Sevgili okuyucularım, darbe girişimi sonrasında işten atılan, gözaltına alınan, tutuklanan, ya da şu veya bu biçimde haksızlığa uğradığını iddia eden kesimlerden mektuplar yağıyor.
Şimdi onlardan birini daha size özetle iletiyorum.
Yazan komando subay ve astsubaylar Gaziantep Cezaevi’nde tutuklu.
Mektubun başlığı ilginç:
“Kahramanlıktan hainliğe giden 15 dakika.”

*  *  *

“Sayın Emin Çölaşan, Şırnak’ta konuşlu Çakırsöğüt Komando Tugayı’nda değişik rütbelerde subay ve astsubaylarız. Bu kahraman tugayın kahraman personelleri olarak birçok terör operasyonuna katıldık. Cizre, İdil ve Şırnak merkezde yedi ay göğüs göğüse çarpıştık.
Ancak bize ne yazık ki şehitlik değil, o kara 15 Temmuz gecesinin sonunda cezaevine düşmek nasip oldu.
O gece tugayımız tarafından yapılması beklenen Cudi Dağı Operasyonu için dört tabur halinde hazır kıta olarak beklemekte idik.
Gelen operasyon emrinde 15 dakika içinde hazırlanmamız bildirildi. Personelin cep telefonları toplatıldı. Operasyon görev emri verilerek araçlara bindirildik.
Nereye ve ne amaçla gittiğimizi bilmeden iki tabur olarak Şırnak il merkezinden göreve çıkarıldık.
Şırnak şartlarında emir-komuta zinciri kapsamında ve kanuna uygun olarak verilen bir operasyon emrini sorgulayamazdık.
Aksi takdirde emri sorguladığımız için “vatan haini” konumuna düşerdik.

*  *  *

Konvoyumuz Cizre İlçesi’ne geldiği zaman önümüz polis barikatı ile kesildi.
Kimse ne olduğunu ve o gece ülkede neler yaşandığını bilmiyordu.
Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, beraberce omuz omuza çarpıştığımız polis kardeşlerimizin bize silah doğrulttuğunu ve ağza alınmayacak küfürler ettiğini gördük.
Meğer tugay komutanımız olan general (şimdi tutuklu olan bu generalin ismini jurnalcilik olmasın diye vermiyorum. EÇ) emir komuta zincirini kötüye kullanarak iki tabur personeli Cizre Havaalanı’ndan Ankara’ya, darbeye götürmek üzere yola çıkarmış.
Durumu anladığımız andan itibaren barikattaki polis arkadaşlara bizim olayla ilgimiz olmadığını anlatmaya çalıştık.
Sağduyulu davrandık ve krizi iyi yönettik.
Kimse barikatı aşmaya çalışmadı, darbeyle ilgili bir girişimde bulunmadı.
Araçlardan bile inmedik.
Silahlarımızı kesinlikle elimize almadık.
Bir süre araçlarda bekledikten sonra konvoyumuz geri dönüşe geçti ve polislerle helalleşerek Şırnak’a döndük.
(Ancak yediğimiz onca hakaret ve küfürler yanımıza kâr kaldı.)

*  *  *

Sabah olduğunda tugay komutanlığına gelen polis otobüslerine şoför dışında hiçbir polis olmadan kendi rızamızla, hiçbir zorluk çıkarmadan, ifade vermek üzere bindik ve beş gün boyunca temmuz sıcağında açık alanda aç susuz bekletildik.
Burada işlemleri biten, yani erken tutuklanan personel daha şanslıydı zira daha az işkence görmüş oldular.
Maalesef 105 gündür tutukluyuz.
Bu arada o gece tugayda kalan diğer iki tabur bizim yerimize göreve çıkmış olsaydı, yani görev sırası onlarda olsaydı, şu an size bu mektubu o arkadaşlar yazıyor olacaktı.
Bu mektubu size ulaştırmaya çalışan toplam 28 subay ve astsubay olarak hain FETÖ ile en ufak bir bağımız yoktur. Hakkımızda her türlü araştırma yapılabilir.

*  *  *

Emin Bey, biz vatanı için seve seve ölmeye yemin etmiş Atatürkçü subay ve astsubaylarız.
Bizim tek aidiyetimiz vatanımız ve milletimizdir.
Milletimize ve devletimize silah doğrultmamız söz konusu olamaz.
Bizim namlumuz vatanımıza göz diken düşmana çevrilidir.
Şırnak gibi bir yerde görev yapmakta iken şu anda vatan hainliği ile suçlanıyoruz ve sesimizi kimseye duyuramıyoruz.
Ülkemiz savaşın eşiğinde iken bizim gibi profesyonel askerlerin cezaevine hapsedilmesi zorumuza gidiyor. Başımıza atanan generali tugay komutanı olarak biz seçmedik.
Sizden ricamız tutuklu olan sesimize ses olmanız, vatan hainliği yapmadığımızı milletimize duyurmanızdır.
Bizimle birlikte o gece aynı göreve çıkan 330 civarında uzman çavuş serbest bırakıldı. Bizler ise muvazzaf olmamız nedeniyle halen tutukluyuz.
Suçun rütbesi olmaz.
Bizler emrimizdeki uzman çavuşlar gibi kandırılarak göreve çıkarıldık. Bizler darbe girişimiyle ilgili ne bir emir aldık, ne bir emir verdik.
İsimlerimizin gizli kalması
dileği ile.”

İlginç özür mektupları


Güneydoğu’da çeşitli çarpışmalara giren, darbe olayı sonrasında kamu görevinden çıkarılan ve yargısız infaza tabi tutulduklarını anlatan komiser yardımcısı yazıyor. Anladığım kadarıyla dinci-cemaatçi kesimden. İsmini vermiyorum:
“Hayatımın daha önceki dönemlerinde size, savunduğunuz fikirlere ve değerlere karşı önyargılı idim. Şu an anlıyorum ki bir duruş sahibi olmak, haklıya haklı, haksıza haksız diyebilmek dindarlıkla ilgili bir kavram değilmiş. Aksine şu an bizlere en büyük acıları yaşatanlar, bir zamanlar bağnazca arkalarından gittiğimiz dindar insanlar. Daha acı tarafı ise tek destekçimiz yine bir zamanlar öcü gibi baktığımız, maneviyat yoksunu dediğimiz sizlersiniz. Lütfen hakkınızı helal edin. Bu satırları yazarken bile size karşı çok mahcubum...”

*  *  *

İsimlerini yine vermiyorum çünkü herkes haklı olarak korkuyor... Üç ay hapis yatırılan, ancak iftiraya uğradığı belgelenen ve mahkeme kararıyla tahliye edilen üniversite hocası yazıyor:
“Eşimle birlikte işimizden ve ekmeğimizden edildik... Sizin yazılarınızı hiç okumazdım ama hapiste her gün okumaya başlayınca ‘Helal olsun, mert adammış’ dedim hep. Gıyabınızda sövenler varmış. Ben sövmemiştim. O yüzden size karşı içim rahat... 20 kişilik koğuşta her sabah gazete gelir gelmez ilk açılan, acaba ne yazmış denilen kişi hep siz oluyordunuz. Mağduriyetlerimizi hep cesurca dile getirdiniz ve biz mağdurların yanında yer aldınız. Size minnettarız...”
Mektuplar çok!.. Neredeyse her birinden bir roman çıkar. Hangisini yazacağımı şaşırıyorum.