Bu ülkenin polisine, savcısına hakimine nasıl güveneceksiniz. Son günlerde yaşanan olaylara baktığımızda, dün yargı önünde “kahraman” olarak gösterilenler, şimdi cezaevine gönderiliyor. Bilirkişilerin, bilirkişi olmaktan uzak başka amaçlarla rapor hazırladıkları ortaya çıkınca, bu kez savcılar, hakimler kendilerini kurtarabilmek için özellikle TÜBİTAK’ta görevli “bilirkişiler” hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu öğreniyoruz.
Yalnız polise, savcıya, hakime, bilirkişiye haksızlık etmeyelim. Ekranları dolduran o “koca adamlar!” ne yalanlar üfürdüler. Profesörler, emekli savcı, hakim, yok bilmem hangi hukuk derneğinin başkanı, çıkıp bu ülkenin insanlarını yalanlarıyla kandırmadılar mı? Ya anlı-şanlı gazetecilere ne buyrulur? O gün yazdıklarından utanıyorlar mı acaba?
O günlerde hükümet-cemaat çatışması yoktu. Hükümet adına kılıç sallayanlarla, cemaat adına vuruşanlar aynı saflardaydı. Kendilerinden görmedikleri, inandırmaya çalıştıkları yalanlara inanmayanları “Ergenekoncu” diye yaftalıyordu. Bununla yetinmiyor, “sıra sana geldi” diye tehditler savuruyorlardı.

ŞİMDİ DE BAŞKALARI SÖYLÜYOR

17-25 Aralık sonrasında hükümet-cemaat ilişkileri bozuldu. “Ergenekon”, “Balyoz” soruşturmaları döneminde birlikte hareket edenlerin yolları ayrıldı. Devlet gücüyle kimsenin baş edemeyeceğini cemaatçiler anlamış olacaklar ki, bu kez “sıranın kendilerine ne zaman geleceğini” merak ediyorlar.
Bu ülkede bazen görevini yapanlara da bir takım yakıştırmalar yapılabiliyor. 17 Aralık rüşvet, yolsuzluk, karapara soruşturmasını sürdüren Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın, AKP’ye yakınlığı ile bilinen bazı iş adamlarıyla ilgili yolsuzluk soruşturmalarını yürüten Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın ellerinden soruşturmalar alındığı gibi, bu kişiler yeni HSYK tarafından önce açığa alındılar, şimdi de yargılanmalarına izin verildi. Yargılansınlar iyi hoş da, bunların hazırladıkları fezlekeler de Allah aşkına hiç suç unsuru bir şey yok muydu? O dosyalar hakkında  “kovuşturmaya yer olmadığına” ilişkin kararlar verilmesiyle bu dosyalar kapatılmış mı oldu? Peki vicdanlarda o dosyalar kapanır mı?

ONUN DA SIRASI GELİR

O kapatılan dosyaların yeniden açılmasının da sırası gelir. Siz yakın bir döneme kadar “Balyoz” sanıklarının tahliye edileceğini bekler miydiniz? “Ergenekon”dan haklarında ağır cezalar verilenlerin tahliye edileceği konusunda zerre kadar umudunuz var mıydı?
Bugün hem “Balyoz”, hem “Ergenekon” davalarının sanıkları serbest. Onlar başları dik olarak dolaşıyorlar. Ama onlara “kumpas” kuranlar, iftiralarıyla, daha yargılamaları bitmeden onları mahkum edenler şimdi neredeyse kaçacak delik arıyor. Utançlarından değil, korkularından...
Bir gün bakarsınız yine rüzgarlar tersine eser, kapatılan rüşvet, yolsuzluk, karapara soruşturması yeniden açılır. O soruşturmaları engelleyenler kendilerini yargı önünde bulabilir.
Her şeyiyle belgeli olan, bakanların da karıştığı rüşvet ve yolsuzlukların üstü bugün örtülmüş olabilir ama o örtüler de günü gelince kaldırılıyor. Yalnız onlar değil, bir dönemin bilinmeyenleri de ortaya dökülecektir. Şurada 7 Haziran seçimlerine ne kaldı? Bir hükümet değişikliği ülkede çok şeyi değiştirecektir. Yani, hesap sorulması tamamen seçmenin tutumuna bağlı.

SORUMLUSU BARANSU MU?

“Balyoz belgelerini” ilk gündeme getiren, o belgelere dayanarak askerimizin Fatih Camiini bombalayacağı, kendi uçağımızı düşüreceğimize ilişkin haberler bomba etkisi yaratmıştı. Daha ilk günden itibaren emekli Orgeneral Çetin Doğan, iddiaların gerçekdışı olduğunu belirtiyor, ama onu dinleyen olmuyordu. Artık “seminerin” darbe planı olduğu hükümet ve cemaatin yayın organları aracılığıyla sürekli pompalandı.
“Balyoz” belgeleri ve haberlerinin yayımlandığı dönemde Taraf gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevinde bulunan Ahmet Altan’ın, “O haberi basmaya karar veren benim” demesi ve muhabirinin arkasında durması da mesleğimiz adına övünülecek bir tutum. Nitekim, muhabir haberini yazar, bunun yayımlanıp yayımlanmayacağına da gazetenin yöneticileri karar verir. O yüzden, Baransu’nun hedef alınması doğru değil.
Mehmet Baransu, “Devletin gizli bilgilerini temin etmekten” tutuklandı. İddia edildiği gibi işlenen suçun casuslukla ilgisi yok. “Balyoz”un 1 numaralı sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan, dün telefonda “Bize kumpas kurulduğu bilirkişi raporuyla ortaya çıktı. Bize kumpası kuranlar içinde gazeteciler de var. Baransu’nun da kumpasın parçası olduğu ortada. Onları el üstünde tutan paralel yapının hakim ve savcılarıydı. Şimdi o savcı ve hakimler de kendi paçalarını kurtarmanın telaşı içinde” diyordu.
Bir hesaplaşma dönemine girildi. Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş’tan yolsuzluk soruşturmasını kapatmasını istediği tutanağa yansıyan müsteşar Kenan İpek’in, Adalet Bakanı olduğu ülkede adaleti her halde daha çook ararız...