları kahvehanedekiler tarafından da ilgi ile izlenirmiş. 1946 yılının 1 Temmuz gününde, her zamanki karşılaşma yaşanırken ‘Sarı Memet’ lakaplı Orman Memuru Mehmet İn çıkagelmiş. Ormancı sarhoşmuş. Muhtardan istediklerinin hemen olmayacağını anlayınca tartışma başlamış. Ormancı dama masasını bir yumrukta dağıtmış. Ağa çocuğu Mustafa da olaya dâhil olmuş.

Sonu mu?

Çekilen kamalar ve patlayan silahlar…

Muhtar, Mustafa’yı korumaya çalışırken, Ormancı’yı korkutmak için yere doğru ateş eden en yakın arkadaşının kaza kurşunuyla karşılaşmış.

Ve o tetiği çeken Mustafa ile hayata gözlerini yuman Muhtar için bir ağıt yakılmış…

Mustafa’nın anne tarafından akrabası olan Değirmenci Pisili Tahir Usta, Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olayın türküsünü bestelemiş. Bu türkü bugün düğünlerde okunan, herkesin diline düşen Ormancı türküsüdür.

Senaryoyu hazırlama aşamasında Gevenes Köyü’ne tam 3 kez gittim. Kimi zaman köy kahvesinde oturup olayın tanığı büyüklerle konuştum, kimi zaman öylesine yollarında dolaştım. O acı dolu günleri yaşayanların hepsi bana “Ormancı’nın Zeybeği olmaz. O sadece bir ağıttır. Acının söze, saza dökülmüş halidir. Ormancı çalarken, oynanmaz” dediler.

Bunun üzerine gösterimizde Türk Sanat Müziği Kulübümüz’den arkadaşlarımız, Müzik Danışmanımız Alaskar Abbasov’un yönetiminde çalıştılar ve ‘Ormancı’yı seslendirdi. Halk Dansları Kulübümüz ise, kaderine razı olmamanın sembolü Kerimoğlu için yakılan türküde Zeybek oynadı.

‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ!’

Gösterinin final bölümü de çok coşkulu ve üniversite yönetiminin de sizin bu anınıza sahnede destek vermesi çok anlamlı. Bu bölümü de anlatır mısınız?

E.K: Kerimoğlu’ndaki Zeybeğimizden sonra en coşkulu anımıza sıra gelmişti. Sahnede hemen hemen 40 öğrencimiz vardı. Hep bir ağızdan bağırarak şunları söylüyorlardı:

ieuhalkdansları8Biz İzmir Ekonomi Üniversitesi’yiz…

Onurluyuz…

Çünkü biz İzmir Ekonomiliyiz!

Güçlüyüz,

Çünkü biz emanetimize sımsıkı bağlıyız!

Gururluyuz…

Çünkü biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz!

Ve işte o son cümle söylendiğinde sahnede öğrencilerimizin bedenleriyle kurdukları kuleden Atatürk ve Türk Bayrağı açıldı. Mütevelli Heyet Başkanımız Ekrem Demirtaş ve Rektörümüz Prof. Dr. Oğuz Esen, yanı başımızdaydı. Salonda herkes hep bir ağızdan 10. Yıl Marşı’nı ve ardından İzmir Ekonomi Üniversitesi Marşı’nı söyledi.

Biz çok şanslı öğrenciler ve mezunlarız. Bu coşkumuzu destekleyen ve her daim İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Ulu Önder Atatürk’ün izinde olduğunu ifade eden bir Başkanımız var.

ieuhalkdansları3

‘BARIŞ DİLEKLERİYLE ZEYTİN’

O sahnede Başkan Demirtaş’a bir zeytin fidanı verdiniz. Onun sebebi neydi?

E.K: Bugünlerde ülkemizin en çok barışa ve huzura ihtiyacı var. Barışı en iyi anlatan simge de zeytin dalıdır. Mütevelli Heyet Başkanımız, ülkemizin aydınlık geleceğini kuracak gençleri en iyi şekilde yetiştirmeye adamıştır, kendisini. Bizler de Başkanımıza zeytin fidanı sunarak, ülkemizin barış içinde olması dileklerimizi dile getirmeye çalıştık. Çünkü bizler, Başkanımız Demirtaş’ın dediği gibi ‘geleceği inşa edecek’ gençleriz… Bunun için çok çok çalışırız ancak bizler sadece ülkemizin birliği, bütünlüğü için efeleniriz…