Türkiye farklı bir kıskaca girdi. İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler, laiklik, hukuk devleti, güçler ayrılığı gibi kavramların yerini; parti devleti, muhaberat devleti, tek adamlık, yasama-yürütme-yargı ahengi! gibi anlayışlar aldı.
Bir sistem değişikliğiyle karşı karşıyayız.
“Yeni Türkiye’’ ya da “kutsal dava’’ denilen şey, aslında “tek adam’’ın istediği neyse, o!
Peki, toplum bunu onaylayacak mı?
Bazı köşe yazarlarının ifadesiyle “diktatörlüğe geçit vermeyecek’’ mi?
Belki öncelikli soru; milletimiz olan bitenin farkında mı?
Türkiye’de en az yüzde ellinin, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinden vazgeçmeyeceği kesin. Bu kitleye önemli sorumluluklar düşüyor.
Peki, AKP kendi seçmeni üzerinde nasıl etkili oluyor?
Hâlâ oturmamış demokrasimizin altında yatan sebepleri sorgulamamız gerekir. Çünkü iktidar partisi bunları kendi lehine dönüştürebiliyor. Nedir bunlar:
İlki “biat kültürü’’dür.
Peygamber sonrası yaşanılan iktidar kavgalarıyla, bağlamından kopartılan ve siyasi arenada neşvü nema bulmuş bu gelenek, tarihte bazı siyasileri Peygamber’den dahi daha yetkili kılmıştır.
Biat kültürü, dini cemaatler için de bir kapı olmuştur; siyasilerle yapılan pazarlıklar sonucu, meclise hem temsilci göndermişler, hem de tebaalarına kimi destekleyecekleri mesajını vermişlerdir.
İktidar, bu yapılara destek vererek kendine bağlamayı başarmış, bugün de, ben gidersem siz de yanarsınız mesajını vermekten çekinmemektedir.
Ayrıca, Bülent Arınç “yüzde elli bizden nefret ediyor’’ diye yakınsa da düşman yaratmak AKP siyasetinin bir parçasıdır.
İkinci konu, biat kültürünün bir sonucu olan “eleştirel düşünce’’ yokluğudur.
“Eleştirel düşünce’’ özgürlük ve sorumluluk demektir.
Bilinçli hareket etmeyi zorunlu kılar.
Eleştirinin tarihsel kökenlerini hatırlayacak olursak; ikinci Yunan olarak kabul edilen, aklın/akli eleştirinin zirve yaptığı dönemde (9.yy) ortaya çıkan Mu’tezilenin başına gelenler, İslam dünyası adına büyük talihsizliktir. Ahmet b. Hanbel’le başlayıp, Gazali,
İbn-i Teymiye ve sonrasında, düşünsel süreçlerden nasıl uzaklaşıldığı bilinen bir gerçektir.
“Sorgulama, teslim ol’’ anlayışı, dindar çevrelerde kolaycılığı getirir.
Düşünmeyen ve sorgulamayan toplumlarda lider odaklı siyaset başarılı olur.
Bir diğer konu da, her şeyi “ahirete bırakma’’ ve bu dünyaya dönememe anlayışıdır! Meselelerin reel düzlemden çıkartılıp iman ekseninde tartışılması; seçmenin manipüle edilmesini kolaylaştırmaktadır.
Bu üç problematik alan, Doğu toplumlarında henüz tartışılmaya dahi açılamamıştır.
Devlet anlayışlarında, kurumsallaşma yerine lidere tabi olma tercihi, Kuran’ı ifadeyle sürüleşmeyi beraberinde getirmiş; özgür ve özgün düşüncenin önündeki engeller de cemaatçi/mezhepçi/dogma bir dindarlık anlayışına zemin oluşturmuştur.
Ne yapılmalı
Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar vb. halk katmanlarında bu konular üzerinden çalışmalar başlatmalı; demokratik ve özgürlükçü bir tutumun Müslümanlar için önemi anlatılmalıdır.
Müslüman coğrafyada tek laik ülke olan Türkiye’nin, laiklikten ödün verdiği takdirde karşılaşacağı sorunlar gündemde tutulmalıdır.
Kişileri ahlaklı kılmak için insanlıkla buluşan dinler, sürüleşmeyi değil, eleştirel bir bakışla iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırt edecek bir bakışı öngördüğü gerçeği dile getirilmelidir.
Biat etmeyen, özgürlükçü, eleştirel düşünebilen halk parlamenter rejimin dinamosudur.
Her şeyi siyasilerden beklemek yanlıştır.
Siyasetçileri harekete geçirecek büyük halk kitleleridir.
Demokrasiye sahip çıkmak, kurumsallaşmayı öne çıkarmak, kazanılmış hakları kaybetmemek, modern Türkiye’nin değişimine seyirci kalmamak, sağduyulu kitlelerin sahip çıkması gereken bir görevdir. Bu anlayışın sandığa yansıması için yekvücut olmak, demokrasimiz ve Türkiye’nin geleceği adına olmazsa olmazımızdır.
Ah Diyanet!
Annen de olsa, diz kapağı üstü (hatta diz altı) tahrik eder.
Altı yaşındaki kız çocuklarla evlenilebilir!
Kadın spiker olmamalı!
Hamile kadınlar sokağa çıkmasın!
18 yaşındakinin zinasına karşı çıkamıyorsanız, yedi aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak timsahın gözyaşlarıdır.
Nişanlıların el ele dolaşması günahtır.
Yeter yahu; bu sözlerden bir Müslüman olarak utanıyorum!
Ya siz Mehmet Görmez, neden o makamdasınız?
Bu anlayışı “din’’ olarak topluma dayattığınız sürece, şiddet ve sapıklık katlanarak sürecek ve Özgecan’ların ardı arası kesilmeyecektir.
Artık lütfen görün ve susturun!
Muhalefet ve yüzde elli!
Ayşe Sucu
Yayınlanma: