Sevgili okuyucularım, bir devlet adamının ağzından çıkan sözlerin çelişkilerle, tutarsızlıklarla dolu olması acıdır ve üzücüdür.
Bir devletin belli konularda belli politikaları olur.
Bu durum devletin tepesindeki kişiler için de geçerlidir.
Türkiye’de ise tam tersine tanık oluyoruz. Laf ağızdan belli bir doğrultuda çıkıyor, aradan bir süre geçince 180 derece sapıyor.
Dünya liderimiz, değerli ve muhterem büyüğümüz Recep Tayyip beyefendi, Paris’teki Charlie Hebdo mizah dergisi katliamı sonrasında Fransız yetkililere atıp tutuyor, hatta biraz da dalga geçiyordu:
“Demek ki Fransız istihbarat teşkilatı ülkesindeki vatandaşlarını koruyamıyor. Siz bu insanları (cinayet işleyenleri) niye takip etmediniz? Biz siyasetçiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk bize oylarını verirken benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın diye veriyor...”
Maşallah, Fransa’yı ne de güzel eleştirmiş...
Sonra ise taşı gediğine koyup yine Fransa’ya hitaben en can alıcı soruyu yöneltiyor: “Sizin istihbarat servisiniz çalışmıyor mu?”

* * *

Dünya liderimizin bu sözlerinden sonra Türkiye’de derelerin altından çok sular aktı. Çeşitli yerlerde bombalar patladı. Ankara başta olmak üzere kentlerin göbeğinde yüzlerce insanımız can verdi.
Şimdi biri kalkıp da beyefendiye aynı soruyu sorsa, acaba ne der!
“Yoksa Türkiye’de sizin istihbarat servisiniz çalışmıyor mu?”
Fransa’yı eleştirmek kolay. Ama iş Türkiye’ye, yani bizim yaşadıklarımıza gelince konuşmak ise biraz zor!

* * *

Reyhanlı bombasından sonra o sırada Hariciye Nazırı olan Davutoğlu Ahmet konuştu:
“Kim herhangi bir kaosu (kargaşayı) Türkiye’ye yansıtmak isterse bunun karşılığını misliyle görür.”
Sonra ekledi:
“Hiç kimse bizim gücümüzü kudretimizi test etmeye kalkışmasın. Teröre verilecek destek mutlaka karşılığını görecektir.”
Valla sözünün eri imiş, ne de güzel söylemiş!

* * *

Ankara’da gar meydanı patlamasında 103 masum insanımız parçalanarak ve yanarak can vermişti.
Dönemin İçişleri Bakanı (şu anda bakanlık müsteşarı) Selami Altınok’a soruldu:
“Efendim bu olaydan sonra istifa etmeyi acaba düşünüyor musunuz?”
Verdiği yanıt gerçekten muhteşemdi:
“Değerli arkadaşlar, güvenlik açığı ile ilgili hiçbir şey söz konusu değildir.”

* * *

İstifa konusu özellikle muhalefet partileri tarafından dile getirilirken muhterem dünya liderimiz konuştu. Onun yanıtı da muhteşemdi:
“Bu tür olaylarda hemen istifa mekanizmasını çalıştırmak doğru bir yaklaşım değildir. Eğer bunu söyleyenler istifa mekanizmasını bu kadar kolay çalıştırıyorsa... Bakın, bir siyasi partiye genel başkan niye olunur? O siyasi partiyi iktidara taşımak için olunur. Ama siz (başında olduğunuz) bir siyasi partiyi iktidara taşıyamıyorsanız size birileri haydi istifa et dediği zaman niye istifa etmiyorsunuz. Yani başarılı olmak zorundasınız. Niye başarılı olamadınız?”
Bu istifa konusunu çok ilginç (!) bir taktikle savuşturup, iktidara gelmeyi başaramayan muhalefet liderlerini eleştiriyor, kendilerinin değil onların istifa etmesi gerektiğini vurguluyordu!
Büyük devlet adamımız gerçekten çok haklıydı!

* * *

Sırası gelmişken Recep Tayyip büyüğümüzün geçmişteki bazı ufak tefek çelişkilerini de anımsatmaya çalışayım.
Ancak bu çelişkilere fazla önem vermeyin zira her dünya liderinin başına gelebilir!
Ağustos 2010: “PKK ile görüşen şerefsizdir. Bunu herkes bilsin... AKP hiçbir terör örgütüyle masaya oturmaz, müzakere yapmaz.”
Eylül 2011: “PKK ile biz değil devlet görüştü ve görüşecek.”
Eylül 2012: “PKK ile görüşme talimatını bizzat ben verdim.”
Ekim 2012: “PKK ile görüşülmesini ben istedim. Sıkıntısı olan varsa bana söylesin.”
Haziran 2011: “Kürt sorunu vardır.”
Nisan 2015: “Kürt sorunu yoktur.”

* * *

Bir süre önce adına “Çözüm süreci” denilen rezalet başlatılmıştı. MİT Müsteşarı bile İmralı’da Apo’nun ziyaretine gidip rica minnet Kayseri pazarlığı yapıyordu.
Güneydoğu’da valilere, kaymakamlara ve askeri birliklere “Örgüt ne yaparsa yapsın görmezden gelin, sakın ola ki karışmayın” emirleri verilmişti.
Sayın büyüğümüz bu süreçte fevkalade iyimserdi:
Kasım 2013: “Dağdakilerin indiği, cezaevlerinin boşaldığı Türkiye’yi göreceğiz.”
Gördük!

* * *

Mart 2015: “İmralı (Apo) üzerine düşeni yaptı. Dolmabahçe bunun en açık ve bariz örneği. (Örgüt temsilcileri ile hükümet uzlaşmaya varmıştı.)
Mart 2015: “Dolmabahçe toplantısını doğru bulmuyorum.”
Temmuz 2015: “Çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil. Çözüm süreci istismar edildi.”
Günaydın yani, günaydın!

* * *

Sevgili okuyucularım, ülkemizde neler olduğunu, bombaların birbiri ardından nasıl patladığını, yüzlerce masum insanımızın nasıl öldüğünü, Güneydoğu’da her gün verdiğimiz asker ve polis şehitlerimizi hep birlikte izliyoruz.
Biz bu ortama boşuna gelmedik.
Yukarıda çok az bir bölümünü verdiğim örnek çelişkiler ve sözler bu yolun başlangıcıdır.
Çoğu unutulmuş olan bu örnekleri kayıtlara geçsin diye vurguladım.
Bunların çok iyi bilinmesi, hesap günü geldiğinde mutlaka irdelenmesi gerekir.