Mehmet Rıfat Efendi (Börekçi), Milli Mücadele günlerinde Ankara
Müftüsü’dür.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 27 Aralık 1919’da Sivas Kongresi’nden hemen sonra Ankara’ya geldiklerinde, onları ilk karşılayan da Mehmet Rıfat Efendi’dir.
Milli Mücadele’nin Ankara lideri olan Müftü Efendi, İstanbul’un Milli Mücadele’yi karalamak amacıyla hazırladığı fetvaya karşı 152 kişilik kalabalık bir müftü ve ulema heyetinin başı olarak karşı bir fetva yazar ve Milli Mücadele’nin dini gerekçelerini ortaya koyar.
Heyet-i Temsiliyye’nin Ankara çalışmalarına başlamasıyla Mehmet Rıfat Efendi, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına her türlü yardımda bulunur.
Mehmet Rıfat Börekçi, kendisi ve eşi Saniye Hanım için ayırdığı cenaze parasını dahi Milli Mücadele için seve seve verecek kadar fedakâr bir insandır.
Mazhar Müfit Kansu “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber“ adlı hatıralarında bu konuyla ilgili ilginç bir anekdot anlatıyor:
“İçeriye giren zat, Müftü Efendi’nin geldiğini söyledi. Eyvah, şimdi Müftü Efendi’ye kahve ısmarlamak lazım. Kahve var ama şeker yok. Ya şekerli kahve içerse! Çünkü şeker çok pahalı idi. Kimde para vardı ki?
-Paşaya haber veriniz, dedim.
-Paşa size gönderdi. Paşa ile görüştüler.
-Peki, buyursunlar.
-Müftü Efendi odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.
-Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi? (dedim)
-Evet içmem.
-Sigara?
-Onu da kullanmam. (dedi)
-Hâlbuki Müftü Efendi kahve içerdi. Biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü Efendi derhal vaziyeti anladı ve “içmem” dedi (tebessüm ederek):
-Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik. Az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik (diyerek) cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki kâğıt paraları saymaya hazırlanıyordu.
-Müftü Efendi teşekkür ederiz. Evvela Paşa ile bu hususta görüşeniz iyi olur, dedim.
-Görüştüm. Kasa Müfit Bey’dedir, ona veriniz dedi.
Müftü Efendi nihayet tamamı bin lira saydı. Ben de parayı aldım ve kasaya koydum. Meğerse Mustafa Kemal Paşa, Müftü Efendi’yi Mazhar Müfit Bey’e gönderirken kendisinin de ısmarlayacak kahvesi ve şekeri yoktu. Müftü Efendi’ye mahcup olmak istemiyordu.”
İşte Milli Mücadele böyle inançlı, fedakâr, cefakâr ve dürüstlüğünden asla taviz vermeyen insanlar sayesinde kazanılmış bir harekettir.

ÖRNEK BİR DİN ADAMI

Mehmet Rıfat Börekçi, Anadolu’daki bazı isyanları bastırmasıyla da bilinen bir şahsiyettir.
Milletvekili olarak da pek çok hizmeti geçmiş olmasına rağmen müftülüğü milletvekilliğine tercih etmiştir. Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulduğu günden ölümüne kadar (1941) bu kurumun başkanı olarak görevini sürdürmüştür.
Mehmet Rıfat Börekçi’nin, kadın sorununu bir türlü çözememiş İslam dünyasını dikkate alarak söyleyelim; üzerinde konuşulması gereken önemli bir tarafı daha vardır. Türk kadınına sosyal ve siyasal hizmetlere katılma haklarının tanınmasına öncülük etmiştir. Eşi Samiye Hanım’ın Ankara Belediye Meclis Üyesi olarak gösterilmesini normal karşılamış, kadınların siyasal hayata katılmalarını bir Diyanet İşleri Başkanı olarak teşvik etmiştir.

HAKARETİ MAHARET SAYANLAR

Bu millet bugünlere kolay gelmemiştir.
Hiçbir milletin hayat tecrübesi bizim milletimizin hayat tecrübesi kadar pahalı olmamıştır.
Yukarıdaki anekdot o fedakar öncülerin - paşasından müftüsüne -  zor şarlar altında nasıl mücadele verdiklerine sadece bir örnektir. Çok büyük bedeller ödeyen bu insanlara dil uzatan/hakaret yağdıran kişileri sağduyuya ve insafa davet ediyorum. Ne yazık ki bunlar arasında sözüm ona din adamları da var. Bu kişiler, hiç değilse büyük din âlimi Rıfat Börekçi’den hareketle, dönemi ve Atatürk’ü yeniden anlamak adına gayret gösterseler.

KEFEN PARASI

Söylerken dahi insanın içi sızlıyor; önce, altında milyonluk makam arabası olan Diyanet Reisini, “yolsuzluk hırsızlık değildir“ fetvasını veren ilahiyat profesörünü ve siyasetten bigâne kalamayan din adamlarını düşünün...
Sonra, kendisinin ve karısının kefen parasını milleti için bağışlayan Börekçi’yi...
Neredeeen nereye...
Nasıl din adamlarından, nasıl din adamlarına,
Nasıl devlet adamlarından, nasıl devlet adamlarına,
Nasıl siyasetçilerden, nasıl siyasetçilere geldik.
Lider denilince, lider olunmuyor.
Ulema deyince de ulema...
Ve soralım: Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, bin yıllık tarihimiz içinde dara düştüğümüzde bizi o dar boğazdan çıkaran ve kahramanlık hikayelerimizin de küçük bir özeti olan anekdottaki bu ruha ne kadar sahipler?

SON SÖZ

Lafa değil icraata bakılır.
Bir de dönülür, tarihe, adam gibi adamlara bakılır.
“Bu dünyada hoş bir sada” bırakanlarsa her daim anılır.
Hiç kuşkunuz olmasın.
Nur içinde yat PAŞAM.
Ve siz arkadaşları...