MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Suriye’de IŞİD’ten temizlediğimiz alanları kime teslim edeceğiz?

Askerimiz Suriye’de.
Genelkurmay her gün “Fırat Kalkanı operasyonunun bilmemkaçıncı günü” başlıklı açıklama bildirileri yayınlıyor.
Desteğimizdeki Cihatçıların her gün “şehitler!” verdiğini öğrenirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem kayıpsız hem de kahramanca ilerlediklerine tanık oluyoruz ve gurur duyuyoruz.
Ama bunun bir sonu gelecek elbette.
Türk Silahlı Kuvvetleri IŞİD’i bölgeden çıkarıp, temiz ve güvenli bir bölge kuracak, bu çok belli. Konu; ondan sonra ne olacağı.
İşte bu konuda ne yapılacağı konusunda hiçbir şey bilmiyoruz. IŞİD herkesin ortak düşmanı. Hesapta Esad rejimine karşı savaşıyor ama Suriye’si de, Rusya’sı da, Amerika ve kurduğu koalisyon güçleri de IŞİD’i vuruyor.
Şu anda biz de vurduğumuz için sorun yok.
Ancak sonunda IŞİD bölgeden çıkacak ve biz kendisine Özgür Suriye Ordusu denilen Cihatçı gruplarla bölgede kalacağız.
Türkiye’nin Suriye’ye müdahale ederken öne sürdüğü koşulların başında şu var; “PYD bölgede konuşlanmayacak, bir Kürt koridoru oluşmayacak.”
Onu sağladık diyelim.
Ya sonra?
Bölgede sadece Cihatçı gruplar kaldığında karşımıza asıl çıkacak güç Suriye Devleti, yani Esad ve destekçisi Rusya-İran olmayacak mı?
Bölgeyi IŞİD’den temizledikten sonra Özgür Suriye Ordusu’na “Tamam bundan sonrası senin işin” diyerek bırakıp çıkacak mıyız yoksa bu Cihatçılara, bu kez Esad’a karşı desteğimiz sürecek mi?
IŞİD temizlendikten sonra bu kez Cihatçıları korumak ve Suriye’de egemenliği ellerine geçirmelerini sağlamak için Suriye’ye karşı gerçek bir savaşa mı gireceğiz?
Dikkat edin Suriye’deki operasyonlar sürerken bu konular hiç konuşulmuyor.
Oysa bunları konuşacağımız günler çok uzak değil. Eninde sonunda Türkiye böyle bir ikilemle karşı karşıya kalacaktır. Kimse, hele iktidar “Şimdi sırası değil o gün gelsin bakarız” diyemez.
Genelkurmay “Ne yapacağımıza o zaman karar veririz” diye düşünemez.
Şimdiden söylemek belki biraz moral bozucu olacak ama Türkiye’nin başı IŞİD temizlendikten sonra derde girecektir.
Bugün IŞİD’e karşı yapılan harekatta sıfır kayıpla ilerleyebiliriz, ancak Suriye ve hatta Rusya ile yaşamak zorunda kalacağımız bir sıcak çatışmanın sonuçlarının Türk kamuoyunda derin bir travma yaratma olasılığı çok yüksektir.
İktidar her zamanki gibi günü kurtararak ve sürekli kahramanlık destanları yazdığını düşünerek aslında ne yapacağı bilemeden Suriye politikası oluşturmaya çalışıyor.
İktidar Suriye’deki müdahale konusunda kısa ve orta vadeli ne düşündüğünü açıklamazsa şu anda arkasındaki “asla tükenmez” sandığı halk desteğini bir anda yitiriverir.
Sonra bir bakmışsınız herkese “hain” damgası yapıştıranlar kendileri hain durumuna düşmüş olur.

FIKRA GİBİ

Allah’ım; sen bunlara akıl fikir ihsan eyle

Önder Aytaç’ın yıldızı Ergenekon davaları sırasında parlamıştı.
Bütün melanetin merkezi olarak kurulan Taraf Gazetesi’nde şimdi kendisi gibi Amerika’da kaçak yaşayan Emre Uslu ile aynı köşeyi paylaşıyordu.
O da bir ayrı gariplikti. Türkiye’de ilk kez bir köşe yazısı “iki imzalı” olarak yayınlanıyordu.
Aytaç-Uslu ikilisi Taraf’ta yazarken TV ekranlarından da orduya, aydınlara ve AKP muhaliflerine yönelik karalama, aşağılama, kötüleme kampanyasını yürütüyorlardı.
O yıllarda ekranlarda defalarca karşı karşıya gelmiştik. Öyle bir tepeden bakan, küçümseyen havaları vardı ki, izleyenler hatırlar.
Şimdi ikisi de kaçak.
Amerika’dan sosyal medya üzerinden eski yaptıklarına devam ediyorlar.
İkisinin de attığı twitler engelleniyor, ne yazdıklarını okuyamıyorsunuz artık.
Ama sisteme yurtdışından girerseniz bu twitleri okuyabiliyorsunuz.
ABC internet gazetesi Önder Aytaç’ın attığı bazı twitleri yayınlamıştı dün. Önder Aytaç’ın dinci faşist cemaatin üyelerine moral vermek için neler yazdığını hiçbir yorum yapmadan paylaşmak istiyorum.
Aytaç’ın akılalmaz cümlelerine hiçbir şey diyemiyorum, sadece “Allah’ım sen bunlara akıl fikir ihsan eyle” diyorum. Okuyun Önder Aytaç’ın twitlerini bana hak vereceksiniz;
Silivri’yi anlatayım. Yatsı namazını kılmak için kamet getiriyor arkadaş, cemaatle namaza durulacak, birine geç kıldır diyorlar. O da tam imamete geçerken Silivri’nin duvarları açılıyor. Bütün koğuşlarla namaza duruyorlar. İmamete 2 metre boyunda hiç tanımadıkları gül yüzlü birisi geçiyor.
Fakat namaz bildiğimiz namaz değil, farklı bir namaz kıldırıyor. Selam verince hakkınızı helal edin ama ben önce geldiğim için bizim namaz sizinkinden biraz farklı olduğu için ben böyle kıldırdım namazı diyor. O kişiye siz kimsiniz deyince, ben Yusuf (as) ben her gün buradayım ama Efendimiz as bugün arkadaşlara görünseniz dedi. Bu sebeple sizinle oldum diyor. Bu olayı koğuştakilerin tamamı görüyor.
Duvarların açıldığını herkes görüyor ve hepsi de şoka giriyor. Uzuuun bir sessizlik sonrası ağlamalar oluyor ve başka bir şey de konuşulmuyor zaten.”

BAŞIMDAN GEÇENLER

AKP’li yönetici duyum üzerine programa mesaj atıp “Nereden biliyorsa açıklasın” dedi

Önceki akşam uzun bir aradan sonra ilk kez Habertürk’e konuk olarak davet edildim.
Didem Arslan Yılmaz’ın “Türkiye’nin Nabzı” programında Orhan Bursalı, Sevilay Yılman (Yükselir) ve Süleyman Özışık’la gündemi tartıştık.
Bir ara söz AKP içinde FETÖ’cü olup olmadığına geldi. Süleyman Özışık iki bakan ile 38 AKP milletvekilinin Bylock kullandığının tesbit edildiğini “duyduğunu” söyledi.
Söz bana gelince operasyonun siyasete uzamamasının nedenini daha önce burada da yazdığım gibi “Eğer parti içinde FETÖ’cü çıkarsa bu kapatma nedeni olabilir, ayrıca eğer saray seçim kararı alırsa, tasfiye edileceklerini düşünen FETÖ’cüler Meclis’i tıkayabilir” dedim.
Ardından da “Süleyman Özışık AKP’de 40 FETÖ’cü olduğunu söyledi. Ama 1antv’deki program ortaklarımın 83 rakamını bile telaffuz ettiğini” söyledim.
10 dakika kadar sonra Didem Arslan Yılmaz’a AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’dan bir mesaj geldi.
Turan diyor ki “Can Ataklı nereden biliyormuş AKP içinde FETÖ üyesi olduğunu, açıklasın.”
Güleyim mi bilemedim.
AKP Grup Başkanvekili muhtemelen programı izlemiyordu, belli ki biri aradı ve “Habertürk’te Can Ataklı bize saldırıyor, şuna bir cevap verin” dedi. O da mesaj attı.
Siyasi faaliyet böyle yapılıyor demek ki bizde.

ŞAŞIRDIM

Tahminlerden bile çabuk çıkardılar

Alkollü araç kullanırken ve aşırı hızla makas atarken Bir polisi şehit eden Rüzgar Çetin dün tahliye edildi.
Şehit polisin ailesi AKP’li yönetmen Sinan Çetin’in oğlu ile ilgili şikayetini birkaç gün önce geri çektiğinde “Ölenle ölünmüyor demek yine paranın gücü kazandı” demiştim.
Aynı yazıda “Bu durumda Rüzgar Çetin birkaç gün içinde bile tahliye edilebilir” diye belirtmiştim.
Ama inanın bunu yazarken “Herhalde bu kadarını yapamazlar” diye geçirmiştim içimden.
Yaptılar. Dünkü haberlerde Sinan Çetin’in oğlu için pek çok önemli kişinin devreye girdiği, aileye yüklü bir para verildiği iddiaları vardı.
Elbette kimsenin hapiste kalmasını dilemem. Ama para gücüyle adaletin eğilip bükülmesine de insanın vicdanı elvermiyor.

ŞAŞIRDIM

Özgüvene bakar mısınız, Ohal üç ay uzatılmış

Pazartesi günü bakanlar kurulu toplantısı sarayda yapıldı.
Toplantıdan sonra açıklama yapan hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş Ohal’in üç ay daha uzatılması için karar alındığını söyledi. Yandaş medyanın tamamı haberi “OHAL üç ay uzatıldı” diye haber yaptı Sonuçta öyle olacak tabii de, uzatma kararı bakanlar kurulundan çıkamaz ki. Hükümet Ohal’i uzatmak için Meclis’ten yetki isteyecek. Sonuç şimdiden belli olsa bile haberin başlığı ve içeriği “Ohal uzatıldı” şeklinde olamaz. Ama yandaş kesimde öyle bir özgüven var ki, ne yapmak istiyorlarsa zaten olmuş gibi sunmaktan hiç çekinmiyorlar.

YENİ ÖĞRENDİM

At izinin it izine karışması Erdoğan’ın sevdiği kişi yüzünden olmuş

Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasından sonra başlatılan FETÖ operasyonları sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklenmedik bir çıkış gelmişti.
Japonya’dan dönerken havada gazetecilerle konuşan Erdoğan “Operasyonlarda at izi it izine karışıyor, bu böyle olmaz” demişti.
Erdoğan’ın kastettiği operasyonlarda cemaatçi olmayan bazı kişilerin de gözaltına alınmasıydı.
Erdoğan’ın sözlerinden sonra hem tv ekranlarından hem de bu köşeden “Büyük ihtimalle Erdoğan’ın bir tanıdığı da arada kaynadı, o da öfkelendi” demiştim.
Gerçeği dün öğrendik. Meğer gerçekten Erdoğan’ın sevdiği ve değer verdiği bir kişi FETÖ operasyonlarının kurbanı olmuş.
Milli Görüş çizgisinin önemli isimlerinden Hasan Başpehlivan FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmış.
Durumu Erdoğan öğrenince çok tepki göstermiş ve Başpehlivan alındığı gibi bırakılmış.

DEDİKODU

Efkan Ala AKP’li milletvekillerini gözaltına alacağı için azledilmiş

Efkan Ala’nın nasıl olup da bir anda azledildiği konusu hâlâ bir sır.
Görevden alındığında aldığım duyumları yazmıştım biliyorsunuz.
Ankara kulislerinde “Ala’nın operasyonları kitabına uygun yapmak istediği bu nedenle işi ağırdan aldığı, sarayın da buna çok öfkelendiği” konuşuluyordu. Şimdi yeni bir “dedikoduya” daha tanık oldum. Kulağı kesik bir Ankaralı gazeteci “Evet Ala’nın işi kitabına uydurmaya çalıştığı bilgisi doğru. Ama saray buna öfkelenince Ala bambaşka bir operasyona kalkıştı” dedi.
Sonra da anlatmaya başladı; “Sarayın baskısından bunalan Ala, asıl sorunun siyasette olduğunu da biliyordu. Bu nedenle (madem öyle, ben de işleri çok hızlandırırım) diye düşünerek AKP içindeki cemaatçilerin lisesini çıkardı.”
Ankaralı gazeteci Ala’nın bu hazırlığını Başbakan Binali Yıldırım’ın öğrendiğini söyleyerek şöyle devam etti; “Binali Bey hemen Efkan Ala’yı arıyor. Ancak Ala telefonunun açmıyor. Başbakan bunun üzerine Erdoğan’ı arayıp hazırlığı haber veriyor.”
Bu sözler üzerine “Vay canına” demişim.
Ankaralı gazeteci “Dur hele” dedikten sonra finali yaptı: “Buna çok öfkelenen Erdoğan arıyor bu kez Ala’yı. Tabi Ala telefonu açmak zorunda kalıyor. Erdoğan öfkeyle derhal istifa etmesini istiyor. Bu duruma Efkan Ala’nın yapacak başka bir şeyi kalmıyor.”
Söylediklerin hayretle dinlediğim gazeteci “Dikkat ediyor musun, o günden bu yana Efkan Ala ortadan yok oldu. Hiçbir gazeteci ile konuşmuyor kimse de ona soru sormaya cesaret edemiyor. Adamı yok ettiler” dedi.