Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Suriye’de resmen savaşıyor. Irak’ta gayri resmi savaşıyor. PKK’ya karşı Türkiye içinde ve dışında savaşıyor. Bunların hepsinden daha elim ve vahim olmak üzere, devletin yargısı, polisi ve askeri kadroları “kendi kendiyle” savaşıyor.
Çünkü içlerine sızmış değil “iç içe oldukları” Fetullahçılar, AKP hükümetini devirmek üzere darbeye girişti. Bu savaşlarının nasıl biteceğini de kimse kestiremiyor. Buna rağmen ekonomik hayat devam ediyor. Etmeli de. Zaten hayat demek, ekonomi demektir. Ne var ki, ekonomi pek iyi gitmiyor.

BELİRSİZLİK YAVAŞLAMA GETİRİR

Bu belirsizlik ortamında nasıl gitsin? Önünü göremeyen sürücü, hız keser. Gece kendi evinizde bile, bir odadan diğer odaya hızla giderken ışıklar sönse ilk tepkiniz yavaşlamak olur. Böylesi zamanlarda iş adamları “önünü görmemekten” şikâyet eder.
Buna isterseniz yeteri kadar uzağı görememek diyebilirsiniz. O zaman alınan kararlar da kısa vadeli olur. Halbuki bir firmanın veya bir ülkenin kaderini değiştirecek projelerin (proje okulu değil) hepsi “uzun vadeli” olmaya mecburdur.
Kısa vadede iyi sonuç verecek işler genellikle önemsizdir. İyi sonuçlar da kalıcı olmaz. Çünkü istenmeyen sonucu yaratan “kök neden”e (root cause) kısa sürede ulaşılamaz ve ulaşıldıktan sonra da kısa sürede ortadan kaldırılamaz.

HAYAT BİR J EĞRİSİDİR

Bu “J” eğrisi kavramını belki duydunuz belki de duymadınız. J eğrisi, kötü bir durumdan kalıcı olarak çıkmak için alınacak ciddi her önlem, ilk aşamada durumu mevcuttan da kötüye götürür demektir. Türkçede bu kavramı anlatan en yakın özdeyiş “sular durulmaz, bulanmadan” önermesidir. Yani kısa vadede daha fazla bulanıklığa razı olunmazsa, mevcut bulanıklık sürüp gidiyor.
Şirketlerde veya ülkelerde popülist veya palyatif tedbirlerin, köklü çözümlere tercih edilmesinin esas sebebi budur. Pek tabii burada ameliyatı yapacak yani önlemi alacak ve arkasını getirecek yöneticiye duyulan güven de çok önemlidir.

DOLAR, DOLSA NE OLUR, DOLMASA NE OLUR

Enflasyondaki duraklama hariç, göstergeler parlak değil. İşsizlik artıyor, büyüme düşüyor. Başındaki siyasi gailelerden fırsat buldukça hükümet ekonomiyi canlandırma paketleri açıyor.
İçeriğine bakıyorsunuz hepsi hava cıva. Koskoca Başbakan basın toplantısı yapıp, kredi kartlarında taksit sayısını artırmak gibi çok basit bir düzenlemeyi büyük bir buluş gibi uzun, uzun anlatıyor. Çiftçiye ucuz mazot vermek gibi, suistimale açık, yüz defa alınmış yüz defa vazgeçilmiş bir kararı, hiç kimsenin aklına gelmemiş bir icat gibi sunuyor.
Ön sırada oturanlar da kendisini hayran, hayran dinliyor. Dolar fiyatı artınca endişeye kapılan AKP’nin ağır topları bütünsel bir iktisadi görüşe sahip olmadıkları için “biz kuru tespit etmiyoruz, kuru arz talep belirliyor” diyemiyorlar. Yapmaları gerekenin de, kuru baskılamak değil, kur yükselmesine endeksli ücret ve fiyat artışına izin vermemek olduğunu bilmezden geliyorlar.
Kaldı ki; “kur artsın ki ekonomimiz iç taleple değil, ihracatla canlansın” diyeceklerine, üst akla özenip “dolar, dolsa ne olur, dolmasa ne olur” diye anlamsız bir cümleyle babalanıyorlar.
SON SÖZ: Taşlamakla şeytan ölmez