Sevgili okuyucularım, hayatın her aşamasında herkes için vazgeçilmez değerler vardır:
Namusunu ve şerefini korumak.
Namusu ve şerefi üzerine ettiği yemine bağlı kalmak.
Türkiye’de bu kavramlardan ne yazık ki uzaklaşıldı.
Ancak bunu yapmayanı uyarıp “Sen yeminine uymadın, namussuz ve şerefsizsin” demek bile hakaret suçu sayılıyor.
Acayip bir hukuk sisteminde acayip bir gariplik!
Şimdi burada kısa bir anımsatma yapayım.
Tayyip’in cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis kürsüsünde ettiği namus ve şeref yemini ve sonrası bugüne kadar çok tartışıldı.
Ancak şimdi işin başka bir boyutu karşımıza çıkacak.
* * *
Bakalım anayasanın 81. maddesi bu konuda ne öngörüyor, o metni aynen veriyorum:
Madde 81.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde ant içerler:
“Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına (devrimlerine) bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden (özgürlüklerden) yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakatten (bağlılıktan) ayrılmayacağıma büyük Türk Milleti önünde NAMUSUM ve ŞEREFİM üzerine ant içerim.”
* * *
1982’den bu yana Meclis’ten binlerce milletvekili geldi geçti, hepsi de kürsüde aynı metni okudu.
Bazıları ilkeli, dürüst, onurlu insanlardı ve ettikleri yemine sonuna kadar bağlı kaldılar.
Bazıları ise namus ve şereflerini kendileri çiğneyip ayakları altına aldı.
Herif kendisini Müslüman gibi göstermeye kalkışan kapkara bir yobazdı.
Yeminini unuttu, her gün Atatürk’e, laik Cumhuriyet rejimine sövdü!
Suudi Arabistan’dan beslenir, ağzından salyalar akardı.
Osmanlılık özentisi peşindeydi.
Bir başkası ömrünü vatanın ve milletin bölünmezliğine karşı çıkmaya ve Kürtçülük yapmaya adamıştı!
Bu konuda elinden geleni ardına koymadı.
Bazısının bütün amacı olay yaratmaktı...
Meclis kürsüsüne çıkıp Kürtçe (!) yemin etmeye kalkıştı.
Burada onlardan hep tekil olarak söz ediyorum ama sayıca çoğuldular, aralarında nice vatan ve millet düşmanları, yobazlar ve hırsızlar vardı.
Sadece hırsızlar değil!..
Oylarıyla hırsızları, rüşvetçileri, namussuzları koruyup kollayan, AKmatik deterjanıyla yıkamaya kalkışan herkes o gruba aittir.
Onlar kürsüde “Adalet ve hukukun üstünlüğü” demişlerdi!
Hepsi de namus ve şereflerini paspas gibi çiğnediler.
Bunu yaparken bırakın toplumu bir yana, kendilerinden bile utanıp sıkılmadılar.
Geçmişte hepimiz Tayyip’in etmiş olduğu yemine odaklanmıştık.
Şimdi ise karşımızda 550 kişi var. Bazısı Meclis’te eski, bazısı yeni seçildi.
Kimin ne olduğunu, namusuna ve şerefine kimlerin sahip çıkacağını ve çıkmayacağını önümüzdeki zamanlar bize gösterecek.
Ne yazık ki Türkiye’de bu yazılı metinler, edilen yeminler, içilen andlar falan, bazıları için hep göstermeliktir.
Dolayısıyla namus ve şeref kavramları da ucuzlamış, ayağa düşmüş durumdadır.
Bekleyin, göreceksiniz.

Baykal ne yapıyor?

Sevgili okuyucularım, seçim yapılmıştı... Hemen ertesi gün Tayyip Antalya’dan Deniz Baykal’ı arıyor ve Ankara’ya gelmesini rica ediyor.
Baykal apar topar geliyor ve Tayyip tarafından kabul ediliyor.
Görüşme iki saatten fazla sürüyor.
Ne konuştukları belli değil...
Görüşme sonrasında Baykal doğrudan Kılıçdaroğlu’na gidip bilgi veriyor.
Herhangi bir açıklama yok, yine hiçbir şey bilinmiyor.
Bekledim bazı sızıntılar olur diye ama olmadı.
* * *
Şimdi irdelenmesi gereken temel soru şudur:
Tayyip, Baykal’ı niçin çağırdı ve iki saat ne konuştular?
Bazıları iyi niyetli, “Meclis’i en yaşlı üye sıfatıyla Baykal açacak, onu konuşmuşlardır” diyor. Oysa hiç ilgisi yok.
Baykal’ın o açılış sonrasında bir fonksiyonu olup olmayacağı belli değil.
Sembolik bir olayda (yaşı nedeniyle) birkaç günlüğüne görev yapacak.
Orada başka bir şeyler konuşuldu ama ne?..
* * *
Tayyip geçmişte Siirt’te yaptığı bir konuşmadan dolayı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmıştı. Kendisi “Şiir okuduğum için” diyorsa da, durum öyle değil. Mahkeme ve Yargıtay kararında gerekçe başka:
“Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek, savaş çağrısı yapmak.”
Çok ağır bir suçlamadır... Karar kesinleşti ve Tayyip siyasetten yasaklandı. Seçilme hakkı elinden alınmış oldu.
Bu kararı kaldıran, 2001 yılında yapılan anayasa ve yasa değişikliği ile Tayyip’e yeniden seçilme hakkı verilmesini sağlayan, başka bir deyişle onu Türk siyasetine armağan eden ise, o tarihte partisinin başında olan Deniz Baykal’ın ta kendisiydi. (Ayrıntılara girmiyorum, ayrı bir yazı konusudur.)
O günden sonra, taaa kaset olayına kadar aralarında duygusal yakınlık oluşmuştur.
Kaset olayı sonrasında ise, Baykal’ın kendisine geçmişte yaptığı bu inanılmaz iyiliği unutmamış olması gereken Tayyip’in kaset için söylediği şu sözler Türk siyaset tarihine geçmiştir:
“Bu özel (yaşam) diyorlar. Ne özeli, genel, genel!..”
* * *
7 Haziran seçimleri yapılmış, sonuçlar alınmış ve hemen ertesi gün partisinde hiçbir görevi olmayan, sadece milletvekili olan Baykal’ı Antalya’dan özellikle çağırıyor, iki saat boyunca baş başa konuşuyorlar.
Tayyip’in o süreçte konuştuğu başka hiç kimse, ikinci bir kişi yok.
O halde niçin Baykal?..
Orada ne oldu?.. Baykal’a ne söyledi, ne istedi, ne yanıt aldı?..
Belli ki ilginç bir şeyler oldu!..
Evet, merak ediyoruz!