Sevgili okuyucularım, yüzünde sahte bir tebessümle her gün siyaset piyasalarında dolanan sadrazam hazretleri yorgun düştü...
Yetkilerinin çoğunu dünya liderimize kaptırmış durumda.
Siz bakmayın onun her gün her lafa maydanoz olduğuna, kürsülere çıkıp nutuk attığına...
O bir konuşursa dünya liderimiz beş konuşuyor!
Davul onun omuzlarında ama tokmak elinde değil.
Tokmak daha ilk günden beri Recep Tayyip tarafından kullanılıyor.
Davula vurdukça vuruyor, bizim sadrazamın vücudu titriyor ama hiçbir şey olmamış gibi, ağız çevresinde sahte bir gülümseme ile kendi paçasını kurtarmaya çalışıyor.

*  *  *

“İcraatın başında kim var” diye soracak olursanız, bin kişiye bile sorsanız altı yaşında çocuklar dahil bir kişi Davutoğlu Ahmet demeyecektir.
Kararları Tayyip alıyor veya aldırıyor, Davutoğlu’na onları imzalamak düşüyor.
Ya da Tayyip önceden açıklıyor, Davutoğlu kendi çapında uygulamaya geçiyor.
Tayyip’in ne yaptığını ve yapacağını önceden bilmiyor ama onun atacağı her adımı Tayyip biliyor çünkü talimatları o veriyor.
Sadrazam da bu durumun farkında, üzüntüsünü yaşıyor ama çaktırmamaya çalışıyor.
Ancak davulun tokmağını bir kez kaptırmış, yasal ve anayasal görev ve yetkilerini başka bir şahsa devretmiş, toplum önünde daha fazla yıpranmamak için toplumu çaresiz bir biçimde avutmaya çalışıyor.

*  *  *

Şu son ettiği lafa bakar mısınız!
“Sayın Cumhurbaşkanımızla aramızda milim fark yoktur!..”
O makama getirilmiş biri bunu söylemek zorunda kalıyorsa iş zaten bitmiş demektir.
Kendisini milim ölçüsüyle savunmaya çalışmaktadır!
Bırakın milimi falan bir yana, aralarında kilometrelerce fark olduğunun, devlet ve ülke yönetiminde çoook gerilerde kaldığının, pişmanlık duyduğunun ve kendisini aklamaya kalkıştığının göstergesidir.

*  *  *

İkisi birden çeşitli zamanlarda ve çeşitli konularda birbirlerini ne güzel yalanlıyorlar!..
Birinin ak dediğine öteki aynı gün kara diyor.
Biri olacak derken öteki olmayacağını söylüyor...
Ve iş o boyuta geldi ki, Bakanlar Kurulu üyeleri bile her konuda Tayyip’in ağzının içine bakıyor.
Davutoğlu Ahmet Paşa başbakanlık makamına oturtulmuş bir figüran olarak görev yapıyor.

*  *  *

Biz Türkiye’de, ülke yönetiminde böyle tablolar görmeye alışkın değildik. Ortada her zaman bir cumhurbaşkanı, her zaman bir başbakan vardı. Yetki, görev ve sorumlulukları belliydi.
Cumhurbaşkanı kim olursa olsun yasal ve anayasal görevlerini yerine getirir, namusu ve şerefi üzerine ettiği yeminlere uygun davranır, günlük siyasete bulaşmazdı.
Yürütme başbakana bağlı olurdu.
Ne zaman ki Recep Tayyip o makama seçildi, Davutoğlu Ahmet açısından işler o gün karıştı.
Gerçekte hükümetin başında o değil Tayyip var.
Ne yapacağını, ne diyeceğini bilemez duruma düştü, şimdi böyle milimetrelik savunmaların şemsiyesi altına sığındı!
Yetki devri yapmayı içine sindiren Davutoğlu Ahmet gibi çaresizlere siyasi açıdan kızsam bile insan olarak üzülüyorum.

Önüne yatmak! 

Sevgili okuyucularım, Kılıçdaroğlu’nun kadın aile bakanı için söylediği bir söz ortalığı birbirine kattı.
Hakkında suç duyuruları yapılıyor, tazminat davaları açılıyor.
İlan panoları onun bu sözünü kınayan düzmece AKP afişleriyle dolu.
İşin ilginç yanı, bunu yapanların aslında bilinç altlarında hep cinsellik taşıyan, kadınımızı ikinci sınıf insan olarak görenler olması!
Bunlar iki kavramı hemen ve bilinçli olarak karıştırdılar:
Önüne yatmak ve altına yatmak!
İkisi farklıdır, önüne yatmakla altına yatmak arasında hiçbir ilişki yoktur.

*  *  *

Geçmişin İçişleri Bakanı olan Muammer Güler isimli bir şahıs vardı. O meşhur 17-25 Aralık operasyonları sonrasında oğlunun marifetleri ortaya çıkarılmıştı.
İranlı Rıza Sarraf’la işbirliği yapan oğlunun evine polis baskını yapılmış, milyonlarca dolar para, çelik kasalar ve para sayma makineleri ortaya çıkmıştı.
Bu şahıs ile İranlı arasındaki yakın ilişkiler inanılır gibi değildi.
Yine polis tarafından yapılan dinlemelerde Muammer Güler, İranlıya aynen şöyle deyip övgüler düzüyordu:
“Ben senin önüne yatarım Rıza.”
Bunlar bir bakana yakışmayan, İranlıyı korumak ve ona moral vermek için söylenen sözlerdi çünkü Muammer Güler onun marifetlerini ve oğluyla olan parasal ilişkilerini en yakından bilen birkaç kişiden biriydi.

*  *  *

Bu sözleri polis kayıtlarıyla ortalığa saçılınca hiç kimsenin aklına onu suçlamak gelmedi:
“Vay cinsel sapık... Vay siyasi sapık...”
Yani bu önüne yatmak deyişini Türk siyasetine ilk kez sokan, Muammer Güler isimli şahıs olmuştur.
O zaman üzerine yürüdük, eleştirdik ama aklımıza “Sen yoksa eşcinsel misin ki adamın önüne yatıyorsun” diye sormak gelmedi.
Gelmesi de mümkün değildi.
Hem çok zorlama, hem de ayıp olurdu. Yakışmazdı.

*  *  *

Şimdi Kılıçdaroğlu aynı şeyi söyleyince ortalık altüst oldu, devreye cinsel sapıklıkla birlikte siyasi sapıklık kavramları sokuldu, davalar havada uçuşmaya başladı.
O halde şimdi Muammer Güler’e sorma sırası AKP’lilere gelmiştir:
“Beyefendi, zat-ı âliniz geçmişte İranlının önüne yatacağınızı söylerken kafanızdan cinsellik geçmiş miydi?”
Her gün Allah diyen, ama hükümete yakın dinci vakıflarda tecavüze uğrayan küçük yavruları görmezden gelen, Meclis’teki gensoru görüşmelerinde aile bakanı hanımı aklamaktan utanmayan, aklı fikri belden aşağıda olan bu kafalar tam kadro saldırıya geçmiş durumda.
Normaldir, onlardan beklenen budur!