Sevgili okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü durumu hep birlikte ve içimiz parçalanarak izlemeyi sürdürüyoruz.
7 Haziran seçiminden bu yana yaklaşık 45 gün geçti ama sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır!
Ne olacağını, işin nereye varacağını hiç kimse bilmiyor.
Seçimde çıkan tablo bütün dengeleri değiştirdi ama işin nereye varacağı meçhul.
Meclis çalışamıyor...
Üstelik Meclis tatilde!
Hep birlikte tam bir rehavet, uyuşukluk ve aymazlık içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz.
Terör örgütleri de işte bu ortamı bekliyordu.
Hükümetin yarıya yakın bakanı şu anda milletvekili bile değil.
Aslında hükümet yok ama var!
Var ama yok!

* * *

İktidar partisi ülkemizi ateşe attı. Terör örgütleri yeniden palazlandı, adam öldürmeler, bombalamalar yeniden ve bütün hızıyla başladı.
Şimdi iki kanlı terör örgütü, PKK ile İŞİD birbiriyle vuruşuyor, arada ezilen ve çaresiz kalan Türkiye Cumhuriyeti oluyor.
Hiç kuşkum yok, bu eylemler giderek artacak ve daha çook canlar yitireceğiz.
İş o duruma geldi ki, önceki gün Suriye sınırında öldürülen IŞİD’li bir teröriste ait cesedin kanlı fotoğrafları Genelkurmay tarafından medyaya servis edildi.
İnandırıcılığını yitiren Genelkurmay bunu özellikle yaptı.
Efendim jetlerimiz havalanmış, komandolarımız sınırdan içeri girmiş, tanklarımız ateş açmış, Suriye’deki IŞİD hedefleri tahrip edilmiş falan filan!..
Kimse kusura bakmasın ama bizim karnımız bunlara tok.
Sen terörü durdurabiliyor musun, ülkemizdeki hedefleri koruyabiliyor musun kardeşim, biz senden onu istiyoruz.

* * *

Televizyon kanallarında her gün her konuda ahkâm kesen, her konuyu çok iyi bilen (!), her olaya maydanoz olan çok bilmişlerden değilim ama olanları biraz olsun kendi kafama göre analiz etme yeteneğim olduğunu sanıyorum...
Ve diyorum ki, terör örgütüyle jetleri kaldırarak, tesislerini tanklarla uzaktan bombalayarak mücadele edemezsin.
Ya askerini Suriye ve Kuzey Irak’tan içeriye adam gibi sokup her yeri ve onların kadrolarını ve bütün üslerini mahvedersin, ya da her gün yaşamakta olduğun acı olaylar nedeniyle oturup ağlaşmayı sürdürürsün...

* * *

PKK üsleri işte orada, Kuzey Irak’ta, senin dost olduğun ve adına Barzani denilen herifin bölgesinde, onun koruması altında. Sana uzaklığı en çok 50 kilometre.
IŞİD dersen Irak ve Suriye’de...
Üstelik her ikisi de Türkiye’de, bizim içimizde.
Onları bu iktidar şımarttı, bu iktidar besledi.
Adına çözüm süreci denilen safsatayı bu iktidar başlattı.
IŞİD’e silah, mühimmat ve gıda yardımını bu iktidar gönderdi.
Besledik kargaları, oydular gözümüzü.
Şimdi her ikisinin de saldırısı altındayız.

* * *

Esad’ı devirme hülyalarıyla 900 kilometrelik Suriye sınırımızı bu iki örgüte teslim eden yine bu iktidardır.
Bu kepazeliği defalarca yazdık, söyledik, uyardık...
Ama tek başlarına iktidarda olmanın şımarıklığını yaşıyorlardı. Hiç aldırış bile etmediler.
Sonuç ortada:
AKP, Türkiye’yi ateşe attı.
Böyle giderse felakete sürükleniyoruz.
İki adet kanlı terör örgütü birbiriyle hesaplaşırken, askerimiz ve polisimiz her gün şehit edilirken, bombalar birbiri ardına patlarken, ortalıkta hem var, hem de yok olan çapsız hükümetin bütün amacı Meclis’i ve ülkeyi kilitleyip erken seçime gidebilmek!
Ama doğrusunu isterseniz iyi nutuk atıyorlar!..
“İnşallah maşallah hükümetimiz güçlüdür, dökülen kanlar yerde kalmayacak ve hesabı sorulacaktır!..”
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, neyin hesabını kimden soracaksın bu saatten sonra.
Hesap kanlı cesedin fotoğraflarını medyaya servis ederek mi sorulur!

* * *

Evet, Türkiye Cumhuriyeti artık iki kanlı terör örgütünün hedef tahtası olmuş durumda.
Bizim aymazların hesabı şöyle idi:
“Esad’ı devirmek için her ikisi de Esad rejimine karşı savaşan PKK ve IŞİD’e destek verelim. Gerekirse sınırımızı onlara teslim edelim. Hele Esad bir devrilsin, bir cuma namazını gidip Şam’da kılalım, ötesi Allah kerim.”
Şimdi işin Allah kerim aşamasına geldik, işte sonuç karşımızda!
Ortada Meclis yok, hükümet yok.
Her gün şehit cenazeleri kalkarken, her gün bir sürü cinayet işlenirken, bol bol
laf ebeliği dışında hiçbir şey yok.
Ortadoğu bataklığına sürüklendik, nasıl çıkacağımızı bilen de yok.
1990’lı yıllarda tek başına PKK terörü varken belki daha fazla kan akıyordu ama o zaman beğenelim veya beğenmeyelim, iyi veya kötü bir “Devletimiz” vardı.
İnanmış ve kendisini terörle mücadeleye adamış bir Türk Ordusu vardı.
Ordumuz kışla ve karargâhlara sığınmamıştı.
Bunlar her şeyi yok etti, bütün olumlu kavramları sildi süpürdü.
Bataklığa düştük boğuluyoruz...
İmdaaat!