İçtiği sigaradan son bir nefes daha içine çekip; ‘meredi bırakamıyorum’ diyerek sertçe yere atan ve ayağıyla da üstüne basıp, kızgınca ezen kişiyi gören bir Allah dostu:
-Sana, öyle ya da böyle hizmet veren bir şeye bu şekilde davranmamalısın. Nankörlük yapıyorsun, ona nazik davran; diye öğüt verir.
Cânı-cânânı bırakın bir yana, eşyayla kurulacak ilişkide ve hatta en kötü hadisede bile vefayı eksene koyabilmek... Böyle anlamışlar dini-diyaneti bizim Anadolu erenleri.
Varlığa, var olan her şeye ve kurduğu her ilişkiye sadakatle bağlanan bir insandan daha asil kim olabilir?
Büyük şair Fuzuli, ‘vefâ’yı “insan ahlakının en soylu temellerinden biri“ olarak görür. “Sözünde durma“, “sevgisinde sadık ve sebatlı olma“ manalarına gelen “vefa“, insanı ve insanlığı ayakta tutar. Buna insanın özüne sadakat da diyebilirsiniz.

BİRE VEFA BİNE VEFADIR

Bir şeyi eksiksiz ve mükemmel olarak yerine getirmek anlamına gelen “ifa“ ile “vefa“ aynı kökten... Bu durumda vefa, en iyi davranışa da talip.
Yekdiğerimize duyulan vefa duygusu ve beraberinde oluşan sorumluluk büyür, genişler, içinde bulunduğumuz topluma-insanlığa yansır. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız“ hadisi, bir anlamda bu sürekliliğin adıdır.
Vefa, yekdiğerimizle sınırlı değildir. Hayatın devamlılığı olarak addedebileceğimiz, bizi ören-kuşatan ne varsa, toprağa, suya, ağaca, kuşa, ota, böceğe vb. tüm yaratılmışa karşı sorumluyuz. Esasen bu sorumluluk bir zorunluluktur.
Zira tabiata gerekli hassasiyet gösterilmediğinde, doğa ya bozulmaya başlar, ya da kayboluşa geçer. Bu bozuluş veya yok oluş, bir türlü geri döner; yediği, içtiği, yaşadığı her şeyi etkileyerek, kendisine yapılan tahrifatın ve vefasızlığın bedelini insana ödetir.
Dolayısıyla vefa, bağlanmayı beraberinde getirdiği gibi, korumayı da gerektirir.

VATANA VEFA

Yaşadığımız topraklara aidiyet de, yine “vefa” düzleminde konuşulması gereken hususlardan. “Önemli olan yaşamak değil, iyi yaşamaktır“ diyen Sokrates’in, insanlığa, yüzyıllar öncesinden verdiği dersi anımsayalım:
Sokrates, ölüme mahkûm edilir. Arkadaşı Kriton, Sokrates’in yattığı hücreye gelir, ona kendisini kaçırmak istediklerini söyler. Gerekli hazırlıklar yapılmıştır. Kriton, servetini dahi harcamaya hazırdır, yeter ki kabul etsin. Onurlu ve cesur duruşundan asla taviz vermeyen Sokrates, bu teklifi reddeder.
Atinalı olmaktan gurur duyan Sokrates, şehrine yürekten bağlı bir vatanseverdir. Devlet ve hukuk işleyişindeki yanlışlıkları da eleştirir eleştirmesine; fakat kendisini kaçırmak isteyen arkadaşına, Kriton diyalogunda şunları söyler. Mealen:
“Ben bu topraklarda dünyaya geldim. Bu kanunların hüküm sürdüğü toplumda yaşadım. Bu kanunlardan istifade ettim. Bu kanunlarla kendimi savundum. İlk defa bu mevzuat aleyhime işledi. Bu benim aleyhime işledi diye bu yaşta kaçarsam, gittiğim yerde insanlar bana itibar eder mi?”

MİLLETE BORCU OLANLAR, SİZ DUYUN

TBMM’deki vekillere, en başta da on dört yıldır iktidarda bulunanlara, Sokrates’in mantığı üzerinden sorulacak ne çok soru var aslında!
Bu devletin toprağından, imkânlarından, gelirinden istifade edenlerin, bu devlete borcu yok mu? Mevcut kanunlarla belediye başkanı, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olanlar, yeri geldiğinde bu kanunların dışına rahatça çıkarken, bu yasalarla orada olduklarının bilincindeler mi?
Elbette yasaları değiştirmek, daha iyilerini çıkarmak için çalışmak gerekir.
Fakat değişinceye kadar kendilerini bu makamlara getiren yasaları çiğneyip geçmek, vefasızlık örneği değil de nedir?
Hakeza, hangi partide olursa olsun; bu milletin oylarıyla seçilip, bu milletin meclisinin çatısı altında yer alıp, maaş alıp; milletin sözcülüğünü yapmayanlar “ahde vefa” ya ihanet edenlerdir.
UNUTULMASIN; devlet, millet, bayrak dediğimizde, mayadır vefa.
Faydalandıkları kazanımları bertaraf etmeye çalışanlara tarihin tokadı ağır olur.
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı“ dedirtir, vatanın her karış sathı...
Vefaya çağırır üstünde gezenleri, bedel ödenmiştir çünkü.
Bu memlekette doğup, her türlü nimetlerinden faydalanıp ve fakat milli birliğimize, bütünlüğümüze, dirliğimize ihanet edenleri de bu millet affetmeyecektir.
VEFASIZLARın, er-geç BEDEL ÖDEYECEKLERinden kimse kuşku duymasın.
Nitekim:
“...sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma; çünkü şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.“ (Kasas/77)