ŞAŞIRDIM

Sonunda AKP’nin “nasıl bir başkanlık istediğini” anladık.
Talepler ortadaydı, pek çok ayrıntıyı da öğrenmiştik aslında ama nihayet önümüze derli toplu bir metin çıktı.
MHP’nin desteklediği bu yeni sistem Cumhurbaşkanı seçilecek kişiye “olağanüstü” yetkiler verdiği gibi yine “olağanüstü” bir koruma sağlıyor.
Bu koruma sadece cumhurbaşkanı için değil Cumhurbaşkanı yardımcıları ve tüm bakanları da kapsıyor.
Teklif Meclis Genel Kurulu’na geldiğinde tartışmaları izleyeceğiz. CHP’nin tavrı ortada, esas olarak “Başkanlık sistemine” karşılar, güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyorlar. HDP’nin tavrı belirsiz. İktidarla bir tür pazarlık yapıp yapmadıkları henüz bilinmiyor. HDP de esas itibarıyla Erdoğan’ın “tek adam” olacağı böyle bir sisteme karşı, sonucu tartışmalarda ve oylamada göreceğiz.
MHP’yi ise gerçekten çok merak ediyorum. Erdoğan’ı “tek adam” yapmak için bunca çırpındıktan sonra kendi partileri için nasıl oy isteyecekler, çok ciddi bir merak konusu.
Hepsi çok uzun olan 20 maddelik anayasa değişikliği paketinde en ilgimi çeken cümle 12’nci maddede geçiyor.
Defalarca okudum, açık söyleyeyim anlamakta çok zorlandım. “Doğru mu okuyorum?” diye tekrar tekrar baktım. Sona da yorumlamaya çalıştım ama bu yorumun doğru olup olmadığı konusunda hala netleşmiş bir fikrim yok.
12’nci maddedeki bir cümle aynen şöyle; “Cumhurbaşkanı ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir daha aday olur.”
Sonra da şu cümle geliyor; “Bu şekilde seçilen Meclis ve Cumhurbaşkanının da görev süreleri beş yıldır.”
Ne demek bu?
Diyelim ki seçimlere bir yıl var. Meclis erken seçim kararı alıyor. Demek ki o sırada Cumhurbaşkanı olan kişi ikinci dönemindeyse yeniden aday olabiliyor ve yapılacak erken seçimi kazanması halinde 5 yıllık bir süre daha kazanıyor.
Maddede aynı durumun tekrarlanması halinde ne yapılacağı konusunda bir bilgi yok. Yani aynı şey 4 yıl sonra tekrarlanırsa aynı cumhurbaşkanı yeniden aday olabilecek.
“Böyle bir şey olmaz, aynı adam hep mi seçilecek?” diyebilirsiniz ama bu maddeye göre teknik olarak bu mümkün.
Yani; bütün bu değişiklikler, yaşanılan gerginlikler sadece bir kişinin “tek adam” olması için yapıldığına göre Erdoğan’ın ömrünün sonuna kadar veya “tamam artık” diyene kadar cumhurbaşkanı olarak kalması hesaplanmış.
Konuyu güvendiğim birkaç anayasa uzmanına sordum. Açıkçası işin içinden çıkamadılar. “Bunun böyle olmaması gerek” ya da “Böyle yorumlamak ne kadar doğru olabilir” demekten başka çareleri olmadığını gördüm.
AKP’liler nasıl olsa cevap vermeyecektir, o halde buradan Erdoğan’ı “tek adam” yapmak isteyen MHP’lilere “Bu maddeyi nasıl yorumluyorsunuz?” diye sormak istiyorum.
“Her konuda mutabık” kaldıklarına göre herhalde bu maddenin ne anlama geldiğini biliyorlardır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Yayın yasağı sadece “ölü sayısını” kapsıyor


Her terör eyleminden sonra olduğu gibi Dolmabahçe’deki iki patlamadan sonra da yıldırım hızıyla “yayın yasağı” geldi.
Ancak yayın yasağının kapsamını anlamak mümkün değil.
Çünkü eğer yayın yasağı konuyorsa o konuda artık hiçbir haber ve görüntü yayınlanamayacağı gibi her türlü bilgi verilmesi ve yorum da yapılmaması gerek.
Oysa diğer terör olaylarında olduğu gibi Dolmabahçe teröründen sonra da televizyonlar canlı yayınlara ve görüntü vermeye devam ettiler. Onlarca kişi canlı yayınlara bağlanarak olayla ilgili bilgi verdiler, yorumlarını yaptılar.
Bütün bu yayınlarda “olmayan” tek şey bu terör eyleminde can kaybı olup olmadığı konusundaydı.
Yayın yasağı anladığım kadarıyla “ölü sayısı” konusunda geçerli.
Muhabirler kanlı terör olayında can kayıplarının olduğunu biliyorlar ama söyleyemiyorlar. Buna rağmen arada “can kaybı da olduğu” yönünde cümleler sarfediyorlar.
Ölü sayısı açıklamak ise iktidarın görevi hatta sanki cumhurbaşkanının görevi. Medya organları yayın yasağına sadece iktidar açıklayıncaya kadar ölü sayısını vermeyerek uyuyor.
Bir terör saldırısında kaç kişinin öldüğünü geç açıklamak neyi değiştiriyor anlamak mümkün değil.

Bİ SORALIM BAKALIM

Tarihin en büyük huzur operasyonundan sonra korkunç eylem geldi


Cuma gecesi sadece İstanbul’un değil, eş zamanlı olarak 81 ilin merkezlerinde olağanüstü büyük bir “huzur operasyonu” yapıldı.
Emniyet yetkililerinin “Bugüne kadar yapılmışların en kapsamlısı” dedikleri bu operasyona binlerce polis katıldı, yollarda, eğlence yerlerinde, kalabalık mekanlarda arama tarama ve sorgulama işlemleri yapıldı.
Ertesi gün yaklaşık 24 saat sonra İstanbul’da iki bomba patladı, yine şehit ve yaralılar verdik.
Her terör eyleminden sonra “istihbarat eksikliği mi var?” türü sorulara öfkelenen iktidar yanlılarına sormak isterim; “Evet, bir istihbarat eksikliği olduğu kesin. Bir gece önce tarihin ne büyük operasyonunu yapıyorsunuz ama bir gün sonra patlayan iki bombaya engel olamıyorsunuz. O halde yaptığınız operasyonlar göstermelik olmaktan öte bir anlam taşımıyor demek hakkımız değil mi?”

ANALİZ

MHP’nin siyasi ömrü fiilen bitti


Meclis’e verilen ve Erdoğan’ı “tek adam” yapmayı amaçlayan anayasa değişikliği paketi MHP’nin siyasi ömrünün de fiilen bitmesi anlamına geliyor.
Çünkü MHP’nin hararetle desteklediği yeni anayasa maddelerine göre Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Meclis seçimlerini de AKP’nin kazanmaması mümkün değil.
İki seçim aynı anda yapılacağına göre, Cumhurbaşkanlığı için oyunu Erdoğan’a verecek olanların milletvekili seçimlerinde de oyunu AKP’ye vermemesi düşünülemez.
Herhalde aklı başında hiç kimse “Cumhurbaşkanı Erdoğan olsun ama Meclis’te başka partiler daha güçlü olsun” diye düşünmez.
Ki zaten Erdoğan aynı zamanda AKP’nin de başkanı olacağına göre seçmenler iki sandıkta da oyunu aynı yönde kullanacaktır.
Bu durumda Erdoğan’ın kazanması halinde AKP hep tek başına iktidar olacağı ve asla bir koalisyon olanağı doğmayacağına göre MHP’nin iktidara gelme olasılığı hiç olmayacaktır.
MHP yönetimi zaten “tek adamlıkta” Erdoğan’ı tercih ettiğine göre seçmenleri de doğal olarak bu yönde hareket edecek ve milletvekili seçimlerinde de oylarını AKP lehine kullanacaklardır.
Zaten MHP yönetimi de geçici maddelere seçim tarihi olarak 3 Kasım 2019’un konmasını kabul ederek 3 Kasım 2002’de baraj altında kalmalarının bir daha tekrarlanmasına rıza göstermiş oldular.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

MHP Erdoğan’ı tek adamlığa taşımakla ne kazanacak?


Kimsenin aklı almıyor ve şu soruyu soruyor; “MHP hangi amaçla Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmak için bu kadar çabalıyor?”
Yaratılan fiili durumun bir anayasa suçu olduğunu söyleyen MHP’nin bu duruma karşı çıkmak yerine “Madem öyle bu anayasal suçu anayasal hale getirelim” demesinin sırrı çözülemiyor.
Bu sır çözülemiyor ama siyasetle ilgilenenler ister istemez “MHP bu işten mutlaka karlı çıkacak pazarlıklar yapmıştır” demekten kendilerini alamıyorlar.
Milletin ağzını dikemeyeceğinize göre çeşitli dedikodular da yayılıyor ister istemez. Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı, Erdoğan’ın kuracağı her hükümete en az beş MHP’liyi alacağı en yüksek sesle dillendirilen dedikodular arasında.
MHP sözcüleri ise klasik “MHP kimseyle pazarlık yapmaz, bunları söyleyenler ahlak ve namustan yoksun kimselerdir. MHP her türlü kirli işlerin dışındadır. Bize pazarlık yaptığımız ve bazı avantajlar sağladığımızı söyleyenler şerefsizdir, iftiracıdır” açıklamalarını yapıyor bunlara karşı.
Ne diyeyim, Halep ordaysa arşın burada. Sayılı günler gelip geçecek. Eğer referanduma gidilebilir ve sonuçta Erdoğan “tek adam” olursa MHP ile bir pazarlık yapılıp yapılmadığı da ortaya çıkacak.
Az kaldı. Bu konuda bir şey söylemek artık anlamsız.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Ulaştırma Bakanı hatayı gördü


Avrasya Tüneli’ne “yeni bir isim bulmak” için açılan ankette Atatürk’le Abdülhamit’in yarıştırılmaya kalkışılmasına tepkimi göstermiştim. Bu yazıdan sonra birçok medya organında benzer tepkiler yayınlandı.
Sonunda bizzat Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan da iyi niyetle başladıkları anketin amacını aştığını açıkladı.
Gerçi bakanın “iyi niyet” savunmasına katılmıyorum ama yapılanın bir hata olduğunu açıklıkla dile getirmesi olumludur.
Bu durumda bakanlığın bu ankete derhal son vermesi de gerekir. Ayrıca bu tünelin ne olduğunu en iyi anlatan ismin de “Avrasya Tüneli” olduğu açıktır. Bu kadar güzel bir isim varken yenisini aramak da lüzumsuz bir çabadır. İsim konmuş zaten, ne arıyorsunuz?

BUNU YAZMAK GEREK

Her olayı kendimize göre yorumlarsak terörle mücadele edemeyiz


Dolmabahçe patlamasından hemen sonra iktidar yandaşları tek bir yerden emir almışlar gibi patlamaları “Cumhurbaşkanlığı teklifinin verildiği güne” bağladı.
Açık biçimde “Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını önlemek isteyenler harekete geçti” dediler. Bazıları iyice uçarak “Başkanlık sistemine kan dökülmeden geçilmez diyenlerin işi” diyerek CHP’yi bile işaret etti.
Kimileri patlamayı “Gezi olaylarına” bağlamaya kalktı.
Sosyal medyada “yılmayacağız, hadlerini bildireceğiz, hepsinin cezasını vereceğiz, bundan sonra dikkat edin karşı çıkan herkesin tepesine binilecek” kampanyaları açıldı.
Her terör olayını bu iktidarı yıkmaya yönelik iç ve dış güçlerin oyunu olarak nitelersek ve hep “kendi görüşümüze göre” değerlendirip popülist söylemlerde bulunursak terörle asla mücadele edemeyiz.
Aslına bakarsanız terörün asıl hedefi de burada ortaya çıkıyor. Her terör olayı ülkede birlik ve beraberliği sağlayacağına, özellikle iktidara baskısını artırmaya yönelik yeni bir güç verdiği gibi toplumda ayrışma, kargaşa ve düşmanlığa neden oluyor.
İktidar artık terör olaylarının kendilerine mi rakiplerine mi yaradığına bakmadan güvenliği sağlamak ve terörün üzerine gerçek anlamda gitmek zorundadır.