Türkiye’mizin iç siyaset sorunlarının ağırlığını ve önceliğini terör olayları almıştır. Hükümet kurma çalışmalarının iktidarın istediği “erken seçim”i gerçekleştirmek amaçlı özel yöntemlerle yürütüldüğü sırada artık katlanılması olanaksız duruma gelen terör saldırıları nedeniyle içte ve dışta etkin önlemlere zorunluluk duyulmuştur. Ama nelerden sonra..
Işid adlı vahşi örgüte yardımları, özellikle MİT tırlarıyla, tartışılan iktidarın silâhların kendine çevrilmesiyle karşı saldırı başlatması kaçınılmaz olmuştur. Işid’in dünya üzerinde yürüttüğü amansız, acımasız, hiçbir inançla bağdaşmayan kıyımları güney sınırlarımızda aldığı yerlerle bize yönelik eylemlere dönüşmüştür.
HDP’lilerin çekinmeden ve sıkılmadan “Sayın” dedikleri terörist başının, eylemlerin düzenleyicisi rolü gözardı edilerek, sözde savunma hakkı adına, onun için kurallara karşı çıkan partililerle kimi avukatların tutumu ülkemiz adına büyük bir şanssızlıktır.
HDP’li milletvekilinin destek içerikli “PKK istese sizi tükürüğüyle boğar” diye bitirdiği konuşmasındaki PKK övgüsü ve devlete yönelik tehdidi, durumun kötülüğünü gösteren yeni bir belirtidir. İktidarın “çözüm”de direnmesinin amacı, geçici durumları lehine çevirerek seçimlerde oy toplamak olduğu söylenmektedir. Gerçekten çözümden amaç nedir? Neyi çözeceklerdir? Nasıl çözeceklerdir? Hiçbir ayrıntı ve açıklama olmadan, yuvarlak ve genel sözlerle durum geçiştirilmekte, temiz kürt kökenli yurttaşlara umut verilmekte, düzelmez (iflâh etmez) kürtçülere de ödünlerle şımarma fırsatı sağlanmaktadır. Koalisyon oyalaması da erken seçim içindir. Dinci tesettürcü, Osmanlı’cı, sözde demokrat AKP, yeni hükümet için bakalım tek başına ya da MHP ile hangi senaryoyu gerçekleştirecek?
GERÇEK
Alçakça saldırılarla asker-polis ve sivil yurttaş öldüren sapkın PKK, içimizdeki yandaşları ile sözcüleri ne istemektedir? ATATÜRK’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” özdeyişindeki gerçeği anlama özürlüler, devletin tekliğine, ulusun birliğine ve ülkenin tümlüğüne bağlılık bilinci olmayanlardır. Kürtçülerin amacı Anayasa’daki ulusu bölmek, kendi soylarının adını da yazdırıp devletin paydaşı görünmek, daha ötesinde ayrı devlet kurmaya yönelik evreleri gerçekleştirmektir. Özerklik, federasyon, bağımsızlık gibi. Hiçbirinin terörü lânetlediği, PKK’yı eleştirdiği, eylemlerine karşı çıktığı duyulmuş, görülmüş müdür? Son günlerde artan PKK eylemlerine karşı önlemlere karşı çıkışları amaçlarının bir kanıtıdır. “Ateşkes”i bile tek yanlı istiyorlar, devleti durdurmak, rahat etmek için.
Kürt soylularla başka soydan olan, her yönden eşit oldukları Anayasa’da açıkça yazılı yurttaşlar arasında ne ayrım var? Partileri var, milletvekili oluyorlar, yasalar katında herkes eşit olduğu gibi bankacılık, inşaat, otelcilik, taşımacılık alanlarında önemli yerleri olanlar, varlıklılar içinde kürt kökenlilerin ağırlığı var, önceliği var. Ne istediler de olamadılar. Siyasal basamakların en üstlerinde görev aldılar. Partilere genel başkan, TBMM Başkanı, bakan, hattâ devlet başkanı oldular. Asker, sivil her alanda çalışıyorlar. Siyasal çalışmaları bırakıp terör dayatmaları, baskıları ve gözdağlarıyla, ülke düşmanı yabancıların desteğiyle eylemlere girişmek ya da bu tür sakıncaları desteklemek kimseye yarar sağlamaz. İktidar karşıtı olmak başka, Türkiye karşıtı olmak başkadır. Onların çoğunun edinimleri bizim çoğumuzda yok. Yine de bir ayrım düşünmüyor, istemiyor, uygulamıyoruz. Bizden neleri eksik? Onlardan esirgenen nedir? Soy kökenleri ayrı öbür yurttaşlarımızdan ne ayrılıkları var?
Almak istedikleri sonuç için silâhlı uğraşa girenlerin hukuksal korumaları söz konusu olamaz. Türkiye’yi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk Ulusu’nu mu çözecekler? Güçleri yeter mi? Ne alıp ne verilerek çözüm olacak? Olabilir mi?
Kimilerinin de genelde barış getirecek umudu ve sanısıyla “Çözüm süreci” beklentilerinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkmıştır. İlkeler üzerinde pazarlık yapılamaz. Çözümlenecek nice sorun dururken yapay “kürt sorunu”nu kürtçüler, yandaşları ve destekçileri (yerli-yabancı) çıkardılar. Geçmiş tartışılırsa söyleyecek çok şey buluruz. Kanımızca, gerçekte “kürt sorunu” değil “kürtçülük sorunu” vardır.