Geniş çerçeveli gözlüklerinin arkasından bir prenses kadar zarif bakan Özgecan Aslan, çocuk yüzlü bir minibüs sürücüsü Suphi Altındöken tarafından öldürüldü. Hem de çok aşağılık ve çok vahşi bir şekilde katledildi. Özgecan minibüsüne bininceye kadar, kendisinin o akşam böyle bir hunharlık yapabileceği Suphi’nin aklının ucundan bile geçmemiştir. Suphi, kız yolcu yalnız kalınca, fıtratı icabı hırtlaşıp ona sarkmıştır. Sonra, bu yanlış hareketinin kendisine pahalıya mal olacağından çok, ama çok korktuğu için panikleyip onu öldürmüştür.

SENİN GERÇEK BİR DOSTUN VAR MI OĞLUM?

Bu olay bana ODTÜ’deki Adanalı arkadaşımın anlattığı bir hikayeyi hatırlattı. Adamın biri delikanlı oğluna “Senin arkadaşın çok ama gerçek bir dostun var mı?” diye sormuş. Oğlu da “Var tabii” diye cevaplamış. Bunun üzerine baba, evdeki ekmek bıçağını kana bulayıp gazete kağıdına sarmış. Şimdi al bunu en iyi arkadaşına git ve şöyle de: “Ben, bir cinayete karıştım. Bu bıçağı bir hafta saklar mısın?” Oğlan gitmiş birkaç saat sonra elinde kanlı bıçakla geri gelmiş. Baba, oğluna şimdi de bu bıçağı al, benim arkadaşım Mehmet amcana götür. Ona “Babam bir cinayete karışmış, bu bıçağı bir hafta saklamanızı istiyor de” demiş. Oğlan bıçağı alıp Mehmet amcaya götürmüş, babasının arkadaşı sözü ikiletmeden bıçağı almış ve “Babana selam söyle başka bir isteği var mı sor” demiş. Çocuk da gerçek dostun, böyle bir günde belli olduğunu anlamış!

SUPHİ’NİN GERÇEK DOSTLARI

Suphi’nin cinayet sürecindeki ruh hali “seks dürtülü geçici cinnet ve panik halinde maksadı aşan saldırganlık” şeklinde izah edilebilir. Ancak, olaya sonradan dahil olan ve Suphi’ye cinayeti tamamlayıp, Özgecen’ın naşının ortadan kaldırılması için akıl verip fiilen yardım eden arkadaşı ile babasının davranışı tepkisel değildir. Onlar ait oldukları “kültür” veya dinden öğrendikleri değer sistemine uygun davranmıştır. Bundan bir süre önce bir AKP’li vekil, başkasının hakkını gasp edip, akrabasını torpille işe sokmasının, İslam’ın “yakınlarınızı, akrabalarınızı kollayın” öğüdüne uygun güzel bir davranış olduğunu söylemişti. İnsani ve iktisadi gelişmişlik derecesi düşük toplumlardaki egemen olan “kültür/din”, bireye, haklı olan yabancı için savaşmayı değil; katil veya hırsız da olsa yakınını savunmayı emreder. Birey bu suretle, suç işlediğinde, sığınacağı güvenli bir ortamı yarattığına inanır. Ancak haklı olduğu gün, kendisini bir vicdansızlar çemberinin içine bulur.
Son söz: Herkesin yakını az, yabancısı çoktur.