Levent Kırca yalnız mükemmel bir sanatçı değil aynı zamanda muhteşem bir insan...
İradeli, güçlü ve korkusuz...
Hasta olmasına rağmen, hayatla da dalgasını geçiyor.
Bir süredir “karaciğer kanseri” ile boğuşuyor ama “Ben hükümetlere kafa tutmuşum, ölümün önünde de eğilmem!” diyor.
Kırca, hastalığı, yaşadığı stres ve sıkıntılara bağlıyor.
Ayşe Arman, Levent Kırca ile hastanede ilginç bir röportaj yapmış... Çok başarılı... Kendisini, kutluyorum.
Bu röportajın bazı bölümlerini okurlarımla paylaşmak ve büyük sanatçıya buradan “geçmiş olsun” diyerek sevgi ve selamlarımı göndermek istiyorum.

* * *

“Bu hastalığa yakalandıktan sonra ‘Neden ben?’ diyor
musunuz?”
“Sadece ben değil ki... Hepimiz ölümü yaşayacağız. Ölüm de bir güzellik... Bir müziğin sonu, bir oyunun, bir eserin sonu gibi bir insanın sonu... Finali güzel yaşamak lâzım. Ağlayıp, sızlayıp dövünüp onu rezil etmemek lâzım.
Bir de 65 yaşına gelmişim. Çok rastgele de gelmemişim. Okumuş, yazmış, çizmiş, üretmişim. İnsanları güldürmüşüm, kendi çapımda eğitmişim. Şanı-şöhreti görmüşüm, çoluğum çocuğum olmuş, insanlar beni sevmiş, mutlu olmuşum. Ee.. 65’te ölmesem, 75’te öleceğim.”

* * *

“Siz zeki bir insansınız. O zaman hesaplaşma daha mı çetin oluyor?”
“Ben gençlik yıllarımda Ankara Sanat Tiyatrosu ve Birlik Sahnesi’nde oynadığım oyunlardan ötürü polise çekilir, gözaltına alınır, işkence görürdüm...
17-18 yaşında çocuktum bunları yaşadığımda...
Filistin askısına alırlardı. Yani ellerimizi arkadan bağlarlar ve havaya asarlardı.
Havada iki saat, üç saat ters asılı kalırdık.
Ayaklarımıza copla vururlardı, sonra da tuzlu suda yürütürlerdi ki ayaklar şişmesin. Bir de kıçımıza cop sokarlardı. O zamanın en yaygın, en fena işkencesi buydu! Halktan yana tavır koyduğumuz için bunlar bizim başımıza gelirdi...
Kimse kusura bakmasın, copu biz kıçımızda hissettik. 65 yaşındayım, hâlâ bağırsaklarım düzelmedi. O copun üstüne koyarlar ve döndürürler sizi... Diyeceğim
o ki, ben oralardan geldim.”

* * *

“Doktor ‘karaciğer kanserisiniz’ deyince ne geçti aklınızdan?”
“Hiçbir şey!”
“İnsan tırsmıyor mu?”
“Hayır. Tuhaf bir şekilde kabullendim. İlk kanserimde afallamıştım. İnsan olgunlaşıyor, dik durmayı öğreniyor. Gerekirse de ölürüm, onu da saygıyla karşılarım. Ölümden korkmuyorum yani...
Adam gibi ölmeyi de bilmek lâzım! Bunlar, adam olmanın gerekleri. Hayatta dik durmayı başarmış, hükümetlere kafa tutmuş devrimci bir adam olarak yine dik duracağım.”
“Bu dönemin sizin için, diğer dönemlerden farkı ne?”
“Ben pek çok siyasetçinin parodisini yaptım. ‘Olacak O Kadar’ programı o kadar halka mal olmuştu ki, ertesi gün, bir gece önce canlandırdığınız Bakan telefon açar, tebrik ederdi.
Tayyip Erdoğan ise eksik olmasın, programı hemen yayından kaldırttı. Bana açılmış 5 tane davası var. Bir tanesinde onu ölümle tehdit ettiğim iddia ediliyor!
...Her türlü gelirini kesmişler, salon vermiyorlar. Nereye gitsen polis apar topar seni alıyor, önce sağlık muayenesine götürüyor, sonra da savcılığa ifade vermeye...
Ee, bunlar insanı kanser etmez de ne eder?”

Gazetecinin ölümü!


Gazeteci arkadaşımız Vehbi Dinçcan göğsünde hissettiği bir ağrı nedeniyle “anjiyo” yaptırmak için hastaneye gitti ve gidiş o gidiş... Ameliyat masasından kalkamadı!
43 yıllık gazeteci olan Vehbi Dinçcan’ın hastaneye yatmadan 1 gün önce Facebook’ta paylaştığı şu mesaj veda mektubu gibiydi:
“Artık yaş kemale erdi derler ya.. Biz de kemale erdik. Çok zor ve hızlı yaşamanın bir takım sıkıntıları 60’tan sonra önümüze çıkıveriyor.
Bugün bir göğüs ağrısı ile uyanınca gerekli tahliller yapıldı. Kalp tıkırtıları sağlıklı değilmiş.
Yarın sabah anjiyo için hastanede olacağım.
Ne çıkar, ne olur? Damarlarıma girecek olan hekim söyleyecek!
Büyük Allah’ımın yardımı ve sizin dualarınızla sağ salim çıkarız inşallah..
Herkese yürek dolusu sevgi, selam... Siz sağlıklı kalın.”
...Ve Vehbi Dinçcan anjiyo sırasında masada kaldı. Stresli bir meslek olan gazetecilik, ömrü en az beş-on yıl kısaltıyor!

Gü­nün Sö­zü


Bir çığlık, bir çığ meydana getirir!