Sevgili okuyucularım, bu anlatacaklarım sadece beni bağlar. Başka meslektaşlarımın ne düşündüğünü bilemem.
Yazılarımı çoğu zaman çok büyük bir keyifle, içimden gelerek ve coşkuyla yazarım. Konu iyi olunca yazı su gibi akar gider.
Bir de keyifsiz yazılan yazılar vardır.
Kaleminiz adeta durmuştur, içten gelerek yazamazsınız.
Bugünkü, işte böyle keyifsiz bir yazıdır.
Şimdi yandaş medyanın mensupları içlerinden geldiği gibi coşkuyla yazıyor, bindirdikçe bindiriyor. Haklarıdır, katlanmak zorundayız!..

* * *

Seçim sonuçlarının böyle çıkacağını değil bilmek, tahmin eden bile yoktu.
Sürüsüne bereket anket firmalarından hiçbiri AKP’nin yüzde 49 oy alacağını bilememişti.
Bunlardan biri seçimden birkaç gün önce “AKP yüzde 47” diye açıkladığında hep birlikte “Amma da uçmuş, palavranın bu kadarı da olmaz” demiştik.
Bırakın anket firmalarını bir yana, Tayyip-Ahmet ikilisi bile böyle bir sonucu rüyalarında görseler hayra yormazlardı.
Sanırım seçim gecesi sandıklar açıldıktan ve sonuçlar ekrandan akmaya başladıktan sonra her ikisi de şok geçirdi. Yandaş medya öyle...
Sevinmek haklarıydı çünkü hiç ummadıkları büyük ikramiye onların biletine çıkmıştı!
Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, milyonlarca seçmen de şaşırmıştı...
Çünkü AKP’nin 7 Haziran yenilgisi artık geride kalmıştı.

* * *

Bu seçimin bizim gibi düşünenler açısından iki önemli sonucu var.
İlki, özellikle Güneydoğu illerinden gelen oylarla HDP’nin yüzde 10 barajını aşmış olması.
Aşamadığı takdirde Türkiye’de çok ciddi bir kargaşa ve terör ortamı yaratılacağından endişe ediyordum.
İkincisi, barajı aşamadığı takdirde büyük iller özellikle Güneydoğu’daki milletvekilliklerinin tamamına yakını AKP’ye geçecekti. Bu takdirde AKP en az 25 milletvekili kazanacak ve Meclis’te anayasayı değiştirecek güce sahip olmanın ötesinde “Başkanlık sistemi” yeniden piyasaya sürülecekti.
Bu tehlike kıl payı atlatıldı.
Şimdi tehlikenin atlatıldığını söylüyorum ama iktidar partisinin bu girişimleri yeniden gündeme geldiği takdirde MHP’nin ne yapacağını, bugüne kadar her fırsattan yararlanıp AKP’ye koltuk değneği olmaktan sıkılmayan Devlet Bahçeli’nin o takdirde hangi marifetlerini sergileyeceğini bilmek yine de mümkün değil!

* * *

Devlet gücünü seçim öncesinde sonuna kadar kullandılar.
Ellerinde sonsuz para kaynakları var. Buna devlet parası dahil. Tamamını kendi siyasal çıkarları doğrultusunda kullandılar, hem de çok iyi kullandılar. Bu işi iyi bildiklerini itiraf etmek gerekiyor!
Toplumu tehdit ettiler.
İktidar olamazlarsa beyaz Toros’ların yeniden ortaya çıkacağını vurguladılar.
Ankara’da patlayan ve 102 kişinin ölümüne neden olan bombanın işlerine yaradığını ve kendilerine oy sağladığını bizzat Ahmet Davutoğlu itiraf etti.
Şehit cenazeleri öyle.
Oysa terörü gübreleyip yeşerten onlardı.
Adına “Çözüm süreci” denilen hilkat garibesini onlar piyasaya sürmüştü.
7 Haziran seçimi sonrasında adam gibi bir koalisyon hükümeti kurulmasını şu veya bu biçimde engelleyen ve başka bir hilkat garibesi olan “Seçim hükümeti” kurulmasını sağlayan da kendileri idi.
Bütün devlet mekanizması -maddi ve manevi boyutları ile- onlara çalıştı.
Buna muhalefet partilerinin yetersizliğini, özellikle Devlet Bahçeli’nin aymazlığını da ekleyince, karşımıza bugünkü tablo çıktı.

* * *

Seçimden bir önceki pazar günü Devlet Bey’in Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda mitingi vardı. Merakımdan gidip baktım, biraz dinledim. Tandoğan binlerce polis tarafından kuşatılmış, her türlü önlem alınmış, adeta kuş uçurtulmuyordu.
Meydanda bilemediniz en fazla 5-6 bin kişilik kalabalık... Kürsüde Devlet Bahçeli konuşuyor. Seçime sadece bir hafta kalmış ama dinleyicilerde coşku, heyecan yok.
Ertesi gün gazetede arkadaşlara bu tabloyu anlattım ve “Her mitingi böyleyse MHP’nin işi Allah’a kalmış” dedim.

* * *

Neyse işte!.. Bir seçim daha böyle geçti, olan oldu, biten bitti! Başkalarının belki vardır ama bizim SÖZCÜ Gazetesi olarak bu sonuçtan çıkaracağımız bir ders yok.
Elimizden geleni korkmadan, çekinmeden, yılmadan, yolumuzdan sapmadan yaptık.
Hukuksuzluğa, yolsuzluğa, din ticaretine, din sömürüsüne, insanlarımızın sömürülmesine bütün gücümüzle karşı çıktık.
Çizgimiz bundan sonra da değişmeyecek.

* * *

Yine kendi adıma konuşayım, iki seçim arasında hiç abartmadan söylüyorum, şu veya bu nedenle binlerce insanla konuştum.
Taksici, garson, esnaf, tüccar, işadamı, devlet memuru, öğrenci, emekli, ev kadını...
Yine abartmadan söylüyorum, bir kişi bile “İşler iyi gidiyor, ben halimden memnunum. Oyum AKP’ye” demedi.
Demek ki yakınanların bile en az yarısı oyunu AKP’ye vermiş olmalı!

* * *

Bir “Keyifsiz yazının” sonuna geldik. Bundan sonra neler olduğunu ve olacağını hep birlikte göreceğiz.
Dediğim gibi, şimdilik tek teselli Meclis’te anayasayı değiştirecek ve bu yolla “Başkanlık” getirecek kelle sayısına sahip olamadılar.
Ama burası Türkiye!.. Yarın bile ne olacağını kestirmenin mümkün olmadığı bir ülke.
Son söz: Resmi başkanlık sistemine zaten gerek kalmadı çünkü pazar günü fiili başkanlık sisteminin temeli atıldı.
Seçmen tek parti iktidarını değil, tek adam iktidarını seçti!
Sonrasını yaşadıkça göreceğiz.