KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Milli Eğitim Bakanı’nın açılışına gittiği okula bir bakar mısınız?

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz önceki gün bir okulun açılışına katıldı.
Bakan törenden sonra gazetecilerin “KPSS sınavlarından sona yapılan mülakatlarda (Reis deyince aklınıza ne geliyor?” şeklinde sorular sorulduğuna dikkat çekmeleri üzerine şöyle konuştu;
“Böyle bir soru bizim soru havuzumuzda yok. Diyelim ki bir tanesi sordu: Reis hakkında ne düşünüyorsun? diye. Bu mülakatı haksız yere mi düşürür ? Kişi onun hakkında ne düşündüğünü söyler, sever sevmez, beğenir beğenmez. Turgut Reis der, Piri Reis der veya başka bir reis der, onun hakkında da fikrini söylesin bunun ne zararı var?”
Tabii “Temel Reis” de gelir akla, kimi mafya liderlerinin lakabı olan “reis” de gelir.
Ama herkes biliyor ki Reis denince şu sıralar akla gelen ilk işi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bakana göre böyle bir sorunun sorulması “gayet” normal.
Merakım bu soruya “Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor aklıma ilk olarak” diyenlere veya demeyenlere ne yapılacağıdır.
Bu iktidar belli ki çiviyi iyice yerinden çıkardı. Artık biç bir şey umurlarında değil.
Şimdi, bakanın bu tuhaf savunmasını bir kenara bırakalım.
Bir de bakanın açılışına katıldığı okula bir bakalım.
Hesapta burası “temel eğitim veren” bir ilkokul.
Ama daha kapısından girerken bir ilkokula değil de bir din okuluna girdiğinizi sanıyorsunuz.
Bakanın açıklama yaptığı yerin hemen arkasında “Rabbim ilmimi artır” sloganı göze çarpıyor.
Temel eğitim veren bir okulun giriş kapısında böyle bir slogan olabilir mi?
Yine okulun duvarında Abdürrahim Karakoç’un “Hak yol İslam” şiiri asılmış. Haydi “şiirdir olur” deseniz bile altına “Türk’ün anayasasına hak yol İslam yazacağız” diye bir de not eklemişler.
Miniklere anayasa siyaseti yapıyorlar.
Kimi aklı evveller “Allahın kullarına ilmini artır” demesinden niye rahatsız oluyorsun türü saçma sapan sorular sorularla saldıracağını biliyorum.
Aldırmam bunlara.
Dinci kesimin ilim dediği bildiğimiz pozitif bilimler değil.
Onların ilimden, bilimden anladığı tek şey din eğitimidir.
Elbette isten herkes dini bilgileri öğrenme ve bu konuda ciddi eğitim almakta özgürdür ama temel eğitimin alanına siz dini karıştırır ve ilim adı altında dini yaşam biçimlerini aşılamaya kalkarsanız bu olmaz.
Okulun sahip ve yöneticilerine ve öğretmenlerine baktım. Neredeyse tamamı türbanlı.
Muhtemelen bir tarikatın ya da cemaatin hakim olduğu bir okul.
Demokratik laik bir ülkede bu tür bir okul olması mümkün olamaz, üstüne üstlük Milli Eğitim Bakanı’nın da böyle bir okulun açılışına gitmesi hiç olmaz.
Bu iktidar, cumhuriyetin devrim ve ilkelerini, laikliği erozyona uğratmak için yıllarca çaba harcadı bu uğurda sırf “alınları secdeye değiyor” diye bir cemaate teslim oldu ve ülkeyi “dinci faşist” bir darbe aşamasına kadar getirdi.
Şimdi anlaşılan temel zihniyette hiçbir değişiklik olmadığı için, bu kez yine aynı amaçla başka dinci grupların palazlandırılmasına destek oluyorlar.
“Dindar-kindar” nesil yetiştirmek için ellerinden geleni yapanlar, bir gün gelecek bu yaptıklarından ötürü de pişmanlık duyacaklar e o zaman yine “kandırıldık Allah affetsin” demeye başlayacaklardır.
Hiç kuşkunuz olmasın.
Çünkü bu zihniyet böyledir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Balyoz’da “karar bozma” intikam kokuyor

Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasından sonra büyük bir FETÖ operasyonu başlamış ve Ergenekon Balyoz davaları “kumpas” olduğu gerekçesiyle bu davaya bağlanmışken, Balyoz davasında beraat eden 7 kişi hakkındaki kararın Yargıtay tarafından bozulması bana hiç de iyi niyetli gibi gelmedi.
7 kişi hakkındaki beraat kararının bozulması ve yeniden yargılanma yolunun açılması bana biraz “intikam” kokuyor gibi geldi.
Beraat kararı bozulan askerlerin iktidara yönelik muhalif tutumlarına baktığımızda ise “Hiç olmazsa bunlarla iyice hesaplaşalım” denildiği hissi ağırlık kazanıyor.
Ayrıca tam bu sırada Balyoz’u yeniden gündeme getirmek ve bazı sanıkların “aslında suçlu oldukları halde beraat ettiklerini” ileri sürmek cemaat operasyonuna da sekte vurabilir.
Çünkü bir yandan “Balyoz kumpastı” diye cemaatin üzerine giderken diğer taraftan adeta kumpası inkar eden bir karar almak başka türlü nasıl izah edilebilir.
Bunun ötesinde, cemaatin dinci faşist darbe girişiminin şokunu üzerinden atmaya çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri de bu yeni durumdan rahatsızlık duyacaktır.
Pek çok askerin “Zaten cemaatin verdiği hasar nedeniyle tamamen yerle bir olduk, şimdi bunun üstüne bir de eski günlere tekrar mı döneceğiz” duyusuna kapılması şaşırtıcı olmaz.

ŞAŞIRDIM

Devlet Bahçeli kendi partisinden bile bu kadar övgü almıyor

Bundan sonrasında ne olacağını kestiremediğim bir parti haline geldi MHP.
Yapılacak ilk seçimlerde barajın altında mı kalır yoksa “sıçrama” mı yapar inanın hiçbir tahminde bulunamıyorum.
Ancak kendi partililerinden bile almadığı övgüyü iktidar yandaşlarından alması bu partinin sonunun pek iyi olmadığı yönünde bir duygu oluşturuyor bende.
İnanmayan açsın yandaş gazetelerdeki köşe yazılarına baksın.
Her gün en az birkaç yandaş yazar lafı ne yapıp ne edip mutlaka Bahçeli’ye getiriyor ve O’nun ne kadar sorumlu, ne kadar, vatansever, ne kadar devletine bağlı biri olduğunu anlatıyor.
Hani zannedersiniz bu yandaşlar ilk seçimde oylarını MHP’ye verecekler.
Bu övgülerin seçimdeki karşılığı ne olur acaba?
Bu yandaşların yazılarını okuyan bazı AKP’liler mi oylarını MHP’ye yöneltir yoksa MHP’liler mi “Bizden daha milliyetçi oldular, artık biz de AKP’ye oy verelim” derler?
Merakla bekliyorum.

FIKRA GİBİ

Korumalardan silahlarını çalanlar “terör amaçlı” değillermiş

Artık hergün “güler misin, ağlar mısın, yoksa falakaya mı yatırırsın” türü haberlerle karşılaşıyoruz.
Dün sizlere Sümeyye Erdoğan’ın korumalarının araçta bıraktıkları silahları çaldırdığını yazmıştım.
Yandaş bir gazetenin manşetindeki bu habere dün Emniyet’ten düzeltme geldi.
Tam fıkralık açıklama. Emniyet diyor ki “Silahları çalanlar terörist amaçlı değillerdi. Bu silahlar bir suikastte kullanılmak için çalınmadı.”
Ne yapalım yani?
Terör olayında kullanılmak için çalınsa ne fark edecekti ki?
Önemli olan silahların çalınması.
Korumaların her biri çok etkili olan makineli tüfekleri araçta bırakıp gitmesi.
Yoksa terörde kullanılsa ne olur kullanılmasa ne olur?
Her tarafta terör alarmı varken, Cumhurbaşkanı ve ailesi ilgili onca suikast tehdidi alırken, o polisler silahları araçta bırakıp nasıl gidiyor, siz asıl onun hesabını verin önce.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

“Yerli malı yurdun malı” sözüne “çağı anlamıyorsunuz” diyenler millici kesildi

Çocukluğumuzda “Yerli Mallar Haftası” vardı. O hafta herkes evinden “yerli mallar” getirirdi.
Bunlar genellikle fındık, fıstık, kuru üzüm gibi yiyecek maddeleri olurdu.
Sonra bizim ilkokul yıllarımız bitti. Yıllar sonra öğrendim ki Yerli Mallar Haftası kaldırılmış.
Meğer kapitalist/liberal anlayış gereği artık Yerli Mallar Haftası gibi etkinlikler “ilkellik, gerilik, çağı anlayamamak” olarak değerlendiriliyormuş.
Tabii her şeyimiz yabancı olunca fındık fıstıkla yerli mallar kutlanamıyordu.
Ama gelin görün ki, devir değişti, ülkenin başına çöreklenen zihniyet yerli olmayı, milliyetçiliği ayaklar altına aldığını “iftiharla” söylerken, işler biraz karışınca bir anda milliliğe dümen kırıverdi.
Eh iktidarın başı “milli/yerli” derse çareleri var mı?
Hepsi bir anda “yerli/milli” oluverdi.
Nedir diye sorduğunuzda cevap yok.
Sadece “eskiler yerli ve milli değillerdi. Dışarıdan gelen emirleri uyguluyorlardı, şimdi emri biz veriyoruz” diyorlar.
Yakında bunlar avuçlarında fındık fıstıkla dolaşmaya başlarsa hiç şaşırmam.

YENİ ÖĞRENDİM

Sarayda yapılan gizli anketlerde AKP yüzde 55’i görmüş CHP’de artış varmış

Kendi kendime soruyordum “Aklına esen her anda seçim anketi yapan şirketler şimdi neden hiç yapmıyorlar?” diye.
Meğer yapıyorlarmış.
Ama sadece saraya sunuyorlarmış sonuçları.
Saray da şirketlere “bunların asla açıklanmaması” talimatı vermiş.
Nedeni anlamadım, bilemiyorum. Çünkü saraya sunulan anketlerde AKP’nin oylarında ciddi artış gözüküyor.
Cumhurbaşkanı’nın önündeki iki ayrı ankette de AKP yüzde 55’e dayanmış.
MHP ile HDP’nin durumunu öğrenemedim ama CHP’nin oylarında da artış olduğu belirtiliyormuş.
CHP’nin “mağdur” edildiğine inanan bir kesimden oy aldığı vurgulanıyormuş.

BUNU YAZMAK GEREK

Bu nasıl Anayasa Mahkemesi Başkanı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan Anayasa Mahkemesi yemin töreninde “OHAL Anayasaya uygundur” demiş.
Tebrikler.
Hiç bilmediğimiz bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşmış.
Çok istifade ettik.
Biz de zannediyorduk ki OHAL’in anayasa ile hiç ilgisi yok, hükümet bir yerinden uydurdu.
Bu konuşma Türkiye’de yüksek mahkemenin iktidara nasıl teslim olduğunun kanıtıdır.
Elbette OHAL Anayasa’ya uygundur.
Anayasa OHAL’le ilgili uygulamanın nasıl yapılacağını açıkça anlatmıştır.
Bırakın hukuk bilgisini, Türkiye ilgili sorunlara az buçuk kafa yoranlar bile OHAL’in bir anayasal uygulama olduğunu bilir.
Peki, bu kişi neden böyle konuşmak zorunda hissediyor kendisini?
Çünkü CHP, OHAL kapsamında çıkarılan bazı Kanun Hükmündeki Kararname’lerin anayasaya aykırı olduğun iddia ederek Yüce Mahkeme’ye başvurdu.
Anayasa Mahkemesi Başkanı ise karşısında dinleyici olarak Cumhurbaşkanı’nı görünce ihsası rey’de bulunarak, yani önceden nasıl oy kullanacağını beyan ederek göze girmeye çalışıyor anlaşılan.
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın şunu bilmemesi mümkün değil; OHAL elbette Anayasaya aykırı değildir. Ama OHAL bahanesi ile haksız ve hukuksuz uygulamalar yapmaya kalkmak, OHAL’i istismar ederek daha sonra kanunlaşması mümkün olmayan kararlar almak anayasaya aykırıdır.